Ana içeriğe atla

Mehmet Rauf - Bir Hastalığın İlacı Kitap Alıntısı

Endişem çoğalıyordu. Ne yapacağımı bilmiyordum. Artık mektup almak için evin altında dört beş dakika durmak pek tehlikeli oluyordu, bir uşak gizlenir de her şeyi duyarsa ayrılıktan başka bizim evdeki marsıklarla ne yapacağımı düşündükçe şaşırıyordum. Öyle bir belaya girmiştim ki tarif edilmez derken bir gece mektup verirken ayağımın altında bir köpek hırladı, mektubu düşürdüm ve alırken oradan bir adam çıkarak arkamdan, “Beyefendi, efendi!” dedi; mahvoldum, koşar gibi yürüdüm, hele kurtuldum. Fakat bir daha gitmek... Nerede o cesaret! Şimdi ne yapmalı? Ta karşıki kaldırımdan bir kere daha geçtim; fakat hiçbir işaret göremedim. Gece geçtim, yine hiçbir işaret yoktu... Demek evden iyice anlamışlar, belki sevdiğimi sıkıştırıyorlardı; iki gece sonra oradan yine geçerken üzerime iki kişinin geldiğini gördüm. Hemen gelerek, “Beyefendi sizi istiyor,” dediler; temiz bir dayak yemekten korkuyordum, bu adamlardan birinin kolu kifayet eder, beni buradan pekâlâ haklayabilirdi; ben titreyerek, “Nasıl, beyefendi?” dedim, “Sizi istiyor,” dediler, evi göstererek, “İşte bizim efendi.” diye ısrar ettiler. Sokakta kimse yoktu, gitmemek olmayacaktı fakat birden orada bir kol göründü, ben de cesaret bularak, “Ne demek?” diye şikâyet ettim, “Ben beyefendi falan tanımıyorum...” dedim ve kaçtım.
Tabii bir daha oraya gitmek çok tehlikeli olacaktı; onun için öbür gün, öbür gece ateşler içinde kâh sevdiğimi, onun güzelliğini düşünerek ayrılmak, ondan mahrum olmak azabıyla sızlıyor kâh o zavallının benim için şimdi ne azarlara uğradığını düşünerek üzülüyordum. Üç kere kapının önünden geçip hiç olmazsa kendisini unutmadığımı, o kadar çok sevdiğimi, asla unutmayacağımı anlatmaya azmettim. Fakat sokağın ağzına gelince cesaretim kırılıyordu, öbür sokağa sapıyordum. Ah, ne kadar seviyordum, bu zavallı bahtsız kadını ne kadar seviyordum... Onun için gelseler, canımı alsalar verecektim... Gittikçe ateşlenerek, “Peki, onu bana veriniz, bırakınız, o kadar çok seviyorum ki onun için karımı boşayacağım,” demek istiyordum. Ah, bu günlerdeki işkence... Bakınız, evlenip karımı ıslahı imkânsız bir hayvan olarak gördüğüm, bütün hayatım müddetince bu kadınla yaşamaya mecbur olduğumu düşündüğüm zaman bile bu kadar acı çekmemiştim... Artık dünya bir zindan gibi olmuştu. Bu esnada bir gün berberde biri bana dedi ki: “Sizi falan beyefendi sordu.” Baştan ayağa kadar titredim, o kadar kızardım ki aynada kendimden korktum.  “Sizi görmek istiyor,” dedi; gayet iyi adam olduğumdan, pederimi pek iyi tanıdığından ve beni görmek, bir şey söylemek arzusunda bulunduğundan bahsetmiş... Böyle bir adam beni dövdürmek fikrinde olamazdı ya! Herhalde ehemmiyetli bir şeyler söyleyecek! Ya böyle gizli ilişkilerin namusu imkânsız olduğundan kızını eğer cidden seviyorsam evlilik teklif edecek yahut vazgeçip oturmak için tavsiye edecek, daha ne bileyim? 
