Ana içeriğe atla

Peyami Safa - Bir Akşamdı Kitap Alıntısı

Bir sabah, yatağından kalktı. O gece Kâmil gelmemiş ve bir gün evvel, giderken, "öteki ev"de kalacağını söylemişti. Meliha, apartmanda yalnız geçirdiği o gecenin sabahı, uyanınca kendinde esaslı bir değişiklik buldu. Yatakta gözlerini açınca öyle sandı ki, bütün şahsiyetiyle beraber vücudu ve yüzü de tamamiyle değişmişti, aynaya bakarsa bir yabancıyla karşılaşacağını farz ediyordu. Esaslı bir değişiklik. Hatta bunu eşyada da görüyordu. Renklerde ve biçimlerde de fark var. Büyük bir merakla aynaya koştu. Gerçi karşısına çıkan bir yabancı değil. Kendini tanıyor. Fakat biraz evvel şuuruna mâlik olduğu bu değişikliğin yüzünde de akisleri var. Evvelâ gözlerde bir olgunluk. Vaktiyle, genç kızken, ham ve yeni yeşeren taze birer meyve gibi çiy parıltılı gözlerinde şimdi bir yumuşaklık ve derinleşme. İçlerini geniş bir idrâk dolduruyor. Bu, mevcudiyetin bütün unsurları arasındaki nisbet değişikliğinden gelen ve yepyeni bir terkip ve ahenk mahsulü idrâktir ki, Meliha'ya şimdiye kadar kendinde hiç görmediği olgun bakışlar veriyor. Alnı biraz kırışık -yeni çizgiler- ve kısık gözler. İki kaş arasında yeni bir tefekkür elifi. 
Bu gözler Meliha'ya söylüyorlar: 
"Yaşamak istiyordun, yaşadın, baktın, bize gösterdin,-biz de gördük, yaşamak mı? Tecrübe mi? İşte bu. Nedir bu? Bir sürü vak'alar silsilesi, biz, şimdi, sihirli birer küçük mavi billur mahfaza gibi içimizde o vak'aların silik hayallerini taşıyoruz. Onun için doluyuz. Kapağımızı aç! Mavi camlarımızın arasından hafızanın ışıklarını geçir. Bak, hatırla." 
Meliha'nın gözleri dalıyor. İki küçük mavi billur mahfazanın kapakları açılıyorlar. Hafızanın soluk ışığı mahfazanın yeşile çalan kadifeleri üstünde geziniyor. Sanki bu mazi çok uzaktır. Asır kadar uzamış anların arkasında silik hareketler yavaş yavaş tecessüm ediyorlar. Işık bazı karartıları yalıyor, siliyor, ayıklıyor, temizliyor. Ve şekiller, mahfazanın camında görünüyorlar. 
Ve Meliha, şimdi, başlıyor hatırlamaya. 
Hatırlıyor: Bir akşamdı... Oda loş. Kafes delikleri mavi. Sanki, odadan, gündüzün son ışıklarıyla beraber eşya da çekiliyordu: Levhalar, duvarların kararan zeminine batıyorlar, minderler sönüyor, iskemleler dağılıyor ve hepsi, buğulanarak, şekilsiz bir uçuşla gözden kayboluyorlar. Minderin köşesinde, babası bir öksürükten sonra ileri fırlayan başını hâlâ doğrultamamış, iki büklüm. Yüzü gittikçe kararıyor ve siyah ceketinin rengini alıyordu. Her şeyi koyu kurşun renkli bir buğu kaplamıştı. Akşam ve ses yok. Bir öksürük, babasının öksürüğü. Dışarıda bir ayak sesi. Annesi oda kapısına doğru birkaç adım atmıştı. Bir gıcırtı. Eşikte ince uzun bir gölge. Yabancı. Kimdi o? 
Ağır bir ses: 
“Benim, Kâmil.” 
