Ana içeriğe atla

Şebnem İşigüzel - İstanbullu Amazonlar 1809 Kitap Alıntısı

Esma Sultan aklına gelenleri, bilhassa pek yakın zamanda olanları sinek kovar gibi kovdu. Hakikat sinek kovar gibi ama ha! Böyle yapmak istercesine elini boşlukta salladı. Bileklerini, parmaklarını süsleyen ziynetler pek güzel sesler çıkardılar. Herkes bu yaptığına bakakaldı. O da onlara gülümsedi. Ağzı ve dişleri, taşkın göğüsleri kadar beyaz ve güzeldi. Bir Frenk elçisinin kendisinden ve diğer kadın sultanlardan İstanbullu Amazonlar diye söz ettiğini duymuştu. Duyulan infial yaratmıştı. Kafes arkasına geçip bunu söyleyenin derde girmesinden korktuğu kellesini mendilinin içine gömerek silip kurulamasını seyretmişti. İşbu zındık, sultanın önünde, terini silmenin adaba aykırı olduğunu bilmez miydi? O vakit Mustafa mıydı tahttaki? Yoksa olanlar olmuş Mahmud taht bahtını görmüş müydü? Kendisinden öte diğer İstanbullu Amazonlar gelmemişti, huzura çağrılıp biçare hal vaziyete düşmüş elçinin savunmasını dinlemeye. Haberleri bile olmamıştı. Sultan kızı olup bu işlerle gereğinden fazla ilgilenen kendisiydi. Diğer kadın sultanlar kendi köşelerindeydi. Şimdilik. Bir kere daha dairenin kendisine lütfedildiğini vurgulamak babında, “Bana,” demeyi düşündü. Ancak bunun aptallık olacağını bildiğinden vazgeçti. Akıllı olduğu için buradaydı. Bilmem yazmaya gerek var mı? Gücünün, insanları etkileyen tavrının farkındaydı. 
“Keşke şehzade doğsaydın.” 
Kadın olmaktan memnundu.
Şehzadeler başa belaydı. Büyük atası Fatih Sultan Mehmet Han bir şehzadesi daha olduğunu öğrendiğinde çocuğu beşiğinden kaptığı gibi yere fırlatmış, kardeşlerin taht uğruna birbirine düşeceğini iyi bildiğinden, “Yine mi erkek?” demiş. Anlatılan o ki Cem Sultan’ın şehlalığı babası tarafından yere çalınmasıyla hasıl olmuş. Bugün olsa doğacak şehzade pamuklara sarılırdı. Çünkü doğmuyordu. Uzun zamandır sarayda erkek bebek avazı duyulmuyordu. Tahtta oturan ve akabinde indirilen Mustafa’nın da, tahttan indirilecekken kendi rızasıyla inen Selim’in de, sırasını beklerken kendisini tahtta buluveren Mahmud’un da erkek evladı yok idi. Esma hiç gebe kalmamıştı. Sebebi sarayda görünen ve kökü kazınamayan salgın hastalıklar olabilirdi. Kendisi dahil İstanbullu Amazonlar olarak nam salan kadın sultanlar, Hatice ve Beyhan Sultanlardı bunlar, güya salgınlardan kaçmak için kendilerine Boğaz kıyısında sahil sarayları yaptırmış idiler. Her ikisi de duldu ve bu Fransız karılarını onlar da kabul edip ağırlıyorlardı. Ayrıca, Hatice Sultan koynuna Melling adında bir gâvur ressamı almıştı ve pekâlâ Fransızca konuşması yetmezmiş gibi kendi dillerini Latin alfabesiyle yazma alışkanlığı geliştirmişti. Esma’ya Fransızca saymasını öğreten oydu. Esma kurumuş değildi. Cinsi münasebet anlamında olduğu kadar aklen ve manen de böyleydi bu. Ölen kocası kaptanıderya olduğundan, onun biricik Kaputanıderya Paşa’sı olduğundan, levendleri beğenirdi. O vakit hayat su üstünde geçerdi. Kürek çekme müsabakaları tertip edilirdi. Bir gün Hatice Sultan, Melling’i de getirmişti. Uzağına oturtmuştu ama gözü civanının üzerindeydi. Esma adamı çelimsiz bulmuş, Bonapart’ın Mısır işgali sebebiyle İstanbul’daki Fransızlar Yedikule zindanlarında hapsolduğu halde bunun hürriyetine şaşmıştı. Ressam, yarışları çocuk gibi merakla seyretmiş, gelin görün ki bunlar gibi bağdaş kurup oturamamış idi. Frenklerin yapamadığı bir şey varsa o da yere çöküp oturmaktı. Fransız Sefire kıpırdandı. Sıkılmış değildi. Sadece ayakları birbirine dolaşmış, bin dirhem et üstünde oturmasına rağmen kıçının kemikleri, anlaşılan, batmıştı. Dikkatle bakma sırası şimdi Esma’daydı: Eteklerini ayaklarının altından çekiştiren sefirenin ayağındaki potinleri işte o zaman gördü. Fransız Sefire onun neye baktığına bakarken, gösterisine devam edip elindeki yelpazesini şak diye açtı. Esma çocuk gibi şaştı. Güldü. Esrarlı bir güzelliği vardı. Kaşı kirpiği az olmasına rağmen bal rengi gözleri uzaklardan elmas getirenlerin anlattığı kaplanlarınkisi gibi seçiliyordu. Kaplan denen hayvan sadece anlatılırdı çünkü saraya hediye edileni İstanbul ikliminde yaşayamayıp ölmüştü.
Yelpazeleri de seviyordu ama potinlere bayılmıştı.
“Bunlardan ben de istiyorum,” dedi. 
Annesi atıldı: “Ben de.” 
Böylece saray için iki çift topuklu kadın potini sipariş edilmiş oldu.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tüm Zamanların En Güzel Kadını : Prenses Fevziye

Kavalalı Mehmet Ali Paşa soyundan, Mısır'ın ilk kralı Fuad'ın kızı; yine Mısır'ın son kralı Faruk'un kız kardeşiydi Prenses Fevziye.

22 Nisan 2024 Pazartesi Altın Fiyatları

 

Kul Plan Yaparken, Kader Gülermiş!... 1. Bölüm

 

Sait Faik Abasıyanık - Karlı Hava

Naime Özeren - 23 Nisan

Radyo Tiyatrosu - Kaplumbağa Sever misiniz?

 

Megalodon Köpek Balığı Hakkında Bilinmeyenler

Herkese Merhabalar Bugün sizlere Megalodon hakkında bilgi vereceğim.

Bir Yaprak Sarması Meselesi

Monica Mccarty - İskoç Esareti

Merhabalar İskoç kitaplarını sevmeme neden olanlara selam olsun. Normalde okuyacağımı düşünmediğim İskoç kitaplarının şu anda hastası olmuş durumdayım. İskoç Esareti'de bu kitaplardan birisi.

Piyasalarda Bugün: 26 Nisan 2024