Ana içeriğe atla

Gabriel Garcia Marquez - Şili'de Kitap Alıntısı

Gazetemi okumak için bir banka oturdum, ama satırların üzerinde dolaşan gözlerim hiçbir şey görmüyordu. O parlak sonbahar sabahında oracıkta otururken öylesine yoğun duygular içindeydim ki dikkatimi toplayamıyordum. Birden saat on ikide patlayan topun gümbürtüsü duyuldu, güvercinler korkuyla kaçıştılar, Violeta Parra'nın en duygulu şarkısı olan Gracias a la Vida'nın notaları katedralin çanlarından döküldü. Dayanılacak gibi değildi. Violeta'yı, onun o sarsılmaz onurunu düşündüm, kim bilir kaç kez Paris'te aç ve evsiz barksız kaldığı geldi aklıma. Bu yönetim onu hep dışlamıştı, şarkılarını umursamamış, başkaldırıcılığıyla alay etmişti. Violeta'nın şarkılarındaki güzelliği, o şarkılardaki derin insancıl gerçekleri Şili'nin keşfetmesi için bir başkanın silah elinde ölmesi, Şili'nin, tarihi boyunca gördüğü en kanlı ölümlere tanık olması ve Violeta Parra'nın kendini öldürmesi gerekecekti. Carabinero'lar bile onun şarkılarını hayranlıkla dinliyorlardı, ama onun kim olduğu, ne düşündüğü ya da neden bu şarkıları söylediği konusunda en ufak bir şey bilmiyorlardı. O güzel sonbahar gününde orada olabilseydi, Violeta Parra bu adamlardan kim bilir ne kadar nefret ederdi. 

Kentin yüksekçe bir yerinde bulunan ve Ely'yle flört ederken sık sık uğradığımız bir lokantaya gittim tek başıma. Her şey eskisi gibiydi, kavak ağaçlarının altında masalar vardı, her taraf çiçek içindeydi, ama yine de sanki burası yıllar önce yok olmuştu. Ortalıkta hiç kimse yoktu. Kendime servis yaptırtmak için söylenmem gerekti. Yine de ısmarladığım ızgara etin gelmesini neredeyse bir saate yakın bekledim. Yemeğimi bitirmek üzereydim ki, Ely'ye birlikte buranın müdavimi olduğumuz günlerden bu yana görmediğim bir çift girdi içeri: Ernesto ile Elvira; birkaç sokak ötede kasvetli bir dükkânları vardı, azizlerin oyma tabloları, madalyonlar, tespih ve andaç mahfazaları, mezar süsleri satılıyordu orada. Kaygısız, eğlenmeyi seven insanlardı bunlar; cumartesileri, hava güzel olduğunda gece geç saatlere kadar onlarla birlikte oturup şarap içmekten, iskambil oyunu oynamaktan çok hoşlanırdık. Şimdi onları eskiden yaptıkları gibi el ele içeri girerken görünce Şili'deki bunca değişiklikten sonra lokantaya sadık kalmalarına şaşırdım, ne kadar yaşlanmış olduklarına da. Sanki karşımda bir ayna vardı da kendi yaşlılığımı görüyordum orada. Beni tanımış olsalardı onlar da benim yüzüme aynı şaşkınlıkla bakarlardı, buna eminim; ancak Uruguaylı maskem beni koruyordu. Yakınımdaki bir masaya oturup yüksek sesle konuşmaya başladılar, ama sohbetleri eskisi kadar koyu değildi. Ara sıra bana bir göz atıyorlardı, ama meraklı değildi bakışları, bir zamanlar aynı masada oturup keyifle konuştuğumuzu akıllarının ucundan bile geçirmiyorlardı. İşte o anda, sürgünde geçirdiğim yılların ne kadar uzun, ne kadar çökertici olduğunu fark ettim. Yalnızca yurdundan ayrılıp gidenler için değil -oysa o âna kadar böyle olduğunu düşünüyordum- geride kalanlar için de öyleydi. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tüm Zamanların En Güzel Kadını : Prenses Fevziye

Kavalalı Mehmet Ali Paşa soyundan, Mısır'ın ilk kralı Fuad'ın kızı; yine Mısır'ın son kralı Faruk'un kız kardeşiydi Prenses Fevziye.

Sait Faik Abasıyanık - Karlı Hava

Kul Plan Yaparken, Kader Gülermiş!... 1. Bölüm

 

22 Nisan 2024 Pazartesi Altın Fiyatları

 

Cahit Sıtkı Tarancı - Kırık Bir Aşk Hikayesi

Cahit Sıtkı Tarancı'nın meşhur bir şiiri var, " Abbas" adında.

Zeynep Sahra - Elmalı Turta

Merhabalar Zeynep Sahra'nın Ayçöreği hikayesi Elmalı Turta ile son sürat devam ediyor. Öncelikle yeniden belirtmek istiyorum bu kitap Ayçöreğinin devam kitabı. Yani öncelikle Ayçöreğini okumalısınız.

Yeni Bir Yıla Merhaba Derken....

 

Radyo Tiyatrosu - Kaplumbağa Sever misiniz?

 

Naime Özeren - 23 Nisan

Bir Yaprak Sarması Meselesi