Ana içeriğe atla

Orkide Ünsür Röportajı

Merhabalar

Her hafta olduğu gibi bu hafta da yine güzel bir röportaj ile sizlerleyim.
Bu haftaki konuğum sevgili Orkide Ünsür. Bu soğuk havada, içinizi ısıtacak bu güzel röportajımızda Keyifli zaman geçirmeniz dileğiyle, iyi okumalar. 

Orkide Hanım öncelikle bloğuma hoşgeldiniz. Bu güzel röportaj için şimdiden teşekkür ederim. Dilersiniz sorularımıza geçelim.

Merhaba, hoş bulduk. Beyda’nın Kitaplığı’nda yazar röportajlarına da yer verdiğiniz için sizi tebrik etmek isterim. Yazarlara olan desteğiniz,  kitap sevginiz ve emeğiniz için çok teşekkürler. Buyurun, sorularınızı alayım… 

* Yazmaya ne zaman başladınız? 
Yazıyla aram her zaman iyi olmuştur. Öğrenciyken Türkçe derslerini, kompozisyon yazmayı çok severdim, hep yüksek notlar alırdım. Fakat bir gün kitap yazacağımı hiç düşünmemiştim, böyle bir hayalim de yoktu zaten. Yirmili yaşların başında kendi kendime ufak hikâyeler karaladığım bir dönemim olsa da yazıyla profesyonel anlamda uğraşmama belgesel, tanıtım, haber, program metni, makale yazmak, dergi ve internet sitesi editörlüğü türü işlerim vesile olmuştur. Ardından roman ve öykü türündeki edebî eserlerim geldi. 
Ben televizyon programları, tanıtım filmleri,  kısa film yönetmenliği ve senaristliğinden gelen, sinematografik yönü ağır basan projeler üretme sevdasında olan bir yazarım. Kendimi bir “hikâye anlatıcısı” olarak görüyorum ki bu da uğraştığım, gönül verdiğim alanların tümünü kapsıyor aslında. 

* Kitap ya da genel olarak yazma konusunu nasıl seçiyorsunuz? Etkileşim var mı? Yoksa tamamen tesadüf mü? Yani kurguyu önceden mi belirlersiniz? Yoksa bütün olay örgüsü siz yazdıkça mı gelişir? 
Neyi yazacağım konusunda çoğunlukla bir vizyondan yola çıkıyorum. Gözümün önüne, hikâyenin film hâline dönüştüğündeki bir sahnesi, hatta o sahnedeki bir plan geliyor aniden. Kurgunun başını ve sonunu (yazım aşamasında ise tümünü) bu kadrajlar eşliğinde belirlemiş oluyorum. Yani yazarken esasen kafamda bir yandan film çekiyor ve filmin kurgusunu yapıyorum. Açılışı ve kapanışı nasıl yazacağımı daha işin başındayken biliyorum. Şimdiye kadar, yazdığım sırada geliştirdiğim, sürpriz bir son olmadı. Aradaki bazı olayları da önceden kestirebiliyorum. Hikâyenin geri kalanını tamamlıyor, olay örgüsünü geliştirerek boşlukları dolduruyorum. Biraz tuhaf, nevi şahsına münhasır bir yazım tarzım var yani. 

* Kimsenin okumayacağını bilseniz bile yazmaya devam eder miydiniz? 
Eğer kitap yazmaktan bahsediyorsak;  kitaplar okunmak içindir. Kimsenin okumayacağı bir kitap yazmayı istemezdim doğrusu. Bu durum tıpkı kimsenin izlemeyeceği filmler çeken bir yönetmenin trajedisine benzer.  Sırf kendi kendini tatmin etmek için böylesi bir zahmete katlanmak, emek ve zaman kaybetmek bana göre pek anlamlı değil. 

