Ana içeriğe atla

Boşanmak İstiyorum

BOŞANMAK İSTİYORUM
--Yeter be Sedat, yeter... Bu ne ya... Sürekli kanal değiştirmenden başım döndü.
--Sakin ol... Lütfen, sakin ol... Bu kadar bağırman gerekmez.
--Sen de beni bağırtma... Elinde kumanda, sürekli o kanaldan bu kanala gidip geliyorsun. Bırak şunu elinden biraz...
--Farkında mısın, Suna... Son günlerde en olmadık nedenlerden dolayı bana bağırıyorsun. Sen de davranışlarını kontrol et biraz...
Haklıydı.
Sanki bir şeyler eksikti hayatımızda... Yolunda gitmeyen şeyler vardı. İşyerinde oldukça sakin, yapıcı olan ben; aynı davranışı evde sergileyemiyordum. Olmadık zamanlarda sert tepkiler veriyor, karşımdakini de huzursuz ediyordum.
Üniversite mezunu, belli kariyeri olan bir kadınım. Her zaman kendi ayakları üzerinde durmayı başarabilen biriyim. Kocam da özel bir firmada üst düzey yönetici... Konuşmayı bilen, karşısındaki kişiyi kısa zamanda etkileyen biri...
Etrafımda pek çok erkek pervane gibi dolaşırken ben onu seçtim. Onun evlenme teklifini kabul ettim.
Nedenini bilmiyorum. Belki yakışıklı olduğundan, belki güzel konuştuğundan... Belki de ortak bayan arkadaşlarımız arasında en çok onun adı geçtiğinden...
Ama aşk değildi aramızdaki, bunu biliyorum. Birkaç gece dışarı çıkmış ve çok eğlenmiştik. O gecelerden birinin sabahında sahilde güneş doğarken bana evlenme teklif edince dayanamayıp kollarımı onun boynuna dolayıp “evet “diye cevap vermiştim.
Kısa zamanda da bazı arkadaşlarımın sahte gülüşleri, kıskanç bakışlarıyla katıldığı bir düğünle evlendik.
Başlangıçta her şey tam da düşündüğüm gibi ilerliyordu. Kocam çok anlayışlı, sevecen bir kişilikteydi. Sürekli gözlerimin içine bakıyor bir dediğimi iki etmiyordu. Arkadaşlarımız arasında harika çift olarak gösteriliyorduk.
İki yıllık evliydik ve Sedat artık bir bebeğimiz olsun istiyordu. Oysa onun bu iyi niyetli düşüncesi beni nedenini bilmediğim bir strese sokuyordu. Her seferinde de daha zamanı var diye geçiştiriyordum.
Zaman zaman arkadaşlarımızın da katıldığı eğlence ortamında sanki onlara nispet yaparcasına mutluluk sergiliyordum. Kocamın gözlerinin içine bakıyor yüksek sesle ona sevgimi belli ediyordum. Hele de dans ederken dikkat çekmek için bedenimi, bedenine yaslıyordum. Sedat ise benim bu davranışlarımı kendisine olan sevgi gösterisi sanıp mutlu oluyor, bana daha fazla ilgi gösteriyordu. Oysa onun bana olan ilgisini sadece arkadaş çevresinde istiyordum. Evde ise sıkılıyordum.
--Neyin var, Suna? Ben senin kocanım, paylaş benimle...
 Kendime bile açıklayamadığım bu şeyi, ona nasıl anlatacaktım ki...
--Bilmiyorum, Sedat... Sanırım iş yerinde fazla yoruluyorum, ondandır.
İş yerinin benim için bir sığınak olduğunu nasıl söyleyebilirdim ki...
Bir hafta sonu anne ve babası bize yemeğe gelecekti. Alışverişi yapmış akşam olmadan her şeyi hazırlamıştım.
Yemek oldukça sakin bir ortamda geçiyordu. Bir ara kayınvalidem;
--Bu koskoca evde bir eksik var, değil mi oğlum, diye sorduğunda huzurun bittiğini anlamıştım.
Sedat da annesinden yana taraf olması içimde fırtınalar kopacağının habercisiydi.
--Bizim bir ayağımız çukurda... Torun sevmek bizim de hakkımız...
--İnşallah, anne... Bizim de dileğimiz o...
Ben içimdeki fırtınaları defetmekle mücadele ederken yüzümde zoraki bir gülümsemeyi korumakla meşguldüm. Sesimi çıkaramıyordum.
