Ana içeriğe atla

Yeşim Monus - Deniz, Gümüş Balığı ve Yaşamak Üstüne Mavi Bir Hikâye Dergi Alıntısı

Deniz sakin ve sevecen dalgalarla kıyıyı yalayıp aynı nezaketle geri çekiliyor. Oysa dün cinnet geçirmiş gibiydi. Kocaman dalgalarla geliyor, kıyıları dövüyor, kayalara çarpıp metrelerce havaya yükseliyordu. Ağzı köpükler içinde kalmış sinirli bir hayvan gibi bütün haşmetiyle saldırıyordu düşman bellediği kıyıya. Bugünkü munis tavırlarına bakınca dünkü hâline inanmak güç ama deniz böyle bir şey işte! Belki de denizi bunca sevmem seni ona benzetmemdendir. 
Kıyıdan yürüdüm bir süre. İskeleyi görünce çok sevdiğim bir arkadaşıma rastlamış gibi sevindim. İskelenin en ucuna kadar ağır adımlarla maviyi içime doldurarak gittim. Göğsümü rüzgâra verdim. Kendimi Musa gibi hissettim o an. Denizi ikiye yaran Musa… Tamam, iskele topu topu on on beş metreydi ama yine de denizin üstünde yürümeyi mümkün kılıyordu. Öylece durdum bir süre. Gök mavi, deniz mavi, bulut beyaz, güneş karşı kıyıyı kana bulamış, karşı kıyı kan kırmızı… “Musa!” dedim, “Selam olsun denize ve denizi ikiye bölen asaya. Ve sana tabii, cümle geçmişlerimize hatta selam olsun. Ben de işte şimdi bir denizi yarmadım mı? Yürümedim mi üstünde? “ 
İskelenin son tahtasında parmaklarımın ucunda yükseldim. Kollarımı göğe doğru kaldırdım. O an sadece denizi yarmak değil uçmak bile kabildi işte. Bir delilik hâli sardı beni. Denizin üstünde yürüme ve hatta uçma arzusu doldu içime. Arzuyu da geçti artık bu bir inanç hâli! Yapabilirim tabii ki! Benim adım Şehrazad! Anlamını biliyor musun? Şehrazad “Şehr-i Azad” demektir. Yani şehrin özgür kadını… Sözlük falan karıştırma şimdi. İsim benim madem anlamına da ben karar veririm. 
Denizin üstünde yürüyebilirim, evet. Yürü be Şehrazad kim tutar seni. İşte sekiz on yaşındayım yine. Dünya sihirden ibaret ve tabii sihir dediğin çocuk için oyundur en nihayet. Bir adım daha attım ve bir adım daha... Lalempe, lulempe, kındırabiç, kırk üç, kırk dört… Deniz dile gelip selamun aleyküm demiş gibi şaşırdım. Ağzıma burnuma su doldu. Korktum mu? Hayır! Ne münasebet. Düşüverdim denize usulca. Tüm ağırlığımdan azade bir kum tanesi zarafetinde süzüldüm en dibe. Deniz ne muazzam bir mavidir bilirsin. Mavinin kaç tonu varsa denizde, göğün mavisi de dâhildir buna. Kat kat, katman katman maviliğin en dibindeyim işte. Ne zaman denize eğilip baksam bir ürperti kaplar beni oysa. Karanlıktır çünkü. Karanlık, belirsiz ve dahi tekinsiz… Öyle değilmiş oysa. “Her zorluğun ardında bir kolaylık vardır.” demiyor mu İnşirah. Her karanlığın içinde bir aydınlık gizli işte! 
Bir deniz kabuğu var hemen yanımda. Uzanıverdim içine sırt üstü. Bir yatak konforu yoksa da bir hamak keyfi var inkâr edemem. Uzattım ayaklarımı, ellerimi başımın altına bağladım. “Ben mi çok küçüldüm bu deniz kabuğu mu çok büyük?” diye düşündüm, ne önemi varsa… Sığındım işte yuva gibi bu sedefli kabuğa. Sen hiç yattın mı denizin en dibinde bir deniz kabuğuna? Dene, inşirah bulacaksın. Sigara içmek mi? Mümkün değil tabii abartma. Senden başka kim düşünür bunu Allah aşkına!