* İlk kitabınızı çıkarmaya nasıl ve ne zaman karar verdiniz? 
Vampir temasını kullanacağım, kadın kahramanlı, gotik bir dönem filmi senaryosu yazmayı istiyordum. Fakat sinopsis kafamda gelişip şekillendikçe hikâyeyi roman olarak yazma fikri bana pek çok açıdan daha cazip gelmeye başladı. Ayrıyeten basılmış bir kitapla yapımcıların dikkatini çekmenin daha kolay ve güvenilir olabileceğini umuyordum. Roman yazarken daha rahat ve özgür olabileceğimi biliyordum. Bütçe, mekân gibi konulara takılmadan, kısıtlanmadan  yazacak, kelimelerle istediğim gibi oynayabilecektim. Kalemimi çok beğenen yakın dostlarımdan Çiğdem Esen Larsen’in motivasyonu ve cesaretlendirmesinin de bu işte büyük rolü olduğunu söylemeliyim.
Böylece uzun bir maceranın sonunda Lâmia- Kan Bağı adlı romanımı yazıp bitirdim ve kitap 2015 yılında Altınpost Yayınları tarafından yayımlandı.  Maalesef kitabın varlığından  çok az kişinin haberi oldu; dağıtımı, tanıtımı yeterince yapılamadı. Ancak yine de ilk kitabını bastırabilmiş bir yazar olma duygusu hoşuma gitmişti. Bu süre zarfında imza günlerimi kendim organize etmeye, tanıtımlarımı kendim yapmaya, okurlarımla kendi imkânlarım elverdiğince buluşmaya çalıştım. 
Lâmia’yı tekrar elden geçirip  yeni kapağı, baskısı ve yayınevi ile buluşturduğum vakit eğer yeterli tanıtım ve dağıtım da yapılırsa çok daha fazla okura ulaşacağına, Türk edebiyat tarihinde hak ettiği yeri alacağına, dizi ve sinema sektöründeki profesyonellerin de dikkatini çekeceğine inanıyorum.

* İnsanların çoğu "hayatımı yazsam roman olur" der. Sizce herkes kitap yazabilir mi? Yazmak bir yetenek midir? 
Burada söz konusu insanlar maalesef iki türlü yanılgı yaşıyor:
1- Hayatlarını roman olacak kadar ilginç, yazılmaya ve okunmaya değer bulmak
2- Kendilerini hemen roman yazabilecek kadar dile hâkim, yetenekli ve birikimli zannetmek
Oysa bu ikisinin kesiştiği insan türü nadirdir.  Kimsenin hevesini kırmak istemem fakat  kişisel görüşüm, herkesin kitap -ki burada esasen romandan bahsediyoruz- yazamayacağı yönünde. Eline kalemi alan, bilgisayarın başına geçen herkes bir şeyler yazabilir elbette ama ortaya neyin çıktığına da bakmak gerek. Kitap yazmak, en başta belli bir miktar zekâ, yetenek ve hayal gücü gerektiriyor. Ancak bunlar yeterli değil… Dili iyi bilip doğru kullanmaya gayret etmek, kurgudan, psikolojiden, sanattan ve daha pek çok konudan belli bir düzeyde anlamak, yeterli birikime, disipline sahip olmak, ayrıyeten yaşanmışlık da gerekiyor. O bakımdan istisnalar hariç, çok genç ve tecrübesiz yazarların kaleminden sağlam bir roman çıkabileceğine pek inanmıyorum ben. Çıkıyorsa da muhtemelen ciddi editöryel destekler ve/veya kitap doktorluğu olarak tabir edilen yardımlar alıyorlardır. Tabii az önce de belirttiğim gibi istisnaları, özel yetenekleri ayrı tutuyorum bu konuda... 

* Yazma ritüelinizden bahseder misiniz? Mesela hangi ortamda, hangi metaryallerle, hangi müzikle ve nasıl bir coğrafya da yazmayı tercih edersiniz? 
Her ortamda aklıma bir şeyler gelebiliyor, yanımda taşıdığım ufak not defterime ya da telefonuma sürekli notlar alıyorum. Ancak her ortamda oturup kitap yazabilen biri değilim. Kafede, restoranda, kütüphanede, orada burada yazarken göremezsiniz beni. Etrafım insanlarla doluyken, mekânda gürültü varken konsantre olmam zordur. Evde, bilgisayarımın başında çalışmayı tercih ederim. Nazlı, titiz ve “adagio” bir yazarım. Metinlerimde çok fazla düzeltme, oynama, yeniden yazım yaparım.  Her okuduğumda bir hata bulurum.  Buna basılmış eserlerim de dahil…
Müziğin günlük hayatımda olduğu gibi yazarken de yazdıklarımın içinde de önemli bir yeri vardır. Yazdığım her roman ya da öyküde mutlaka bir müziğe, şarkıya, ninniye, dansa, hatta kendi yazdığım şarkı/türkü sözlerine yer vermişimdir. Bu bilinçli olarak, özellikle yaptığım bir şey değil, kendiliğinden ortaya çıkıyor. Yazarken genelde sözsüz, gotik, new age, ambient türü müzikler, klasik müzik ve klasik caz dinlemeyi severim.  Bazen yazdığım öykü ya da romanın temasına uygun müzikler dinleyerek havaya girerim, aynı parçayı defalarca üst üste dinlerim. Bazen de sadece sessizliği tercih ederim. 