Sedat’la başbaşa kaldığımızda ise daha fazla dayanamadım.
--Onlar ne hakla bize karışıyorlar! Bizim ne zaman çocuk sahibi olacağımıza onlar mı karar verecekler!
Fırtına içimden çıkmış tüm evi sarmıştı. Yıldırımlar düşüyordu her yere...
Benim bu davranışım Sedat’ı sinirlendirmişti.
--Yeter be...! Yeter...! Kendine gel biraz... Ne var sanki o lafları söylemişlerse... Hem haksızlar mı?
Fırtına bir kez çıkmıştı. Kolay kolay dineceği de yoktu.
--Bana bak, Sedat...! Benim ne zaman çocuk sahibi olacağıma kimse karar veremez! Belki ben anneliğe hazır değilim, belki de ben çocuk istemiyorum. Onların torun sahibi olma hakları varsa benim de anne olmama hakkım var!
Durduramıyordum ağzımdan çıkan sözcükleri...
Belki de durdurmak istemiyordum.
Sedat bu fırtınaya daha fazla karşı koyamadı ve evden dışarı çıktı. 
Yalnız kalmak beni biraz olsun sakinleştirmişti. Öyle ki; biraz önce devam eden o kasvetli hava, yerini dinginliğe bırakmıştı. Bir anda fırtına dinmiş, kara bulutlar dağılmış, güneş açmıştı. Sedat’ın evden çıkmasıyla sanki kanat takmış, özgürlüğe doğru uçuyordum. Evin içinde tek başımaydım ama o kadar huzur doluydum ki; bana ait birkaç saatim vardı ve bu saatlerin kıymetini bilmeliyim diye düşünüyordum.
Balkona çıktım, yıldızları saydım. Her doğumda bir yıldız gökyüzünde yerini alırmış... Benim yıldızım hangisiydi acaba…?
Uzunca bir süre içimde değişik duygularla Sedat’ı bekledim ama o gelmedi. Evlendikten sonra ilk kez koca yatakta tek başıma yatmıştım. O kadar güzel bir duyguydu ki; aslında uyumak bile istemiyor bu anın keyfini çıkarmak istiyordum. Sonra biraz dalmışım. Ancak sabaha karşı kapının açılmasına uyandım. Sessizliğimi bozmadan uyur numarasına devam ettim. Sedat banyoya girip duş aldı, sonra da odamıza girdi. Bir süre gözlerim kapalı yatağa girmesini bekledim ama o birşeyler yapıyordu. Merak edip gözlerimi açtım.
--Günaydın...
--Günaydın...
--Hayrola... Giyiniyor musun?
--Evet... İşim var, çıkacağım.
Benimle konuşurken yüzüme bakmıyordu. Hala dün gecenin etkisindeydi.
--Kahvaltı hazırlamamı ister misin?
--Hayır... Sen uyumana bak... Dışarıda birşeyler atıştırırım.
Sesimi çıkarmadım. Bir süre sonra da çıktı.
İlk kez Sedat’ı bir yabancı gibi görmeye başlamıştım. Sanki bu evden biri değil gibiydi. Sanki aramızda görünmez bir duvar oluşmuştu.
Kahvaltımı yapıp kendimi dışarı atmak istiyordum. Pazar gününü kendim istediğim gibi yaşamak istiyordum.
Sahilde dolaştım. Bir yerde kahve içtim. Sinemaya gittim.
Gün hiç bitmesin istiyordum. Kanatlanmış, istediğim gibi uçuyordum.
Akşam eve döndüğümde kararımı vermiştim artık... 
Sedat’la konuşacaktım.
Yemek yerken ikimiz de pek fazla ses çıkarmadık. İkimiz de sadece tabağımızdakilerle ilgilendik. Sedat yemeğini bitirdikten sonra;
--Eline sağlık, dedi.
--Afiyet olsun, diye karşılık verdim.
İkimizin de sesi soğuktu.
Masayı topladıktan sonra karşısındaki koltuğa oturdum.
--Sedat… Televizyonu kapatır mısın. Seninle önemli bir konuda görüşmek istiyorum.
Lafımı ikiletmedi. Elinden kumandayı bırakıp yüzüme baktı.
--Seni dinliyorum.
Onu kırmak istemiyordum. Sözlerim onu incitmesin istiyordum. Ne de olsa içinde boğuştuğum fırtınalar onun eseri değildi.
