Herkese Merhaba,
Oyunculuk Tutkusu radyo tiyatrosu oyunu klasik çocuğun seçtiği mesleği istemeyen aileleri anlatan bir oyun. Aslında bu oyunu tüm ebeveynlerin dinlemesi gerektiğini düşünüyorum. Ne yazık ki anne-babalar kendi istedikleri ya da zamanında sahip olamadıkları meslekleri çocuklarına dayatmaktan geri kalmıyorlar. Çocukların bu anlamda risk alması, ilerleyen yaşlarında yaşanacak pişmanlıklardan çok daha önemli. Sonuç olarak insan sevdiği mesleği yaptığı sürece özgürdür ve çalışmış sayılmaz. Ama ne yazık ki toplumda genel geçer meslekler dışında kalanlar meslekten sayılmadığından, ailelerin de bu konuda üzerinde baskı oluşuyor. Fakat çocuklarımızı bu konuda sadece uyarabiliriz. Kendi düşüncelerimizi onlara dayatamayız. Bunu anladığımız zaman gerçekten toplum olarak bir yerlere geliriz diye düşünüyorum. Hadi buyurun oyunun konusuna bakalım.
Oyunculuk Tutkusu Radyo Tiyatrosu
Sahne Işığının Çağrısı
Onur lise son sınıfın eşiğinde, geleceğe dair belirsizliklerle dolu bir dönemdeydi. Ancak onun için gelecek, diğer akranlarının düşündüğü gibi sınavlar ve meslek seçimleriyle sınırlı değildi. Onun kalbi, küçük yaşlardan beri bambaşka bir tutkuyla, sahne ışıklarının büyülü dünyasıyla atıyordu. Tiyatro, onun için sadece bir hobi değil, adeta ruhunun bir yansımasıydı.
Sahneye ilk adımını attığı o çocukluk gününden itibaren, farklı karakterlere bürünmek, bambaşka hayatları deneyimlemek, seyircinin gözlerindeki o anlık büyülenmeyi görmek, onun için en büyük anlamı taşıyordu. Ancak bu derin tutkusu, ailesinin beklentileriyle keskin bir şekilde çatışıyordu. Ailesi, onun için daha güvenli, daha "garanti" bir gelecek hayal ediyordu. Saygın bir meslek, istikrarlı bir yaşam, onların öncelikleriydi. Tiyatro ise onların dünyasında ancak hoş bir vakit geçirme aracı olarak kabul edilebilirdi, asla bir ömürlük yol arkadaşı olamazdı.
Lise yılları boyunca bu fikir ayrılığı, genç adam ve ailesi arasında giderek artan bir gerginliğe neden oldu. O, okul derslerinde başarılı olsa da, tüm enerjisini tiyatro provalarına harcıyor, yerel amatör topluluklarda aktif roller üstleniyordu. Ailesi ise her fırsatta onu "gerçekçi" olmaya çağırıyor, sanatsal hayallerin boş olduğunu, ayaklarının yere basması gerektiğini söylüyordu. Bu uyarılar zamanla baskıya dönüşmüş, genç adamın içindeki tiyatro aşkını daha da alevlendirmişti.
Üniversite sınavlarına yaklaşıldığı kritik günlerde, ipler koptu. Ailesi, onun derslerine daha fazla odaklanması için tiyatro çalışmalarını tamamen bırakmasını istedi. Genç adam ise ilk kez bu kadar kararlı bir şekilde karşı çıktı. "Benim hayalim bu değil," dedi, sesi titrese de kararlılığı hissediliyordu. "Ben sahnede yaşıyorum, orada kendimi buluyorum. Başka bir yolda mutlu olamam."
Bu sözler, ailesi için büyük bir hayal kırıklığı oldu. Öfke ve üzüntüyle onu suçladılar, hayalperestlikle itham ettiler, hatta onu yalnız bırakmakla tehdit ettiler. O günden sonra aile içindeki iletişim neredeyse tamamen kesildi. Genç adam, kalbi buruk bir şekilde tiyatro çalışmalarına daha da sıkı sarıldı. Sanki sahne, onun tek tesellisi, tek anlaşıldığı yerdi.
Peki Onur hayallerinin peşinden giderken, ailesi ile arasını düzeltebilecek miydi?
Yeni yazılarımda görüşünceye dek, kendinize çok iyi bakın. Güzel, mutlu, huzurlu ve sağlıklı bir gün sizlerle olsun. Keyifli dinlemeler.
Hoşça kalın.
Reklam değildir. Gönüllü paylaşımdır.
Yorumlar
Yorum Gönder
Fikirlerinizi paylaşırsanız sevinirim.