* Yazmak isteyen ancak nasıl yazmaya başlaması gerektiğini bilmeyenler için tavsiyeleriniz var mı? 
Her şeyden önce Türkçe konusunda kendilerini geliştirmelerini, dile hâkim olmaya gayret etmelerini öneririm. Yazar denilen kişi, elinden geldiğince hatasız yazmaya çalışmalıdır. Çalakalem yazmayı doğru bulmuyorum. Meselâ  “dahi” anlamındaki “de/da” ekinin ayrı yazılması gerektiğini bilmeyen ya da bunu beceremeyen yazarlarımız var. Bu kişilerin kitaplarının basıldığını görünce hayrete düşüyorum. 
Bunun dışında yazar adaylarına bolca okumalarını, film izlemelerini, gözlem yapmalarını, imkânları elverdiğince gezmelerini yahut belgeseller, fotoğraflar, kitaplar aracılığıyla mekân tanımalarını tavsiye ederim. Hayata dair pek çok konuda bilgi sahibi olmaya ve zamanlarını verimli değerlendirmeye çalışmaları da önemlidir.  

* Bir gün kurgu olmayan bir kitap yazmayı düşünüyor musunuz?
Böyle bir plan yapmadım ama olabilir tabii. Biyografi, nehir söyleşisi türünden çalışmalar yapabilir, araştırma gerektiren, bilgilendirici bir kitap yazabilirim. Belki de yıllar sonra anılarımı yazarım, bilemiyorum... Belgesel film yönetmenliği, muhabirlik, editörlük gibi tecrübelerim de olması nedeniyle benim için sorun olmaz bu tür çalışmalar. Fakat tercihim daha ziyade kurgu dünyadan yana. 

* En son hangi kitabı okudunuz?
Türk sinemasının değerli görüntü yönetmenlerinden Aytekin Çakmakçı’nın Barış Saydam ile nehir söyleşisinden oluşan Güneşe Lamba Yakan Adam adlı kitabı okudum. Sinemayla ilgili olması, şu an yazmakta olduğum novellam açısından bende yarattığı duygu ve hocamızı çok sevmem gibi nedenlerin de etkisiyle bu güzel kitabı ayrı bir ilgi ve keyifle okudum.

* İlk kitabınızdan sonra diğer yazarlarla birlikte yer aldığınız antolojileriniz yayımlandı. Yakında yeni kitap veya yeni projeler var mı? 
Ben tam bir proje kadınıyım. Sürekli yeni fikir, konsept ve proje üretirim. Ufukta yeni kitaplar da var. Lâmia-Kan Bağı adlı ilk romanımdan sonra bireysel kitap yazmak yerine kendi yazdığım öykülerden yola çıktım. Farklı yazarları bir araya getirerek  her biri için ayrı konsept oluşturduğum karanlık antolojilerin çalışmalarına ağırlık verdim.  İthaki Yayınları’ndan çıkan Aşkın Karanlık Yüzü ile  Bilgi Yayınevi’nden çıkan Karanlık Yılbaşı Öyküleri-Aralıktan Sızan Karanlık ve Karanlıktaki Kadınlar kitaplarımız bu serinin eserleri. Ayrıca aynı dönemde Anadolu Korku Öyküleri’nin üçüncü kitabında Hasat adlı öykümle yer aldım, Lemur Dergisi ve Yabani Dergi’de öykülerim yayımlandı. Şu sıralarsa ilk yazımını bitirdiğim Aktris adlı novellamla meşgulüm. Ayrıca sırada dosyası hazır, sürpriz bir kitap projesi de var. 

