Ana içeriğe atla

Cesare Pavese - Ağustosta Tatil Kitap Alıntısı

Irmağın Sözleri

Irmağın kıyısındaki son karşılaşmadan sonra, çocukluğumdaki gibi kırlarda başıboş dolaşmaya başladım. Gün, bitmek bilmiyordu. Uzun yıllar öncesinde kalan o terk edilmiş öğleden sonralarını bugün nasıl anımsıyorsam, günün birinde şu saatleri de öyle anımsayacağımı biliyordum. Bedenimden başka hiçbir şeyi duyumsayamayacak denli yıpranmış, bir çocuk gibi ufalmıştım; kaygılarım önümde yürüyor, bana yol gösteriyordu. Sersemlemiş bir halde onları izliyordum.
Uzaktaki fabrikalar ve kubbeler çalıların boyunu aşmıyordu. Kırlar kendi boşluklarını anlatıyorlardı. Kuşkusuz,  artık hiçbir şeyin önemi kalmadığından, her şeyin olabileceği bilincine varmıştım. Beni kovmuş olan o yakıcı dalgınlığın, gerçekte ne olduğu -bir kopuştu- artık anlaşılıyordu ve kendimi, kendimden öylesine ayrı düşmüş hissediyordum ki çevreme baktığımda her şey beni şaşırtıyordu. Hiç zorlanmadan, ama istemeden akmakta olan bir suyun üzerinde yürümeye başladım. Pek uzaklarda akıp gelen anılar gözlerime üşüşüyorlardı, neredeyse mutluydum. Ve bu arada her şeyi ayrımsıyordum; ırmakta altüst olmuş bitkileri yeniden düşünüyor, yerin altındaki ve üstündeki dünya arasında kararsızlık çekiyordum; hangisinin daha yeşil olduğunu bilemiyordum. “Suyun göğünde yansıyorlar,” diyordum ve sanki onların da birer yansıma olduklarını düşünerek beyaz bulutları gözlüyordum.
Şu var ki birileri beni çağırmaktaydı. Ona gitmemekte neden böyle direniyordum, bilmem. Acımın içinde yitip gitmek isterdim, oysa biliyordum ki dalgındım ve içimdeki her şeyi kaplayan duygu büyümekteydi. Küçükken, o öğleden sonrasının beni beklediğini söylemiş olsalardı, çocukların büyüklerle hiçbir alıp veremeyeceği olmayacağını söyleyip kaçardım. Şimdi o çocuk beni çağırıyordu ve ben onu tanımak istemiyordum. Ne var ki bu aklımdan çıkmıyordu bir türlü. Çayırın üstünde tek başına durduğu sürece ona direndim. Ama sonra, çiçekli giysisi, yalınayakları, esmer teni ve güçlü bedeni ile o da karşımda beliriverdi. Sanki buradaymışçasına yazın kokusunu içime çektim. Her şey çağıldayıp akarken başka bir şey yapamadığımdan öylece kımıldamadan durup kararsızca çalıları ve patikayı seyrettim. Alçak sesle çocuğu yanıtlıyordum, terk edilmiş biri gibi kaygılıydım. Ve kendimi anılarıma bıraktım.
Kadın o zamanki gibi yalınayaktı. O gün gülerek peşinden koşan, onun gibi esmer tenli bir adam, belinden tuttuğu gibi bu uçuşan çiçekli giysili kadını trene bindirmişti. Ellerinde kırık dökük bir sepet vardı, birbirlerinin gözlerinin ta içine bakıyorlardı. Tren kente dönüyordu, kaldırımdaki kadının solgun ve pis çiçeklerini düşünen pek çok kişi gülüyordu. Beceriksizlikleri ile keyiflenen bu ikilinin yüzüne gülüyorlardı üstelik. Yalın ayaklı kadın çocuğa bakmadı, erkeğine sarılıp sere serpe oturmuştu,  saçlarının arasında hâlâ samanlar vardı. Nereden geldiklerini bilen yoktu. O tepelerden geliyorlardı; bu, gözlerinden ve terlerinden belliydi. Sadece çocuk gülmedi. 
“Ben sana gülmemiştim,” dedi karşıma çıkan yalın ayaklı kadına.  O çocuk bunu biliyordu. “Evet,” dedi ses. Sen çocukken, kadınlara karşı daha iyiydin. Gözlerimi kaçırdım, o çocuğun karşısında susmanın daha iyi olacağını söylemek ister gibiydim. “O zamanlar yalancı değildin. Bu tür ilişkilerin yoktu.” 
“Elbette vardı,” dedim inançlı bir sesle. İnsan neyse hep odur. Çocuk ikimizin konuşmasına izin vermişti. Hatta biz başka bir yere baktığımızda kaçmaya yeltenme niyetiyle gözleriyle kırı tarıyordu. “Ama o zaman doğrusu buydu. O zamanlar bir kadının ne olduğunu bilmiyordun.” Gözlerinin akıyla bana neşe içinde baktı. “Şimdi biliyor olmalısın.”
Bunun üzerine ona şöyle dedim: Sen hep böyle genç misin?
Onun boğazına bakıyor ve boğuk bir sesle konuşuyordum. Bir sövgü, bir surat ekşitme, bir öfke belirtisi bekliyordum. Bunun yerine, giysilerine ve karmakarışık saçlarına uygun bir iç çekiş işittim. “Bunu neden soruyorsun bana,” dedi ve çocuğu gösterdi. “O bunu biliyor, yetmez mi?”

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tüm Zamanların En Güzel Kadını : Prenses Fevziye

Kavalalı Mehmet Ali Paşa soyundan, Mısır'ın ilk kralı Fuad'ın kızı; yine Mısır'ın son kralı Faruk'un kız kardeşiydi Prenses Fevziye.

Sait Faik Abasıyanık - Karlı Hava

Kul Plan Yaparken, Kader Gülermiş!... 1. Bölüm

 

22 Nisan 2024 Pazartesi Altın Fiyatları

 

Cahit Sıtkı Tarancı - Kırık Bir Aşk Hikayesi

Cahit Sıtkı Tarancı'nın meşhur bir şiiri var, " Abbas" adında.

Zeynep Sahra - Elmalı Turta

Merhabalar Zeynep Sahra'nın Ayçöreği hikayesi Elmalı Turta ile son sürat devam ediyor. Öncelikle yeniden belirtmek istiyorum bu kitap Ayçöreğinin devam kitabı. Yani öncelikle Ayçöreğini okumalısınız.

Radyo Tiyatrosu - Kaplumbağa Sever misiniz?

 

Naime Özeren - 23 Nisan

Megalodon Köpek Balığı Hakkında Bilinmeyenler

Herkese Merhabalar Bugün sizlere Megalodon hakkında bilgi vereceğim.

Bir Yaprak Sarması Meselesi