Artık, hatıraların ilk musluğu açıldıktan sonra, ötekiler, bol ve zengin bir cereyanla şuura boşatıyorlar: Harp hikâyesi... Körfezin parıltıları... Bahçe... Elinde kovasıyla baba ve öksürükleri... Tepe... Annesinin gençliği... Kâmil... Babasının azabı... Yemek odasında bardağı yere fırlatıp atış... Gece... Terbiye kavgası... Uykusuzluk ve sinir... Kâmil'in odası... İlaç şişesi... İlk tasavvurlar... Firar... Motor... İzmit'in bir siyah çizgi üstünde küçülerek ufukta sönüşü... İstanbul'un üstünde bir meşale alevi... Otomobil... Apartmanın karanlık dehlizi... Heykeller... Garip oda... Böcekler... Rüyalar... Koltuk altında yürüyen parmaklar... Vücudun bir yay gibi gerilerek birdenbire kopması ve gevşemesi... Hıçkırıklar... 
Sükût... Korkular... Teminat ihtiyaçları... İzmit'e giriş... Karanlıklar... 
Yemek odasında başı öne düşük anne ve bomboş bakan gözler... Ölünün odası... Mumlar... Beyaz yastıkta sapsarı baş ve baygınlık içinde geçen gece... Yabancı kadın -kimdi o?..- Bahçe... Kâmil'in önünde geçirilen baygınlıklar... Gene apartman... Nikâh... Ümitler... Sakin ve muhabbetle geçen günler... Şüphe buhranları... Davet... Kıskançlık... Mahbesin cehennemliği... Mavi esvaplı kadın... Kâmil'in gözlerini taşıyan çocuk... Son uykusuz gece... Bütün bunlar bir sergüzeşt romanının bab serlevhaları olabilirler. 
Meliha'yı teselli eden de bundan ibaret. İşte şimdi biz, yaşamak ihtirasiyle gerilerek sergüzeşt için pusulasız ve haritasız ileri fırlayan kahramanımıza -merhametimizi bir an için susturarak- söyleyemez miyiz ki: "Yaşamak istiyordun ha? Denemek istiyordun ha? Hayat ve tecrübe, al sana!" 
Bunu hep bir ağızdan söylemek için yanımda bulunmak isterdiniz değil mi? Gözleri de Meliha'ya bunu söylüyorlar. Ağır bir ses, benim, Kâmil, falan; şarkılar, öksürükler, körfezler, tepeler, falan; denizler, motorlar, apartmanlar, falan; böcekler, rüyalar koltuk altında parmaklar, falan; mumlar, beyaz yastıkta sarı başlar, baygınlıklar, falan; ümitler, muhabbetle geçen günler, davetler, mavi esvaplı kadınlar, falan; hayat, işte bu.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tüm Zamanların En Güzel Kadını : Prenses Fevziye

Kavalalı Mehmet Ali Paşa soyundan, Mısır'ın ilk kralı Fuad'ın kızı; yine Mısır'ın son kralı Faruk'un kız kardeşiydi Prenses Fevziye.

Sait Faik Abasıyanık - Karlı Hava

Kul Plan Yaparken, Kader Gülermiş!... 1. Bölüm

 

22 Nisan 2024 Pazartesi Altın Fiyatları

 

Cahit Sıtkı Tarancı - Kırık Bir Aşk Hikayesi

Cahit Sıtkı Tarancı'nın meşhur bir şiiri var, " Abbas" adında.

Zeynep Sahra - Elmalı Turta

Merhabalar Zeynep Sahra'nın Ayçöreği hikayesi Elmalı Turta ile son sürat devam ediyor. Öncelikle yeniden belirtmek istiyorum bu kitap Ayçöreğinin devam kitabı. Yani öncelikle Ayçöreğini okumalısınız.

Radyo Tiyatrosu - Kaplumbağa Sever misiniz?

 

Naime Özeren - 23 Nisan

Megalodon Köpek Balığı Hakkında Bilinmeyenler

Herkese Merhabalar Bugün sizlere Megalodon hakkında bilgi vereceğim.

Bir Yaprak Sarması Meselesi