Ana içeriğe atla

Ariana Harwicz - Geber Aşkım Kitap Alıntısı

Bir elimle çocuğumu tutuyorum, diğeriyle raspayı.
Bir elimle yemek hazırlıyor, diğeriyle kendimi bıçaklıyorum. İnsanın iki elinin olması ne iyi. Ne kadar da pratik. Arabayı çalıştırmış beni bekliyorlar, düşünmemeye gayret ederek koşuyorum, korna çalıyorlar. Duydum duydum! Onlarla olayım, pazar gezintisine çıkma beklentisiyle ön koltuğa oturayım, kemerimi güzelce bağlayayım istiyorlar. Nereye gidiyoruz, diye soruyor artık yas tutmayan modern görünümlü bar masalarında kuru pasta yiyen onlarca duldan biri gibi davranan kaynanam. Nereye gitmek istersiniz, diye soruyor; hep aynı şey. Belli ki böyle sadece camdan dışarı bakarak sessiz kalamayacağım; bir yer önermek durumundayım. Nehir kenarına patates kızartması yiyip bir şeyler içmeye gitmek, hani şu dalgıç kıyafetleriyle su kayağı yapan emektarları seyretmek. Şehre gitmek, tek sıra halinde çan kulesinin merdivenlerini çıkmak, olabilecek en abes şeyleri, bir taşı mesela ya da evlerin kırmızı çatılarını hayran hayran seyreden turistler misali ağzımız açık bir şekilde bakmak. Bir sokak kermesine gitmek, şehir merkezinde, pazarın yakınlarında, kızarmış et kokusu eşliğinde bir kahve içmek. Coşkulu gözükmek gerek, hayatın tadını çıkarıyormuşuz gibi gözükmek gerek. Çocuğu oradan oraya götürmek, ona balonlar almak gerek, atlı karıncaya bindirilip sanki gerçekten bir yere gidiyormuş gibi yapmak, fotoğraflarını çekmek gerek çünkü bir çocuğun çocukluğunu yaşaması için bunları yapmak gerek. Nereye gideceksek gidelim artık, diyor kaynanam o dul hiddetiyle. Daha yeni başladı tekrar tırnaklarını kesmeye, daha yeni başladı müteveffanın bedenini el yordamıyla aranmadan deliksiz uyumaya, daha yeni başladı sütlü kahvesini gözyaşlarıyla ıslatmadan kahvaltı etmeye. Ve elbette, gezmek istiyor. Tek oğlu ihtiyar kadını bu bok çukurundan dışarı çıkarıyor, ki çok da iyi ediyor. Asma köprüden geçiyor olduğumuzu fark ediyorum. Kocam direksiyona geçeyim, dağlarda bayırlarda pratik yapayım istiyor ama benim canım çekmiyor. Başımı döndürüyor. Aşağıda kumullar ve katlanır plaj sandalyelerinde oturan aileler var. Huzurevlerinin izin günlerinde olan çocukları ve torunlarıyla vakit geçirdikleri için mutluluk duyan nineler var, sigaralarını saklayan birkaç buhranlı hamile kadın var, rehabilitasyonda olan eroin bağımlıları var, her türden insan var. Kaynanam oraya gitmek istiyor. Arabayı yokuş yukarı park ediyoruz ve kocam el frenini çekip kendimizi köprünün altında bulmayalım diye birinci vitese alıyor. İşte şimdi güneşin batışını izlemek üzere gelen bir aileyiz biz de. Sanki güneşin doğup battığını bilmiyormuşuz gibi. Hakikaten ama her gün oluyor bu yani. Bebek emekliyor ve kaynanam sırtı ağrıya ağrıya peşinden gidiyor. Ben sıkılıyorum suyun içinde dalmadan kökleri ve su bitkilerini kemirerek süzülen kuğuyu izlemekten, derken teknenin tekindeki bir köpeğin boynuna saldırıyor, boynu varken ne kadar da zarif bir köpekti ama. Bir anda bir şey monotonluğu bozuyor. Bir insan dalgası kabarıyor kıyıda, bir mırıltı yükseliyor. Nehre doğru akın ediyor, bir araya toplaşıyorlar, derken köprüden bir polis arabasının geldiğini görüyorum, ardından iki, üç tane daha geliyor. Sanki bir havai fişek gösterisi varmış gibi bir durum söz konusu, insanlar birbirinin üstüne çıkıyor; hepimiz aynı ailenin üyeleriyiz artık. 13 yaşındaki eşcinsel bir oğlan Twitter'da veda sözcükleri yazdıktan sonra buraya atlamaya gelmiş. Peşinen teşekkürlerini sunmuş takipçilerinin desteği için. Polis itfaiyeyi arıyor, ne ki hepsini toplasan bir kişi etmiyor. Kırmızı beyaz bir polis şeridi çekiyorlar ama tabii ki insanlar yine de geçiyor. Bebeğim bile meraklanıyor ve bakmasına izin veriyorum. Ama ben vaktimi suyun üstündeki bir karaltıya bakarak harcamak istemiyorum. Şu anda duygulanım yaratıyor, adrenalin salgılanmasına yol açıyor. Ne var ki yaşayanın ölüden farkının kalmadığı bir an gelecek işte. Hayatta olmak ve olmamak arasındaki, yol kenarında öğle uykusuna yatmış yahut daha biraz önce bir aracın altında kalmış birinin yanından geçen bir kamyon şoförünün neredeyse ayırdına bile varmayacağı, o belli belirsiz fark. Kamyon şoförü için güneşlenen bir insan onunla aynı şekilde yatan, ama beyin ölümü çoktan gerçekleşmiş bir insan arasında yoktur öyle belirgin bir fark. Doğrusu güzel bir pazar günü geçirdik.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tüm Zamanların En Güzel Kadını : Prenses Fevziye

