Merhabalar
Mart ayının ikinci haftasında çok güzel ve dolu dolu bir röportaj ile sizlerleyim.
Öykü yazarı Sayın Hasan Erbay bu haftaki konuğum. Bu keyifli ve güzel röportajı umarım severek okursunuz.
Yeni yazılarımda görüşünceye dek, mutlu bir hafta geçirmeniz dileklerimle.
Hoşçakalın.
Hasan Bey öncelikle bloğuma hoş
geldiniz. Bu güzel röportaj için şimdiden teşekkür
ederim. Dilersiniz sorularımıza geçelim.
* Kısaca kendinizden bahseder
misiniz?
Beni konuk ettiğiniz için esas ben size teşekkür ederim, çok
sağ olun.
Birkaç yıldır kırklı yaşlarımdan gün almaya başladım. Cahit
Sıtkı’nın hesabınca, demek oluyor ki artık yolun yarısını geçmiş olmalıyım. Tıp
hekimiyim ve bir devlet üniversitesinde akademisyenim. On yıl kadar, memleketin
farklı beldelerinde hekimlik yaptım. Ancak şimdi beş seneyi geçti artık hasta
bakmıyorum, düz akademisyenim; gençlerle olmak bana aktif hekimlik yapmaktan
daha fazla motivasyon sağlıyor sanırım.
* Yazmaya ne zaman başladınız?
Bunun için kesin bir tarih vermem elbette mümkün değil,
epeyce bir zamandır yazıyorum. Ancak bu yazma pratiğimin daha düzenli, derli
toplu ve kitap boyutunda eserler şeklinde ortaya çıkmaya başlaması üç yıldan
biraz daha uzun bir zaman öncesine denk geliyor.
* Kitap yada genel olarak yazma
konusunu nasıl seçiyorsunuz? Etkileşim var mı? Yoksa tamamen tesadüf
mü? Yani kurguyu önceden mi belirlersiniz? Yoksa bütün olay örgüsü
siz yazdıkça mı gelişir?
Benim yazma pratiğim genelde önceden belirlenmiş, üzerine
bir miktar kafa yorduğum, olaylar dizisini az çok netleştirdiğimde ortaya
çıkıyor. Elbette etkileşim var; hepimiz bir hayat yaşıyoruz ve gördüklerimiz,
duyduklarımız, şahit olduklarımız zihnimizde bir etkileşim yaratıyor. Ancak ben
son yıllarda bu etkileşimi biraz daha dar bir alana, sağlık ve tıp üzerine
kurmaya çalışıyorum. Ben kurguyu önceden hazırlıyorum ve yazma, kaleme dökme ya
da anlatı işini onun üstüne kuruyorum.
* Kimsenin okumayacağını bilseniz
bile yazmaya devam eder miydiniz?
Kimse okumasa bile eşim okur... İleride belki çocuklarım
okur; bilemiyorum. Ya da günün birinde döner ben, tekrar okurum. Benim
düşünceme göre yazılan hiçbir şey okuyucusuz kalmaz...
* İlk kitabınızı çıkarmaya nasıl ve
ne zaman karar verdiniz?
İlk kitabım “Kırk Pencereli Konak” 2016 yılında yayınlandı.
O zamana kadar çeşitli öykü yarışmalarından derece, mansiyon, yarışma kitabında
yayınlanma gibi çeşitli taltif almış öykülerim vardı. Bunları bir kitapta
toplama fikri bana çok sıcak geldi ve ilk kitabımı o şekilde çıkarmış olduk.
* İnsanların çoğu "hayatımı
yazsam roman olur" der. Sizce herkes kitap yazabilir mi? Yazmak bir
yetenek midir?
Herkesin hayatı biriciktir, tektir. Dolayısıyla herkes, o
özel yaşamın bir yazın ürünü olarak, bir eser olarak ortaya konmasını arzu
edebilir. Bu temel bir insani durumdur bence. Ancak kurmaca dediğimizde durum
biraz değişir tabi. Okuma –yazma bilen herkes bir şeyler yazabilir, bu kimi
zaman bir heves, bir tutku kimi zaman da asla vazgeçilemez, terk edilemez bir
bağımlılıktır. Bence herkes yazmalı, çünkü yazmak aynı zamanda bir
rehabilitasyon yöntemidir, kişiyi rahatlatır. Üstelik günümüz dijital ortamında
bir şeyler yazmak, bunu paylaşmak, bu yazı vesilesiyle başkalarıyla etkileşim
kurmak eskiye nazaran fazlasıyla kolay bir eylem. Wattpad’den sosyal medya
ortamlarına, sizinkisi gibi bloglara kadar onlarca seçenek var artık insanların
elinde. Yazmak ve bunu paylaşmak isteyen bir kimse için alternatiflerin çok
fazla olduğu bir zamandayız.