--Ben çok düşündüm, Sedat... Bu evlilik ikimizi de yıpratıyor. Ben seni mutsuz ediyorum. 
Bir süre sustum sonra da;
--Ben boşanmak istiyorum, dedim.
Sedat şaşkın bakışlarla beni süzüyordu.
--Neden…? Çocuk konusunda ısrarcı olduğumdan mı?
--Hayır, hayır... Bunun çocukla bir alakası yok. Ben sana ayak uyduramıyorum. Evlilik beni boğuyor. Nefes alamıyorum.
--O zaman sorun bende...?
--Lütfen Sedat... Kendini suçlama... Sen iyi bir insansın ama ben yapamıyorum. Evlilik kurumu beni boğuyor.
Beni anladığını sanmıyordum. Zaten şaşkın bir ifadeyle bana bakması bunu gösteriyordu.
--Hayatında bir başkası yok, değil mi?
Oysa böyle bir durumda sorulması gereken en mantıklı soruydu, bu... Yine de aşırı bir tepki verdim.
--Sen ne demek istiyorsun, Sedat... Elbette ki böyle biri yok. Ben sadece evliliğin bana göre bir şey olmadığını söylüyorum.
Ayağa kalkıp kendisine bir kadeh içki doldurdu. Tekrar koltuğuna oturdu. Kadehinden bir yudum aldı. Üzgündü, düşünceliydi.
--Bu kararı alırken çok düşünmüş olmalısın?
--Evet, Sedat...
Karşı çıkacak sanıyordum. En azından biraz olsun bana bağıracak, içindeki tepkileri dışa vuracak sanıyordum.
--Peki, Suna... Dediğin gibi olsun. Avukatınla konuş, en kısa zamanda bu işi sonlandırsın.
O an sevinçten boynuna sarılmak istedim ama kendimi tuttum.
--Teşekkür ederim.
Gecenin kalan bölümünde pek fazla konuşmadık. İkimiz de televizyona bakıyor ama seyretmiyorduk. İçimizde farklı filmler oynuyordu. İkimizin de aklı başka başka yerlerdeydi.
O gece salonda kanepede yattı. Sesimi çıkarmadım. Sabah kahvaltıda biraz olsun konuşma fırsatımız olmuştu.
--Ben kendime stüdyo tipi bir daire tutacağım. Eşyalarımı da sonra aldırırım. Bu evin kirasını boşanana kadar ortak hesabımızdan karşılarsın. Sonra da ne gerekiyorsa onu yaparız.
--Peki, Sedat...
Kahvaltısını bitirip kalktı. Kapıya kadar onunla yürüdüm.
--Umarım ne yaptığını biliyorsundur, Suna... Umarım pişman olmazsın. 
Bir süre durdu. Cebinden anahtarını çıkartıp acı bir gülümseme takınarak bana verdi.
--Bunlara ihtiyacım olmayacak artık...
İşe giderken her zamanki gibi beni öpecek sandım. Sadece elimi dostça sıktı.
--Mahkemede görüşürüz artık... Hoşça kal, Suna...
Cevabını beklemeden gitti.
--Hoşça kal Sedat, dedim sessizce...
Ne yalan söyleyeyim; içimde bir burukluk oluştu yine de... Ama atlatacaktım bunu...

İşyerinde hiç kimse bendeki bu neşenin sebebini bilmiyordu. Daha bir enerjik daha bir coşkuluydum. En basit esprilere bile kahkahalarla gülüyordum. Üzerimden büyük bir yük kalkmıştı. Mutluydum.
İş çıkışı avukat arkadaşımın Ceyda’nın ofisine uğradım. Durumumu anlattım, oldukça şaşırdı. Bizim mutlu bir çift olduğumuzu sanıyordu. Yine de işlemleri başlatacağını söyledi. Anlaşmalı boşanma olduğu için de fazla uzamazmış. İlk celsede bitermiş.
Hemen eve gitmek istemedim. Sahilde biraz dolaştım. Bir yerde karnımı doyurdum. Uzun zamandan beri fırsat bulup da tiyatroya gitmemiştim. Şimdi gitsem mi acaba... Boş ver... Nasılsa bundan sonra kimseye bağımlı değilim, istediğim zaman giderim.