Kavalalı Mehmet Ali Paşa soyundan, Mısır'ın ilk kralı Fuad'ın kızı; yine Mısır'ın son kralı Faruk'un kız kardeşiydi Prenses Fevziye.

Beyza Alkoç - 3391 Kilometre

Merhabalar Beyza Alkoç'un 3391 kilometre kitabını ilk çıktığı zaman görmüştüm ama açıkçası almakla almamak arasında kalmıştım. Kitap hediyeleşme etkinliği sayesinde okuma fırsatı bulduğum kitaba tek kelimeyle bayıldım. 

Zeynep Sahra - Elmalı Turta

Merhabalar Zeynep Sahra'nın Ayçöreği hikayesi Elmalı Turta ile son sürat devam ediyor. Öncelikle yeniden belirtmek istiyorum bu kitap Ayçöreğinin devam kitabı. Yani öncelikle Ayçöreğini okumalısınız.

Poy Baharatı Nedir? Nerelerde Kullanılır?

  Merhabalar Baharat kullanmayı sever misiniz?

Smilodon (Kılıç Dişli Kaplan) Hakkında Bilinmeyenler

Herkese Merhaba  Bugün sizlere Smilodon'dan (Kılıç Dişli Kaplan) bahsedeceğim. 

Fatih Murat Arsal - Ödünç Aşk

Merhabalar Fatih Murat Arsal'ın kalemini sevdiğimi bilmeyen kalmadı sanırım.

Gabriel Garcia Marquez - Ağustosta Görüşürüz

 

Yeşil Yol

 

Samed Behrengi - Bir Şeftali Bin Şeftali

Herkese merhaba Kısa zaman önce bitirdiğim bir kitap Bir Şeftali,Bin Şeftali. Bir gün annesinin dalında büyümekte olan bir şeftalinin hikayesi bu. Bu şeftali büyüyünce sahibi tarafından köye satılmaya götürülür.

Cahit Sıtkı Tarancı - Kırık Bir Aşk Hikayesi

Cahit Sıtkı Tarancı'nın meşhur bir şiiri var, " Abbas" adında.