* Yazma ritüelinizden bahseder
misiniz? Mesela hangi ortamda, hangi metaryallerle, hangi müzikle ve nasıl bir
coğrafya da yazmayı tercih edersiniz?
Yazmak için özel bir ritüelim, bir totemim yok. Daha çok
geceleri, sakin bir ortamda yazmayı tercih ederim. Bana göre geceler, düşünmek
için, zihnin içinde saklanıp kalmış karanlık noktaları ortaya çıkarmak için
ideal zamanlar.
* Yazmak isteyen ancak nasıl yazmaya
başlaması gerektiğini bilmeyenler için tavsiyeleriniz var mı?
Kişilik olarak herhangi birine tavsiye vermeyi çok da
sevmeyen, tavsiye veren biri olarak görülmeyi pek tercih etmeyen biriyim. Hele
böyle bir konuda tavsiye vermek benim açımdan pek mümkün görünmüyor, maalesef.
* Bir gün kurgu olmayan bir şey
yazmayı düşünüyor musunuz?
Bir akademisyenim; tıp tarihi ve etik uzmanıyım. Akademik
çalışmalarım zaten kurgu olmayan şeyler üzerine dair. Bu bağlamda akademik
yazın ürünlerim, sanırım bahsettiğiniz bu kapsama girmektedir.
* Bir yazar olarak okuduğunuz ve
beğendiğiniz yazarlar kimler?
Çevirisi iyi olduktan sonra bilimkurgu dışındaki dünya
edebiyatından her yabancı yayını, kitabı okurum. Ancak benim içime işleyen,
kelimelerin anlam yükünü hissedebildiğim yerli yazarları okumak her zaman
önceliğim olmuştur. Öykü alanında Nahit Sırrı Örik ve Haldun Taner benim
okumayı en sevdiğim yazarlar arasındadır.
* En son hangi kitabı okudunuz?
En son Melisa Kesmez’in Nohut Odası’nı okudum.
* Yayımlanan iki kitabınız var. Son
kitabınızın yayımının üstünden biraz zaman da geçmiş. Yakında yeni kitap veya
yeni projeler var mı?
Evet, yayınlanmış iki öykü kitabım var: Kırk Pencereli Konak
ve Tıbbiyeli Muharrem. İkisi de sağ olsunlar, okuyuculardan büyük ilgi ve
destek gördü. Kırık Pencereli Konak ayrıca, Hayal Bilgisi Dergisi 2017 Öykü
Ödülü’nü aldı. Bu türden ödüller, beğeni bildirimleri şüphesiz, yazan bir kimse
için güzel motivasyonlar oluyor.
Üçüncü kitabım da öyle umuyorum ki, birkaç ay içinde
raflardaki yerini almış olacaktır. Onun için de ayrı bir heyecan taşıyorum
elbette; edebiyat okurlarının beğeneceğini umduğum güzel bir öykü kitabı daha
geliyor.
* Yazmak sizin için hayat boyu
sürecek serüven mi? Yoksa yazmayı bırakmayı düşündüğünüz bir zaman var mı?
Bu zor bir soru... Gücüm yettiğince, zihnim edebi kaygılarla
kalemime komut verdiği müddetçe yazmak arzusundayım. Gelecek ne getirir, bunu
hiçbirimiz bilemeyiz tabii ki...
* Günümüzde gençlerin sosyal medya
sitelerinde çok zaman geçirmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Her şey dozunda güzel...
* Kitaplarınızda yayımlandıktan
sonra şunu yazsaydım yada şunu yazmasaydım dediğiniz oldu mu?
Bir kitabınız yayınlanmış ve edebiyat camiasına sunulmuşsa
artık geçmiş olsun. O noktadan sonra bu işin “pardon” u olmuyor. O nedenle
yayın öncesi süreçte ince eleyip sık dokumak gerekiyor. Sadece sizin gözünüzle
değil, başka pek çok kişinin gözünden de metnin elden geçmesi gerekiyor ki
bence bu çok önemli bir şey. Benim, herhangi bir kitabım için ya da bu
kitapların herhangi bir bölümü için “keşke yazmasaydım!” dediğim bir metin, bir
içerik olmadı. Tabi bazı düzeltmeler oluyor; örneğin Tıbbiyeli Muharrem’in
ikinci baskısında öykülerin sıralamasını değiştirdik, bir öykünün başlığını
değiştirdik, bir öyküye de birkaç cümle ilave ettik...