Eve geldiğimde her yer karanlıktı. Tüm ışıkları yaktım. Dünyam aydınlanmıştı sanki... Üzerimi değiştirip kendimi kanepeye attım. Elime kumandayı alıp kanal değiştirmeye başladım. Bu kadar kanal var, adam gibi bir proğram yok. Oysa bugün benim bayramım, bugün benim mutlu bir hayat süreceğim ömrümüm ilk günü... Şöyle neşeli bir proğram koyar insan...
Kapattım televizyonu... Kendime bir içki koyup balkona çıktım. Aşağıda yürüyen insanlara bağırmak istiyordum. “Heyyy.,. Ben çok mutluyum!”
Gökte o kadar çok yıldız vardı ki... Benim ki en parlak olanıydı galiba... Öyle olmalıydı çünkü... Tanrım, iki yılımı boş yere harcamışım. Boş yere bir hapishanede iki yılımı geçirmişim. Bundan sonra evlilik mi, Allah yazdıysa bozsun.
Koskoca yatakta tek başımayım. Yaşasın... İstediğim gibi yatarım. Ohh... Harika bir şey bu... Şimdiki aklım olsaydı evlenir miydim hiç... Zararın neresinden dönülürse kardır diye ne de güzel demişler. Mutsuz evliliklerini yürütmeye çalışan arkadaşlarıma acıyorum şimdi... Ben onlar gibi değilim. Ben cesurum. Kendimi çok seviyorum.
Ceyda haber verdi, iki ay sonra mahkemeye çıkacaktık. Kendimi tahliye olmuş bir mahkum gibi hissediyordum. İki ay sonra beraat edecektim. Hem iki ay dediğin nedir ki; göz açıp kapayıncaya kadar geçer.

Günler birbirini kovalıyor ben özgürlüğümü doyasıya yaşıyordum. Yüzümde gülümseme hiç eksik olmuyordu.
Bir gün işyerinden bir arkadaş sanki büyük bir sırrı ifşa eder gibi;
--Biliyor musun, dün gece Sedat’ı gördüm. Bir restoranda... Yanında da Alev vardı. Hani sen de tanıyorsun o kadını... Sarışın...
Umursamaz bir tavır takındım.
--Sedat beni hiç ilgilendirmiyor artık... Çünkü biz boşanıyoruz.
--Ne... Şaka mı bu... Oysa siz...
--Öyle görünüyorduk. Hani derler ya dışı seni yakar, içi beni...
--Çok üzüldüm ya... Demek ki Alev karısı da bunu fırsat bilip senin yerini almaya çalışıyor. Zaten eskiden de Sedat’ta gözü vardı onun... Sürekli yanında görürdüm.
Bu haberin benim için bir önemi yoktu. Hatta sevinmem bile gerekirdi. En azından Sedat yalnız kalmayacaktı. En azından onu teselli eden biri vardı hayatında...
Bu haberi getiren arkadaşım sayesinde işyerindeki herkes boşanacağımı öğrenmişti. Bir araya geldiğimizde konuşulan tek konu buydu. Çoğunlukla yanlış yaptığımı söylüyorlardı. Arada bir de olsa bana hak verenler de vardı.
--En doğru kararı verdin, inan bana... Ben sana söylemiştim en başında... Sedat seni mutlu edemez demiştim. Çünkü hiç kimse seni benim kadar sevemez, benim kadar mutlu edemez. Bana bir şans tanısan…
--Bana bak, Ahmet... Sakın bir daha benimle bu tarz konuşma... Sakın bir daha Sedat’la ilgili tek bir laf etme... Yoksa bozuşuruz seninle...
Boşanma haberini duyan akbabalar yeniden etrafımı sarmıştı. İşyerinde o şen kahkahaları atamaz olmuştum. İki kişi bir araya gelse benden bahsettiklerini düşünüyor, rahatsız oluyordum. Eskiden rahatlıkla sohbet ettiğim erkek arkadaşlarla da gereksiz konuşmalardan çekiniyordum. Sanki bana farklı bir gözle bakıyorlardı. Ya da ben öyle hissediyordum. Yine de bunların başıma geleceğini biliyordum. Kolay kolay yenilmeyecektim. Birilerinin beni ezmesine asla izin vermeyecektim.
Akşam eve geldiğimde kendime makarna yaptım. Sonra da kumandayı alıp televizyon kanallarını turlamaya başladım.