Nasıl huzurluyum anlatamam. Meğer ihtiyacım olan şey buymuş. Denizin dibine sığınınca insan bir müzik duyuyormuş kendi içinde. En sevdiği müziği hem de. Ne mi o müzik? Herkesin müziği kendine! Benimkini sana söyleyecek değilim. O müzikle birlikte bakınca insan gözünün erdiği yere sadece denizi değil, denizi gözüne lens yapıp gökyüzünü de görüyormuş, öğrendim. Denizle birlikte göğü de görmek… Denizin ardına yerleşmiş bir gök sadece balıkların harcı olmamalıydı. Bu nasıl bir his bunu Tiryaki olsan ancak anlatırsın. 
Denizin dibinden görünen gökyüzünü anlatamayacağımı anlayınca bıraktım kendimi maviye. Bari tadını çıkarayım. Pıt pıt pıt bir sesle bölündü keyfim. Doğrulup oturdum. Bağdaş kurdum kabuğuma. Bir gümüşle göz göze geldik. Yukardan göründüğünden çok daha güzelmiş kendileri. “Benim adım Şehrazad.” dedim. Onun bir adı yokmuş. Bir isim sahibi olmaya gerek de yokmuş. Gümüş lafını da ilk defa benden duymuş. Şaşırmış bir hâli yoktu. Denizde milyonlarca tür varmış, gözümüzün gördüğü görmediği türler. Plastik maddeler, bebek bezleri, ayakkabılar, şişeler bile garip karşılanmıyormuş artık. Uzun kalacaksam şu ilerdeki deniz minaresine yerleşmem daha doğruymuş. Balığın derdi hayatta kalmakmış ve tek işi yaşamakmış. Dışardan bahsettim ona. İnsan denen varlıktan. İlk kez şaşırdı. Sudan başka bir bilgisi de yokmuş. Orhan Veli’yi anlattım ona. Şişede balık olmak istediğinden falan bahsettim. Şişede balık olmakla deniz dibinde insan olmak arasında bir fark göremedi. “Niye?” dedi, “Niye buradasın?” ikirciklendim şöyle bir, “Ne yani küçücük bir balığa laf mı anlatayım?” dedim. Anlatayım tabii ne olacak. Kim ondan daha iyi anlayacak ki beni! “Ben eski bir radyoyum.” dedim. “Binlerce frekans gelip geçiyor yanımdan da düğmemi açan bir Allah’ın kulu olmuyor. Bir işe yaramıyor yani en temel varlık sebebim.” “Anlat,” dedi, “iyice anlayayım.” 
Anlattım senin de bildiklerini. Bir gümüşten medet ummak ağır geliyor insana. 
“Kurbağa diye bir tür var dedim. Kurbağaya sessizce yaklaşırsan seni duyar. Ama gürültüyle koşarak pat küt yaklaşırsan ruhu duymaz. Bir duyma frekansı var yani. Bir aralığı var fark edeceği seslerin. İşte benim sesimi duymasını istediğim kurbağanın frekansının dışındayım maalesef. Ya da radyo gibi işte! Düğmemi çevirip hayatın en güzel müziğini çalmamı sağlayacak bilgi ve donanıma sahip değiller etrafımdakiler. Ne işe yaradığımı bile bilmiyorlar maalesef o kalabalıklar. Deniz dibinde bile yalnız değilim oysa. Bak sen varsın.” 
“Ben varım ama ben de anlamıyorum seni.” dedi yüzgeçlerini sallayarak. Gözleri ne güzel bakıyor.

**

   Devamı Ayarsız 42. sayısında...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tüm Zamanların En Güzel Kadını : Prenses Fevziye

Kavalalı Mehmet Ali Paşa soyundan, Mısır'ın ilk kralı Fuad'ın kızı; yine Mısır'ın son kralı Faruk'un kız kardeşiydi Prenses Fevziye.

22 Nisan 2024 Pazartesi Altın Fiyatları

 

Kul Plan Yaparken, Kader Gülermiş!... 1. Bölüm

 

Sait Faik Abasıyanık - Karlı Hava

Naime Özeren - 23 Nisan

Radyo Tiyatrosu - Kaplumbağa Sever misiniz?

 

Megalodon Köpek Balığı Hakkında Bilinmeyenler

Herkese Merhabalar Bugün sizlere Megalodon hakkında bilgi vereceğim.

Bir Yaprak Sarması Meselesi

Monica Mccarty - İskoç Esareti

Merhabalar İskoç kitaplarını sevmeme neden olanlara selam olsun. Normalde okuyacağımı düşünmediğim İskoç kitaplarının şu anda hastası olmuş durumdayım. İskoç Esareti'de bu kitaplardan birisi.

Piyasalarda Bugün: 26 Nisan 2024