* Yazmadığınız zaman ne yaparsınız?
Okurum, fırsat buldukça okurum...
Edebiyat türleri arasında ayrım yapmam ama ben öykü yazarı
olarak anılmak, bilinmek isterim. Bu nedenle de öykü okuyorum. Bloglardan,
sosyal medya gruplarından edindiğim izlenimleri ve görüşleri dikkate alırım ve
ona göre bir öykü kitabı okuma listesi belirlerim ve o sıralamaya olabildiğince
riayet ederek okumaya çalışırım.
Tabi bir de özellikle tıp ve edebiyatla ilgili okumalarımı
“Tıp, Sağlık ve Edebiyat” başlığı ile bir blogda (sizvebiz) paylaşmayı kendime
bir vazife belledim. Okuduğum kitapların bir kısmının, belli bir alana özgü
nitelikleri yönüyle, böyle bir kritiğe tabi tutmayı çok önemsiyorum...
* Kitap fuarlarıyla ilgili
düşünceleriniz nelerdir?
Kitabın okurla ya da sıradan kimselerle buluşmasına aracılık
eden her mecra bence önemli. Özellikle eğitim sürecindeki çocukların, gençlerin
kitap fuarlarına katılımının sağlanması; onların orada kitaba dokunmaları,
yazarlarla konuşmaları, göz göze gelmeleri çok önemli bence. Kitap fuarlarına
dair sağda-sola reklam afişleri olması bile kitap bilincini hatırlatmak,
geliştirmek için önemli şeyler bunlar...
* Hayatınız boyunca yaşadığınız
pişmanlık var mı?
Olmaz olur mu! Bir sürü hem de...
* En büyük korkunuz nedir?
Yanlış anlaşılmak...
* Okurlarınızla aranızda nasıl bir
bağ var?
Harika bir bağ var; asla öyle bir iddiam yok ama beni çok
özel hissettiriyorlar. Hem fuarlar vasıtasıyla hem de sosyal medya üzerinden
her daim etkileşim ve iletişim halindeyiz... Bazen öyle etkileşimler alıyorum
ki, “İyi ki yazmışım içimdekileri!” diyorum...
Nihayetinde hepimiz ölümlü varlıklarız, bir gün göçüp
gideceğiz; bu yazdıklarımız kalacak geride...
* Son olarak eklemek istedikleriniz
var mı ya da okurlarınıza mesajınız var mı?
Edebiyatla uğraşan herkes, bu işin bir ucundan tutuyor ve
emek veriyor demektir. Bu bağlamda siz de önemli bir işlev görüyor, burada
ciddi bir emek harcıyorsunuz. Hem bu emeğiniz için hem de ayrıca beni konuk
aldığınız için çok teşekkür ederim.
Son söz olarak; “sevelim,
sevilelim; bu dünya kimseye kalmaz...” diyelim.
Hasan Bey keyifli bir sohbet oldu.
Umarım ilerleyen zamanlarda sizi yine bloğumda konuk edebilirim. Zaman
ayırıp röportaj yaptığınız için tekrar teşekkür ederim. Yolunuz açık,
okurunuz bol olsun.
Hasan Erbay röportajınız çok harika olmuş. Keşke yazar yazmak isteyenlere bir tavsiyede bulunsaydı. Tecrübelerden istifade etmek isteyen o kadar çok insan var ki, Bu arada yeni yazılarımı okumak ve değerlendirmede bulunmak üzere sizleri bloguma beklerim. Çok teşekkürler.
YanıtlaSilPınarca;
Silİstememiş sanırım :) Çok teşekkürler:)
Kitapları ben de nette gördüm. Röportajınız ilgi uyandırdı bende. Emeğinize sağlık..
YanıtlaSilHanife Mert;
SilRica ederim. Çok teşekkürler :)
Fotoğrafını merak ettim yazarın.Google'dan baktım bir sürü bu adla çıkan oldu :(
YanıtlaSilYurdagül;
SilMaalesef fotoğraf paylaşmak istemedi. Sosyal medya hesabında da yok :(
Güzel bir röportaj olmuş,teşekkürler. ^-^
YanıtlaSilTuğçe;
Silçok teşekkürler canım :)
Başarılı bir röportaj olmuş,emeğine sağlık😊
YanıtlaSilMor Misali;
SilÇok teşekkürler canım :)
Sana yetismek ne mümkün 😃. Yine cok güzel bir röportaj gerceklestirmissin .
YanıtlaSil