Ne garip... Bir zamanlar Sedat bu hareketi yaptığında ona bağırıyordum. Şimdi de ben aynısını yapıyorum. Ama o zaman iki kişi seyrediyorduk televizyonu... Benim de onun kadar kanal tercihim olmalıydı. Şimdi ben tek başımayım, istediğimi yaparım.
Ne yapıyor acaba, şimdi...? Yemeğini yemiş olmalı, belki de televizyonun başında kanal kanal geziniyordur benim gibi... Ha ha ha..
Yoksa o Alev cadısıyla mı beraber…?
Olabilir, nasılsa ben meydanı ona bıraktım ya, şimdi onun gözüne girmek için her şeyi yapıyordur. Utanmaz karı… Zaten evlenmeden önce de Sedat’ın peşinde az dolanmadı. Belki de Sedat’ın günahını alıyorumdur. O beni sevdi sadece... Üstelik de henüz evliyiz. Boşanmadık ki... Boşanmamıza daha bir ay var.
Acaba gerçekten tek bir celsede boşanacak mıyız. Belki de ikinci mahkemede boşanırız, kimbilir.
Evden ayrılırken “mahkemede görüşürüz” demişti. Canım... Nasıl da sesi titriyordu. Gözlerime bakarken sevgi doluydu. Sanki “bırakma beni” diyordu.
Heyy... Kendine gel... Bırak duygusallığı... Bunu kendin istedin. Sedat evden ayrılalı neredeyse 40 gün oldu. Az kaldı, sonunda istediğin mutlu sona ulaşacaksın işte…
Bu düşünceler içerisinde çırpınıp duruyordum. Yorulmuştum artık... Bir an evvel boşansaydım da bitseydi bu işkence…
Uyumak istiyordum. Uyursam beynim de dinlenmiş olurdu belki... Yatağın bir köşesine büzüştüm. Dizlerimi karnıma doğru çektim. Böyle yatmayı seviyordum. Nasılsa birazdan Sedat bana sarılacak, tüm bedenini sırtıma yaslayacaktı. Hatta beni saran kolları uyuşuncaya kadar devam edecekti bu şekilde sarılmaya...
Uykum gelmiyordu. Pikeyi başımın üzerine çekip hıçkırıklarla ağlamaya başladım.
Sabah kalktığımda her yerim ağrıyordu sanki... Yüzüme ağır bir makyaj yapıp iş yerine gittim. Öğleye doğru Sedat’ı aradım.
--Merhaba Sedat…
--Merhaba...
Ne söyleyebilirdim ki...
--Şey… Mahkeme celbi eline geçti mi?
--Neredeyse bir aydan fazla oluyor. Evet, elime geçti.
--Bunu sormak istemiştim de... Sesin iyi geliyor. Gerçekten iyisin, değil mi?
--Evet, iyiyim... Ya sen?
--Ben de iyiyim, çok teşekkür ederim.
Bir süre sessizlik oldu aramızda... Konuşmayı sürdürmek istiyordum.
--Sedat... Boşanmayla ilgili ayrıntıları konuşmak için bu haftasonu bana gelebilir misin?
--Bu pek mümkün değil, Suna... Cuma günü şehir dışına çıkıyorum. İş seyahati… Birkaç gün kalacağım.
--Anladım, canım... Neyse, geldiğinde görüşürüz. Hoşça kal...
--Hoşça kal…
Hıh... İş seyahatiymiş. Bal gibi de yalan söylüyor. Görüşmek istemiyor benimle… Belki de haftasonu için başka planları var, beyzadenin... Beki de o Alev yosmasıyla beraber olacak. İkisinin de canı cehenneme… Sanki umurumdaydı da... Zaten şunun şurasında 3 hafta bir zaman kaldı mahkemeye... Sonra tamamen hürüm... İstediğim gibi uçacağım. Yalancı... İş seyahatiymiş. Başka yalan bulamadı. Görürsün sen... Aradığında telefonumu açmayacağım ben de...

Oysa uçamıyordum. Kanatlarımın üzerinde bir ton yük vardı sanki... İş yerinde zaman dolsa da eve gitsem diyor, eve geldiğimde ise boğuluyordum. En küçük bir ses, bir hareket yoktu evde... Müziği sonuna kadar açıyor, bir müddet sonra da kısıyordum. Defalarca şikayete gelen komşulardan çekiniyordum. Sıkılıyordum her şeyden... Kendimi ya balkona ya da dışarı atıyordum.
