Ana içeriğe atla

Gökçe Bilgin - Porselen Bir Mevzu Kitap Alıntısı

Başka bir sabah, uyanır uyanmaz kaldığı yerden devam etti. Ağaçların arkadaşıyım, sadece ağaçların arasındayken istediğim kadar kendim olabilir, sadece ağaçların arasındayken istediğim kadar başkası olabilirim, dedi. Kendi kendime konuştuğumu ve olduğum yerde döne dolaşa keyiflendiğimi sanacaklar. Güldüm, ağaçların arasında olduğunu ve bunu göremediğimi ve göremediğim şeyleri hafife aldığımı anladım. Ben bir ağacım, ormandaki en yaşlı ağaç, ormandaki en büyük ağaç, ormandaki en yalnız ağacım, dedi az önce. Bir ormanın içinde olduğu halde yalnız kalmayı başaran ağacı aradı gözlerim. Aklıma bir şey gelmiş, ama müdahale etmenin yakışıksız olacağını düşünmüştüm. Şarkılar duyuyorum, dedi. Şarkıları ya ormanda ağaçların arasındayken ya da evde oyalanırken duyuyorum. Şarkıları, bahçeli, iki katlı evin alt katında, piyanonun önünde oturan kadın söylüyor. Her şeyi yazdığım gibi bunu da unutmamak için hemen yazdım. Her şeyi yazıyorum. Hatta yazdıklarımı günün belli saatlerinde de tekrar ediyorum, dedi. Sabahları henüz gün aydınlanmadan önce mesela, akşamları yemekten iki saat sonra, Veysel televizyonun karşısında uyuyakalmışken, ben aklımda yazdıklarım başka bir odada dolaşır ve tekrar ederim onları. O kadar çok anlatmak istiyordu ki her söylediğinin altını çizmenin mümkün olamayacağını o an anlamıştım. Birden o kadının annem olduğunu, gözleri nemli ve elinde kırmızı kapaklı kitapla bekleyen adamın da babam olması gerektiğini hissediyor ve bu hissin de içimi kalabalıklaştırdığını görüyordum. İçime bir ayna tutmuşum ve o aynaya bakarak anlatıyordum sanki. Aniden, uzaklara kadar yürüyebileceğimi, çünkü uzaklarda beni bekleyen şarkılar ve anılar olduğunu anladım. Biraz önce perdeyi araladım. Dışarıda hep aynı şeyler oluyordu. Mesela bir kadın koluna taktığı turuncu renkli çanta ve ayağındaki topuklu beyaz renkli ayakkabıyla hızla yürümeye çalışıyor, acele ettiği için de kolundaki çanta sallanıp duruyordu. Topuklarının yere değerken çıkardığı ses de bir şekilde kulaklarıma kadar ulaşabiliyordu. Camın kapalı olduğunu ve kadının da neredeyse on metre öteden yürüdüğünü ve evimin de beşinci katta olduğunu söylemem gerekir. Bu söylediklerime de güldüm. Aslında bunlara hem şaşırdım hem de güldüm. Ve bütün bunlar sokağa koşar adımlarla çıkmadan iki gün önce oldu. İki gün beklemiştim. Önceliklerim arasına kendimi koyamayacak kadar gözlem altındaydım da ondan. Canım ne zaman isterse o zaman sokağa çıkamazdım. İyi bir şeyler söylemek istedim. Aniden hayatıma karışan bir renkten, bilinmezlikten bahsetmek istedim. Aniden değiştiğimi, her istediğimi yapabilecek kadar güçlü hissettiğimi mesela. Çiçeğe baktım, pencerenin önünde duran kadife yapraklı camgüzeline, elimdeki kitaba baktım. Kitabın açık olan sayfasına baktım. O sayfadaki kelimelerden birine yaklaştım ve kelimeyi tekrar ettim. Birden o kelimeyi tekrar etmemle telaşlanan ayaklarımı ayakkabılara soktum ve evden hızla çıktım. Şehir ormanına varıncaya kadar hiç durmadan yürümüş, pek mühim olmayan şeyler üstüne düşünmüş, kocamın eve erken gelebileceğini ve oyalanmamam gerektiğini tekrar edip durmuştum kendi kendime. Yolda insanlarla karşılaştım. Acelesi olan birinin dalgınlığıyla yürüdüm. Ayaklarımı sıkan ayakkabıların bağcıklarını gevşettim ve başımdaki örtünün kayıp durmasına da aldırmadım. Ara ara elimdeki poşete bakıyor içindekilerin görünüp görünmediklerini merak ediyordum. Parmaklarım her seferinde daha sıkı yapıştılar siyah poşetin kulpuna. Heyecanlandım, beni bekleyenler varmış ve ben de bunu unutmuşum gibi. Ormana varır varmaz siyah poşetin içindeki kitabı çıkarıp okumaya başladım. Kimsenin beni göremeyeceği kuytu bir kenara çekilmiştim. Kitaplarla olan yakınlığımın dikizlenmesinden, hele de kelimeleri iyicene vurgulayarak okuyamadığımı düşündüğüm bu günlerde bir başkasının okuduklarımı işitmesinden çok çekiniyorum. Ağaçları da tüm yargılardan uzak kalabildikleri sürece görecek ve sadece o zamanlar yaklaşacaktım onlara. Onların bana inanmadığı, beni incitmeye çalıştığı zamanlar da olacaktı. Ama sırayla gitmek gerekir. Çünkü her şey göz açıp kapayıncaya kadar hızlı gerçekleşmedi. Anlatacaklarım uzun süren bir hayatın oradan, buradan alınmış parçalarıdır. Tıpkı bir ağaç gibi, kesilmezse ve yakılmazsa upuzun yaşayacak bir ağaç gibi.

Yorumlar

  1. Çocukken ben de bahçedeki ağaçlarla arkadaştım.Onlarla sohbet ederdim :)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Fikirlerinizi paylaşırsanız sevinirim.

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tüm Zamanların En Güzel Kadını : Prenses Fevziye

Kavalalı Mehmet Ali Paşa soyundan, Mısır'ın ilk kralı Fuad'ın kızı; yine Mısır'ın son kralı Faruk'un kız kardeşiydi Prenses Fevziye.

Sait Faik Abasıyanık - Karlı Hava

Kul Plan Yaparken, Kader Gülermiş!... 1. Bölüm

 

Zeynep Sahra - Elmalı Turta

Merhabalar Zeynep Sahra'nın Ayçöreği hikayesi Elmalı Turta ile son sürat devam ediyor. Öncelikle yeniden belirtmek istiyorum bu kitap Ayçöreğinin devam kitabı. Yani öncelikle Ayçöreğini okumalısınız.

22 Nisan 2024 Pazartesi Altın Fiyatları

 

Cahit Sıtkı Tarancı - Kırık Bir Aşk Hikayesi

Cahit Sıtkı Tarancı'nın meşhur bir şiiri var, " Abbas" adında.

Yeni Bir Yıla Merhaba Derken....

 

Radyo Tiyatrosu - Kaplumbağa Sever misiniz?

 

Naime Özeren - 23 Nisan

Bir Yaprak Sarması Meselesi