* Yazmak sizin için hayat boyu sürecek serüven mi? Yoksa yazmayı bırakmayı düşündüğünüz bir zaman var mı?
Yazma eylemi hayatımın içinde sürekli olarak yer alıyor. Kitap yazma konusuna gelirsek; kalemimin yettiği sürece yazmayı arzu ediyorum.  Fakat yayımlatacağım kitap çeşidinden yahut bol sayfalı kitaplar yazmaktan ziyade niteliğe önem veriyorum.  Çok sayıda kitabımın olmasına dair bir isteğim yok. Bu beni fazlasıyla yorup tüketeceği gibi tüm vaktimi de alır.  

*Günümüzde gençlerin sosyal medya sitelerinde çok zaman geçirmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu durum aslında sadece gençlerin değil, her yaştan pek çok sosyal medya kullanıcısının  da problemi. Dikkat etmezsek bu mecralar çok fazla zamanımızı alabiliyor. Böyle bir çağda yaşadığımız için tümüyle kendimizi soyutlayamayız; ayrıca akıllıca kullanıldığında sosyal medya eğlenceli, kimi zaman bilgilendirici, etkileşimli, verimli de bir alan. Ben yıllar içinde iletişimimin koptuğu pek çok eski arkadaşımı, işle ilgili bağlantılarımı, katıldığım etkinlikleri sosyal medya kanalıyla buldum mesela. Tanıtım çalışmalarım için de kullanıyorum bu mecraları. Dolayısıyla genç arkadaşlarımıza bu konudaki naçizane tavsiyelerim, kendilerine sosyal medya kullanımı konusunda günlük bir zaman limiti koymaları,  planlı olmaları, boş zamanlarında nelere, ne kadar vakit ayıracaklarını belirlemeleri, kitap okumayı, ders çalışmayı ihmal etmemeleridir.   

* Yazmadığınız zaman ne yaparsınız?
En çok yaptığım aktiviteler film izlemek, araştırma yapmak, kitap okumak, psikoloji ve kişisel gelişim konularındaki dersleri ve diğer videoları izlemek, film yönetmenliği, senaryo ve edebiyat yazarlığı konularında düzenlenen (ağırlıklı olarak online ve İngilizce) master class/panel etkinliklerini takip etmek, proje geliştirmek, sevdiklerimle zaman geçirmek,   yürüyüş ve dans…  Şu aralarsa vaktimin büyük kısmı ders çalışmakla geçiyor. Sonbaharda başladığım ikinci üniversitemin final sınavlarına hazırlanıyorum. 

* Hayatınız boyunca yaşadığınız pişmanlık var mı?
Herkesin olduğu gibi benim de bazı pişmanlıklarım var tabii. Önemli olan bunlardan ders çıkarmayı bilmek;  bunlara hayıflanmak ya da takılı kalmak yerine yolumuza devam edebilmek.

* En büyük korkunuz nedir?
Herkesin korktuğu şeylerden ben de korkuyorum. Bunun dışında spesifik olarak izdihamdan korkarım mesela. Yıllar önce ezilme tehlikesi yaşadığım için aşırı kalabalık ortamları sevmem.  

* Ulaşamadığınız biri ile sohbet etme şansınız olsaydı bu kim olurdu? Neden?
Artık aramızda olmayan Giovanni Scognamillo ile uzun uzun sohbet edip dertleşebilmeyi çok isterdim. Çalışmalarıyla, eserleriyle bana verdiği ilhamın yanı sıra; romanıma  verdiği destek ve yazarlığım konusunda söylediği teşvik edici,  onurlandırıcı sözler için ona tekrar teşekkür edip saygılarımı sunmayı arzu ederdim. 

* Hayatta en çok kıymet verdiğiniz kişi?
Ailem, anneannem, yeğenim, dostlarım benim için çok kıymetlidir. 