Dışarıya birlikte çıktığım tek arkadaşım aynı zamanda avukatım olan Ceyda’ydı. O hiçbir zaman beni yalnız bırakmamış her istediğimde bana zaman ayırmış değerli bir dosttu... Onun sözlerine güveniyordum. Benim boşanma düşünceme başlangıçta karşı olmasına rağmen sonradan bana hak vermişti. Kendisi de boşanmış bir kadın olduğu için beni anlıyordu. Ona içimi dökmekten rahatsızlık duymuyordum.
--İki hafta kaldı, Suna... Yeni hayatına kısa zamanda uyum sağlayacaksın, değil mi? Benim gibi dağılmayacaksın yani...
--Olur mu hiç... Boşanmayı herşeyden çok istiyorum ben... Hür olmak istiyorum, özgür kalmak istiyorum.
--Yine de bu bahsettiklerin boşanmayı gerektiren şeyler değil bana göre... Belki de boşandığın zaman özgürlüğün elinden gidecek, bir de böyle düşün...
--Sen ne demek istiyorsun, Ceyda…?
--Eğer Sedat seni aldatsaydı, sana şiddet uygulasaydı anlardım. Ama tanıdığım kadarıyla Sedat seni seviyor ve sana bağlıydı.
--Sorun onda değil ki zaten... Boşanmayı ben istiyorum, o da kabul ediyor. Hem sen Sedat’ı yanlış tanıyorsun, canım... Evden ayrıldığında birini buldu bile...
--Gerçekten mi? Kim o şanslı kadın?
--Alev diye biri... Tam bir kaşar... Eskiden de Sedat’ın peşinden koşardı. Gizli gizli buluşuyorlarmış.
--Allah Allah... Ben Sedat’ı tanırım. O senden başkasıyla asla olmaz diye düşünüyordum. Peki, sen yanılmış olamaz mısın?
--Kesinlikle... Erkeklere güvenilmez. Birazcık boş bıraktığında kendisini teselli edecek birini mutlaka bulurlar.
--Hele de Sedat gibi yakışıklı biri hiç yalnız kalmaz, değil mi?
--Sen onu görüyor musun, Ceyda...?
--Geçenlerde bana geldi. Boşanma ile ilgili detayları görüştük.
--Ne dedi?
--Hiç... Her konuda uyumlu davranıyor. Evden özel eşyası dışında bir şey almayacak. Hatta ortak hesabınızı da sana bırakıyor.
--Bu adam beni deli edecek ya...
--Ne oldu ki…?
--Yahu böyle boşanma mı olur. Boşanmak istiyorum, diyorum. Hemen kabul ediyor. Anında evi terkediyor. Bir talepte bulunmuyor.
--Bunun neresi kötü ki, sen ne diyorsan onu yapıyor işte...
--Bilmiyorum ya... Bilemiyorum. Sanki karşı çıksa daha memnun olacağım.
--Suna... Sen boşanmayı gerçekten istiyor musun?
--Bu ne demek ya... Elbette boşanmak istiyorum. Neden sordun?
--Pek öyle gözükmüyorsun da…
Eve daha hırslı bir şekilde döndüm. Dolapta kalan eşyalarının ceplerini karıştırdım. Çekmeceleri, özel eşyalarını... Ne aradığımı bilmiyordum ama beni rahatlatacak bir şeye ihtiyacım vardı. Sanki bir başka kadına ait bir şey bulmak istiyordum. Hiçbir şey bulamadım. Sonra elbiselerini kokladım. Öyle güzel kokuyordu ki... Nikah resimlerimize baktım. Ne kadar da yakışıyormuşuz birbirimize... Düğün videosunu seyrederken ne kadar da içten dans etmişiz meğer... Elele, göz gözeyiz hep... Ben öyle coşkuluyum ki... Mutluluğum o kadar belli oluyor ki... Bunu daha önce neden seyretmemişim ki...
Alev cadısı da buradaymış, hiç farketmemişim. Şunun bakışlarına bak... Uyuz karı... Ne kadar da dekolte giyinmiş, utanmaz...
Şimdi ben Sedat’ı bu kadına mı bırakacağım. Zavallı kocamı bu adi karı çok mutsuz eder. Canım benim... Nikah memuru sorduğunda gözlerime bakarak sevgiyle evet demişti. Beni hiç yalnız bırakmadı. Hiçbir önemli günümüzü unutmadı. Hatta anneme babama bile her zaman saygıyla davrandı, onların yanında beni her zaman yüceltti.