Onun için öbür gece öncelikle saklanarak gittiğim, hırsız gibi geçtiğim kapıdan yanımda uşakla girdiğim zaman bir yaprak gibi titriyordum; uşaklar gülümseyerek beyefendinin bir yerde iftarda olduğundan, benim geleceğimden haberi olduğu için oraya gelmemi tembih ettiğinden bahsettiler, kalktık oraya gittik; beni küçük bir odaya aldılar, bekliyordum ve hararetle, “Beyefendi, kızınızı canıgönülden seviyorum, müsaade ediniz de karım olsun ve şimdiye kadar ettiğim kabahatleri affediniz.” demeye hazırlanıyordum.
Kapı açıldı, yediği yemekten pek memnun görünen şen çehreli bir beyefendi odaya girdi. Ben büzülerek selam durdum. Bana doğru gelerek ve oradan aldığı kibrit kutusundan bir kibrit çıkarıp sigarasını yakarak, “Ha, siz misiniz oğlum?” dedi.
Peki, düşününüz ve bulunuz, bir, beş, yüz, bin, milyon kişi olunuz da düşününüz ve bulunuz, bu adamın bana ne teklif ettiğini bulunuz... Hayır, mümkün değil, bunu mümkün değil düşünemezsiniz; mümkün değil, mümkün değil... Hain o kadar güleç, o kadar sakindi ki beni öldürüyordu. Nihayet, “Sizi pekâlâ tanırım oğlum! Fakat şunu haber vermek için çağırdım ki nafile yoruluyorsunuz, o kız benim kızım değildir. Hem o cücedir. Siz arabada farkında olmamışsınız, o bücürdür; benim kızım değil, evimizde bir dadı vardır, onun kızıdır. Onun için haberiniz olsun...” dedi. Evet, böyle söyledi ve bana müsaade verdi, çıktım; sallanıyordum, başıma bir şahmerdan yeseydim böyle olmazdım. Doğru yatıp ölmek için eve koştum fakat aman Yarabbi, evde de ne kıyametler... Meğer evden her şeyi öğrenmişler. Letafet bizim çekmeceyi kırıp mektupları komşu kızına okutturmuş, onlar hep bizim hanıma gelmişler, işi anlatmışlar, bir velvele ki sormayın... Arap’ın beyaz gözleri ateş gibi olmuştu, beni boğmak ister gibi, “Benim küçükhanım üstüne başka karı ha!” diye bağırıyordu. Bilmem nasıl aklıma geldi. Bir köşede ağlayan hanıma birçok kâğıtlar daha göstererek bu mektupların yazmakta olduğum yeni romanın parçaları olduğuna inandırabildim. Letafet, “Yalan küçükhanımcığım!” diye feryat ediyordu. Karım gözlerinin yaşı kuruyarak, “Sahi mi bey, sahi mi?” diye söyleniyordu. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tüm Zamanların En Güzel Kadını : Prenses Fevziye

Kavalalı Mehmet Ali Paşa soyundan, Mısır'ın ilk kralı Fuad'ın kızı; yine Mısır'ın son kralı Faruk'un kız kardeşiydi Prenses Fevziye.

Kul Plan Yaparken, Kader Gülermiş!... 1. Bölüm

 

22 Nisan 2024 Pazartesi Altın Fiyatları

 

Sait Faik Abasıyanık - Karlı Hava

Naime Özeren - 23 Nisan

Piyasalarda Bugün: 26 Nisan 2024

 

Radyo Tiyatrosu - Kaplumbağa Sever misiniz?

 

Megalodon Köpek Balığı Hakkında Bilinmeyenler

Herkese Merhabalar Bugün sizlere Megalodon hakkında bilgi vereceğim.

Bedelli Sermaye Artırımı Nedir?

 

Bir Yaprak Sarması Meselesi