* Günümüz gençliğine üç tavsiye verecek olsaydınız bunlar ne olurdu?
Bu söyleyeceklerim kendime de tavsiyemdir aslında:
1- Çok fazla düşünmek ve mükemmeliyetçi olmak yerine daha hızlı aksiyona geçin, girişimci olun, hayallerinizin peşini bırakmayın 
2- Sadece gerçekten güvendiğiniz, size destek olup arkanızda durabilecek nitelikteki insanlarla yola çıkın
3- Kimsenin zamanınızı, emeğinizi, paranızı, hayallerinizi, umutlarınızı çalmasına, hakkınızı yemesine, sizi mutsuz etmesine izin vermeyin

* Son olarak eklemek istedikleriniz var mı ya da okurlarınıza mesajınız var mı?
Okurlarımın internet sitemi ve sosyal medya hesaplarımı takip etmeleri, benimle irtibatta kalmaları, çalışmalarımla ilgili görüş ve önerilerini bildirmeleri, eserlerimde hoşlarına giden cümlelerden alıntılar yapıp farklı mecralarda paylaşarak bana destek olmaları beni her zaman çok mutlu eder. Sizin aracılığınızla kendilerine sevgi ve saygılarımı gönderiyorum.

Orkide Hanım keyifli bir sohbet oldu. Umarım ilerleyen zamanlarda sizi yine bloğumda konuk edebilirim. Zaman ayırıp röportaj yaptığınız için tekrar teşekkür ederim. Yolunuz açık, okurunuz bol olsun.

Beni konuk edip güzel dileklerle uğurladığınız için ben teşekkür ederim. İyi çalışmalar, bol kitaplı günler dilerim.

Orkide Ünsür Sosyal Medya Hesapları:
web:          www.orkideunsur.com
linkedln:    Orkide Unsur
imdb:        Orkide Unsur
twitter:      orkideunsur
facebook:  Orkide Ünsür
facebook:  Karanlıktaki Kadınlar
facebook:  Karanlık Yılbaşı Öyküleri
facebook:  Aşkın Karanlık Yüzü
facebook:  Lâmia-KAN BAĞI
instagram: orkideunsur
youtube:    orkideunsur
vimeo:   orkideunsur
pinterest:   orkideunsur

Yorumlar

  1. Hemcisimie başarılar diliyorum.Gençlere verdiği tavsiye de hoşuma gitti.
    Konuyla alakası yok ama umarım corena günlerinde iyisinizdir...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yurdagül;
      Çok teşekkürler.
      Çok şükür iyiyiz ama çalışmaya devam ettiğimiz için tedirginiz.

      Sil

Yorum Gönder

Fikirlerinizi paylaşırsanız sevinirim.

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tüm Zamanların En Güzel Kadını : Prenses Fevziye

Kavalalı Mehmet Ali Paşa soyundan, Mısır'ın ilk kralı Fuad'ın kızı; yine Mısır'ın son kralı Faruk'un kız kardeşiydi Prenses Fevziye.

Sait Faik Abasıyanık - Karlı Hava

Zeynep Sahra - Elmalı Turta

Merhabalar Zeynep Sahra'nın Ayçöreği hikayesi Elmalı Turta ile son sürat devam ediyor. Öncelikle yeniden belirtmek istiyorum bu kitap Ayçöreğinin devam kitabı. Yani öncelikle Ayçöreğini okumalısınız.

Cahit Sıtkı Tarancı - Kırık Bir Aşk Hikayesi

Cahit Sıtkı Tarancı'nın meşhur bir şiiri var, " Abbas" adında.

22 Nisan 2024 Pazartesi Altın Fiyatları

 

Nil Karaibrahimgil - Ben Aptal Mıyım?

 

Şermin Yaşar, İlber Ortaylı - Cumhuriyet'in İlk Sabahı Kitap Alıntısı

 

Beyza Alkoç - 3391 Kilometre

Merhabalar Beyza Alkoç'un 3391 kilometre kitabını ilk çıktığı zaman görmüştüm ama açıkçası almakla almamak arasında kalmıştım. Kitap hediyeleşme etkinliği sayesinde okuma fırsatı bulduğum kitaba tek kelimeyle bayıldım. 

Poy Baharatı Nedir? Nerelerde Kullanılır?

  Merhabalar Baharat kullanmayı sever misiniz?

Bugün 23 Nisan, Hep Neşeyle Doluyor İnsan