Ne oluyordu bana... Neden sürekli onu düşünüyordum ki... Zaman daraldıkça içim de daralıyordu. Korkuyordum.
Gözlerimin önüne hep Sedat’la yaşadığımız güzel anlar geliyordu.
Onu özlüyordum.

Cuma günü tam da işten çıkacaktım ki Ceyda aradı.
--Büyük gün pazartesi... İstersen bana gel de bu gece biraz dağıtalım, ne dersin...?
Sığınacağım başka bir liman yok ki... Hemen kabul ettim.
İçkili, canlı romantik müzik çalan çok şık bir restoranda buluştuk. İçmek, sarhoş olmak istiyordum. Belki de içimdeki yangını bu şekilde söndürebilirdim.
--Neden buraya geldik ki, daha salaş bir yere gidebilirdik?
--Ben burayı oldum olası seviyorum. Eski eşimle sık sık gelirdik. Sevmediysen başka yere gidelim?
--Yok, yok... Geldik bir kere... Oturalım.
--Tamam Suna... Bu gece kaptan sensin. Sen ne dersen o...
Yemek siparişi verdik.
--Pazartesi günü büyük ihtimalle boşanacaksın. Ne düşünüyorsun?
--Şey... Hazırladım kendimi… Rahatlıkla boşanabilirim.
--Suna... Boşanmayı bir kenara bırakalım. Sen Sedat’tan ayrılmaya hazır mısın?
--Aynı şey değil mi bu…?
--Hayır, değil... Boşanmak, yalnız bir şekilde hayatına devam etmektir. Sen hayatında bir daha Sedat’ı görmemeye hazır mısın? Onu tamamen hayatından çıkarmaya hazır mısın? Ben sana bunu soruyorum.
O an yumruk yemiş gibi oldum. Sedat’sız bir hayat, ha...
Hayır... Buna hazır değilim. Hem de hiç... Ben sanıyordum ki boşanınca üzerimden büyük bir sorumluluk kalkacak... Kuş gibi uçacağım. Ama o gidince kanatlarım da kırılmış meğer…
--Şey... Belki de Sedat’la arkadaş olarak kalabiliriz?
--Ne arkadaşı be... Sen demiyor muydun erkekleri boş bıraktığında birilerine yem olur diye... O biri sanıyor musun ki Sedat’ın seninle arkadaşlık yapmasına izin verecek... Ortada çocuk da yok. Çöpsüz üzüm... Bir daha da sen Sedat’ın yüzünü zor görürsün.
Ama ben böyle olsun istemiyordum ki… Sedat’la arada bir de olsa gece dışarı çıkacağız, romantik danslar yapacağız. Birbirimize bağlı olmadığımız için de istediğimiz gibi yaşayacağız.
Tanrım… Ben ne diyorum kendi kendime... Ceyda’nın sözleri beynimde yankılanıyordu. Kocamı ne idüğü belirsiz bir yosmaya kaptırmıştım. Kendi isteğimle mutluluğumdan vazgeçmiştim.
--Hem daha boşanmadık ki… O benim hala kocam…
Ne diyebilirdim ki… Kadehimi peş peşe dolduruyor ve o hızla da boşaltıyordum. Ama içimdeki yangın söneceğine büsbütün artıyordu.
Ceyda şaşkınlıkla sahnede dans eden kişilere bakıyordu. Bir ara ben de başımı çevirdiğimde onları gördüm.
Sedat, Alev’le dans ediyordu.
Donup kalmıştım.
O an kan beynime sıçramıştı. Sanki yüreğime bıçak saplanmış gibi acı duyuyordum. Çıldırmak üzereydim. Hızla ayağa kalktım, o Alev cadısına haddini bildirecektim. Ceyda beni kolumdan tutup yerime oturttu.
--Hey... Ne oluyor sana... Sakin ol... O adam senin kocan olabilir ama iki gün sonra boşanacaksın. Rezillik çıkarma...
--Ama daha boşanmadık. O kadın daha şimdiden benim tahtıma oturmuş, baksana... Nasıl da sarılıyor kocama...
--Ne kocası ya…? Kızım siz ayrılıyorsunuz artık... Boşanıyorsunuz. Üstelik de bunu sen istememiş miydin, neden bu tafran ha…?
--Ceyda... Ben kocamı seviyorum. Onu bir başkasının yanında görmeye tahammül edemiyorum.
