Ana içeriğe atla

Carlos Fuentes - Yanık Sular Kitap Alıntısı

Ama istemekten nefret ediyordu Luisito, ne var ki istemek zorundaydı. Para topladılar ve ona kitap aldılar. Eskiden, Orizaba’daki konakta pek çok kitap olduğunu biliyordu Luisito, kitaplarını Avrupa’dan getirten büyük dede resimli dergilerin, o uzun tropikal fırtınalı geceler boyunca çocuklarına okuduğu serüven kitaplarının gelişini beklemek üzere ta Veracruz’a gidiyordu. Aile yoksullaştıkça her şey satılmış, başkentte Orizaba’ya oranla daha çok iş olanağı bulunduğu ve babası Maliye Bakanlığı’nda bir arşiv memurluğu görevi bulduğu için aile sonunda Mexico’ya yerleşmişti. Oturdukları ev Palacio Nacional’in yakınlarındaydı, babası her gün oraya yaya gidiyor, ulaşım derdi olmadığı için bir yığın zaman kazanıyordu, oysa memurların büyük bir çoğunluğu kenar mahallelerindeki evlerinden Zocalo’ya gelmek, işten sonra da evlerine dönmek için her gün iki üç saat yitiriyorlardı.
Luisito aile geleneklerinin nasıl yok olup gittiğini anımsıyordu. Ağabeyleri liseden sonrasını okumamışlardı, okumuyorlardı; biri Federal Adliye Bakanlığı’nda öteki de Palacio de Hierro’nun ayakkabı bölümünde çalışıyordu. Ailenin Lindavista mahallesinde küçük bir dairede oturması için gereken parayı hiç kuşkusuz üçü kazanıyordu, ama buradan oldukça uzakta olan Moneda mahallesindeki evde çok daha güzel bir daireleri vardı, üç oda bir salon, bütün kiracılarınkinden daha fazla oda. Birkaç yüzyıl önce bir saray olan bu yapıda imgeleminin, anılarının dizginlerini salıvermek için daha çok olanak bulmuştu Luisito. 
Köpekler anımsayabilselerdi, demişti Dona Manuelita. Ama biz insanlar da unutuyoruz, diye yanıtlamıştı Luisito. Akşam yemekleri saatinde, beyaz alnaçlı, pencereleri demir parmaklıklı, arkası bataklık ve çürük muz kokan pis kokulu bir vadiye bakan Orizaba’daki büyük evi anımsamaktan hoşlanıyordu. Vadinin dibinden sel sularının bitip tükenmez sesi gelirdi, yukarda, Orizaba’nın çevresinde devsel dağlar yükselirdi, yakınlıkları korku verirdi insana. Sisle kaplı bir devin yanında yaşarmış gibi bir şeydi. Ve yağmur yağardı, durmadan yağmur yağardı. 
Ötekiler tuhaf tuhaf bakarlardı ona, babası Don Raul başını eğer, annesi başını sallayarak iç çeker, ağabeylerinden biri açıkça dalga geçer, öteki ağabeyi bir parmağını alnına götürürdü; yarı deliydi şu Luisito, Orizaba’yı hiç bilmediğine göre nereden çıkartıyordu bütün bunları; hepsi uydurma; aile gelip Mexico’ya yerleşeli kırk yıl oluyor. Rosa Maria onu dinlemiyordu bile, yemek yemeyi sürdürüyordu, örümcek gözleri taştandı, belleksizdi. Her şeyi dilenir gibi istemek zorunda kalması dokunuyordu Luisito’ya, ağır geliyordu; kitaplar ve anılar, unutmam ben, kartpostallar toplarım, eski fotoğraf dolu bir sandık var, konsol olarak kullanılıyor, içinde ne olduğunu biliyorum. 
Dona Manuela bunların hepsini biliyordu, gezmeye götürmesi yasaklanmadan önce Luisito anlatmıştı ona. Odasında, yatağında uzanmış, tek başına olduğu sırada, çocukla sessizce iletişim kurmaya, onun anımsadığı şeyleri anımsamaya çalışıyordu. 
“Bu yapının eskiden nasıl olduğunu düşün Manuelita.”
Çünkü Luisito’nun öteki anımsama kaynağı da bu yapıydı; sanki bu on iki ailenin paylaştığı ev, yalnızca bir ailenin, önemli bir adı olduğu sırada kendi ailesinin olan Orizaba’daki evin anısını tamamlıyordu. 
Çocuğun anlattıklarını anımsamak, tıpkı onun gibi ve onunla birlikte görkemli bir sarayı tasarlayabilmek için büyük bir çaba harcıyordu yaşlı kadın: Piyango afişsiz bir hol, yontma taştan bir alnaç, ucuz konfeksiyon eşyası, gelin giysileri satan dükkanlar, ·fotoğrafçı ve eczacı yok, yapının antik soyluluğunu yaralayan şu ilanlar da yok hiç kuşkusuz. Çamaşır teknesiz, avlusunda çamaşır ipleri olmayan, ortası şırıltılı bir çeşmeyle süslü, yalın, ağırbaşlı, soylu bir sarayı kocaman bir taş merdiven, hizmetçi ve uşaklara ayrılmış giriş katı, atlar, mutfaklar, tahıl ambarları, saman ve reçel kokuları.
Peki oturdukları kattan ne anımsıyordu Luisito? Ah evet, burcu burcu mum ve cila kokan salonlar, klavsenler, diyordu, balolar ve görkemli akşam yemekleri, serin döşeme taşlı odalar, cibinlikli yataklar, aynalı dolaplar, gaz lambaları. İkisini ayırmalarından sonra, uzaktan, tek başına, Dona Manuelita bunları anlatıyordu Luisito’ya. Aynı anıları anımsayarak böyle konuşuyordu onunla, böylece kendi anılarını, ömür boyu çalıştığı, aile Pedregal’e taşınıncaya kadar yirmi beş yıl hizmet ettiği evi, General Vergera’nın Roma mahallesindeki evini unutuyordu. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tüm Zamanların En Güzel Kadını : Prenses Fevziye

Kavalalı Mehmet Ali Paşa soyundan, Mısır'ın ilk kralı Fuad'ın kızı; yine Mısır'ın son kralı Faruk'un kız kardeşiydi Prenses Fevziye.

Sait Faik Abasıyanık - Karlı Hava

Kul Plan Yaparken, Kader Gülermiş!... 1. Bölüm

 

22 Nisan 2024 Pazartesi Altın Fiyatları

 

Cahit Sıtkı Tarancı - Kırık Bir Aşk Hikayesi

Cahit Sıtkı Tarancı'nın meşhur bir şiiri var, " Abbas" adında.

Yeni Bir Yıla Merhaba Derken....

 

Zeynep Sahra - Elmalı Turta

Merhabalar Zeynep Sahra'nın Ayçöreği hikayesi Elmalı Turta ile son sürat devam ediyor. Öncelikle yeniden belirtmek istiyorum bu kitap Ayçöreğinin devam kitabı. Yani öncelikle Ayçöreğini okumalısınız.

Radyo Tiyatrosu - Kaplumbağa Sever misiniz?

 

Naime Özeren - 23 Nisan

Megalodon Köpek Balığı Hakkında Bilinmeyenler

Herkese Merhabalar Bugün sizlere Megalodon hakkında bilgi vereceğim.