Ana içeriğe atla

Doris Lessing - Hayatta Kalma Güncesi Kitap Alıntısı

Her şey, toplumsal örgütlenmenin bütün biçimleri dağılır, tersyüz olurken, biz yaşamayı, hayatlarımızı yeni duruma uydurmayı sürdürdük; çok temel, çok önemli bir şey olmuyormuş gibi. Sıradan bir yaşam sürme çabalarımızdaki azim, inat, yenilenme, kendi kendini onarma gayreti şaşırtıcıydı. Eski halimizden, daha on yıl öncesine kadar "elde bir" saydıklarımızdan geriye hiçbir şey ya da pek az şey kaldığında, eski cisimlere, eski değerlere hala sahipmişiz gibi konuşmayı, davranmayı sürdürdük. İşin aslı, -eski düzen gıdalar, yaşamın zevkli yanları, hatta lüksler- daha üst seviyelerde hala geçerliydi, hepimiz biliyorduk bunu; ama bunların tadını çıkaranlar dikkat çekmemeye özen gösteriyordu elbette. Düzenin küçük zaman, küçük mekân dilimlerinde varlığını gösterdiği de oluyordu -haftalık, aylık dönemlerde ya da belli bir bölgede. Bu süreçlerde insanlar hiçbir şey değişmemiş gibi yaşar, konuşur, hatta kendilerini buna inandırırdı. Gerçekten bir şey olduğunda da, örneğin bir bölge tamamen mahvolduğunda, insanlar akrabalarının ya da dostlarının yanına sığınır, haftalar, bazen aylarca kalırdı; daha sonra işlerini, ev yaşamlarını -düzeni- kaldığı yerden sürdürmek üzere, muhtemelen soyulmuş, yağmalanmış olan evlerine dönerlerdi. Akla gelebilecek her şeye alışabiliyorduk; bu basmakalıp bir laf, farkındayım, fakat bunun ne denli dehşet verici bir gerçek olduğunu anlayabilmek için, bizim yaşadığımız süreçten geçmelisiniz belki de. İnsanların normal, "sıradan bir yaşam" kurabilmek adına denemeyecekleri şey yoktu. İşte, o zamana benzersiz, kendine has lezzetini veren, damgasını vuran şey de tam olarak buydu; acayip, telaşlı, ürkütücü, tehditkâr bir şey; bir işgal ya da savaş atmosferiyle alışıldık, olağan, hatta düzgün olanın bir karışımı. Örneğin, haber bültenleri ve gazeteler, bazen günlerce, kaçırılmış, belki de fakir, zavallı bir kadıncağız tarafından pusetinden alınmış bir çocuğun öyküsünü kovalardı. Polis yüzlerce kişilik ekipler halinde varoşları, kırsal kesimi tarar, çocuğu ve tabii cezalandırmak için kadını arardı. Sonra, bir de bakardınız, yüzler, binler hatta milyonlarca insanın söz konusu olduğu, kitlesel ölümler, ana haber olmuş. Ama biz yine de inanıyor, inanmak istiyorduk ki, bizi asıl temsil eden şey, o ilk olay, o tek çocuk için duyulan kaygı, işi başından aşmış emniyet güçlerimizin haftalarını, aylarını alsa bile, bireysel suçu cezalandırma kararlılığıdır; ikincisi, şu felaket ise (bizzat tehdit altındaki yörede bulunmayan insanlar için her zaman geçerli olduğu üzere) talihsiz ve -en azından can alıcı bir önem taşımayan- yalnızca uygarlığın sabit akışını, gelişimini sekteye uğratan bir kazadır.

Bu, normal saydığımız türden bir şeydi. Öte yandan, hepimiz için öyle anlar vardı ki, oynamayı kabul ettiğimiz oyun, olayları metanetle karşılamamıza yetmiyordu: Bir gerçek dışılık duygusunun pençesine düşüyorduk; mide bulantısı gibi. Belki de asıl düşman bu duygu, ayağımızın altındaki toprağın dağıldığı duygusuydu... Ya da biz buna inanıyorduk. Belki de, aslında kayda değer ya da en azından geri döndürülemez bir şeyin olmadığına ilişkin gizli, sözsüz bir antlaşma yapmış olmamızın nedeni, bizim için asıl düşmanın gerçeklik olmasıydı; gerçekle yüzleşemez, kendimize olup biteni "anlama" iznini veremezdik. Böyle el birliğiyle numara yapmamız, kendimizi çıplak, savunmasız hissettiğimiz anlarda tamamen hayalperestlik ve saçmalık gibi görünse de, belki hayran olunası bir yetenek sayılmalıydı? Bunlar belki de elzemdi; tıpkı çocukların bazı oyunlarda, gerçekliği kendilerinden, zayıflıklarından mümkün olduğunca uzakta tutabilmek için rol yapmaları, farklı rollere bürünmeleri gibi. Öte yandan, kişinin giderek bastıran gülme ihtiyacını sürekli dizginlemesi gerekiyordu: Ah, öyle içten, dolu dolu kahkahalar değil, alakası bile yok. Daha çok alaycı, aşağılayan böğürtüler ve çığlıklar.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tüm Zamanların En Güzel Kadını : Prenses Fevziye

Kavalalı Mehmet Ali Paşa soyundan, Mısır'ın ilk kralı Fuad'ın kızı; yine Mısır'ın son kralı Faruk'un kız kardeşiydi Prenses Fevziye.

Sait Faik Abasıyanık - Karlı Hava

Kul Plan Yaparken, Kader Gülermiş!... 1. Bölüm

 

22 Nisan 2024 Pazartesi Altın Fiyatları

 

Cahit Sıtkı Tarancı - Kırık Bir Aşk Hikayesi

Cahit Sıtkı Tarancı'nın meşhur bir şiiri var, " Abbas" adında.

Zeynep Sahra - Elmalı Turta

Merhabalar Zeynep Sahra'nın Ayçöreği hikayesi Elmalı Turta ile son sürat devam ediyor. Öncelikle yeniden belirtmek istiyorum bu kitap Ayçöreğinin devam kitabı. Yani öncelikle Ayçöreğini okumalısınız.

Radyo Tiyatrosu - Kaplumbağa Sever misiniz?

 

Naime Özeren - 23 Nisan

Megalodon Köpek Balığı Hakkında Bilinmeyenler

Herkese Merhabalar Bugün sizlere Megalodon hakkında bilgi vereceğim.

Bir Yaprak Sarması Meselesi