İlk kez bu denli net bir cümle kurdum. İlk kez yüreğimden dökülen bu sözler içimi ferahlattı.
--İyi de kızım... Neden boşanmak istiyorsun o zaman…? Neden mahkemeye başvurdun ki...?
--Bilmiyorum. Belki de onunla zor şartlarda evlenmediğimiz için olsa gerek... Çünkü hiçbir sıkıntı çekmedik. Başkaları gibi ağır koşullar yaşamadık. Birbirimizi beğendik ve kısa zamanda da evlendik.
--Desene; sen Leyla ile Mecnun gibi bir aşk yaşamak istiyorsun. Ama onlar hiçbir zaman kavuşamadılar ki...
--Çok kötüyüm, Ceyda... Delirmek üzereyim. Elimde olsa…
--Söyle, elinde olsa ne yapardın?
Neler yapmazdım ki... Keşke o şansım olsa...
--Zamanı tersine çevirirdim. Bu son iki ayı hiç yaşamak istemezdim.
Biraz ötemde Sedat kendisini izlediğimden habersiz Alev’le dans ediyordu. Birbirleriyle konuşup gülüyorlardı. Dayanamıyordum bu manzaraya... Yüreğim deli gibi atıyordu.
--Git...
Ceyda’nın yüzüne baktım.
--Ne...?
--Git ve kocanı o kadının elinden al.
Şaşırmıştım.
--Sen ne diyorsun be…?
--Sen benim yaptığım hataya düşme... Git ve o kadını kocandan uzaklaştır. Al kocanı kollarına…
Bunu istemez miyim sanıyorsun. Hem de saçını başını yolmak istiyorum o cadının... Hem neden olmasın, sonuçta o adam benim hala kocam... Elbette ki buna hakkım var.
Ağır adımlarla piste doğru yürümeye başladım. Bacaklarım titriyordu. Sedat beni görünce şaşırdı. Alev’in kulağına bir şey söyledi. O da bana bakmaya başladı. Sahnenin ortasında dans edenlerin arasında put gibi duruyorlardı.
Yanlarına geldiğimde kızgınlığımı belli eden bir tonda konuşmaya başladım.
--Sen hala benimle evlisin... Boşandıktan sonra ne istersen yapabilirsin. İki gün daha sabredemedin mi?
Bağırmak istiyordum. İçimdeki tüm fırtınaların şimşekleriyle onları yakmak istiyordum. Gözlerim ateş saçıyordu sanki... Yine de kendime hakim olmaya çalışıyordum.
Alev, bir rezalet çıkacağını anlamıştı.
--Ben masamıza gidiyorum, Sedat Abi... dedi ve yanımızdan ayrıldı.
Sedat’la pistin ortasındaydık. Beni aniden kollarımdan tuttu ve bana sarılıp müziğin ritmiyle beni sallamaya başladı.
--Sen ne yapıyorsun böyle...? Bırak beni…!
--Hayır… Dans bitmeden seni bırakmayacağım.
İçimdeki fırtınanın beni nereye sürükleyeceğini bilmiyordum. Sedat’ın beni yönlendirmesiyle dans ediyordum. Oysa ayakta duracak gücüm yoktu. O ise gülümseyen gözlerle bana bakıyordu. Onun bu tavrı beni daha da sinirlendiriyordu.
--Hayırlı olsun... Daha boşanmadan birini bulmuşsun?
--Evet... Alev çok güzel bir kadın...
O an yıldırım çarpmış gibi oldum. Kendime geldim.
--Sana abi mi dedi, o…?
--Öyle diyecek tabi... Ben onun abisi sayılırım. Çok uzun yıllardan beri benim için gerçek bir dosttur, o...
Şaşkınlığım artmıştı. Duyduklarım beni şoke ediyordu.
--Ama ben sanıyordum ki…
--Ne sanıyordun, Suna...?
Bir ara gözlerimle Alev’in oturduğu masayı aradım. Ama o Ceyda’nın yanındaydı ve ikisi de gülerek bize bakıyordu.
--Ne oluyor, Sedat…?
Sedat, zafer kazanmış muzaffer komutan edasıyla cevap verdi.
--Ne mi oluyor... Seni kolaylıkla bırakacağımı mı sandın. Senin bu çocukça kaprislerine boyun eğip boşanacağımı mı sandın. Ben seni seviyorum. Hem de herşeyden çok seviyorum. Senden ayrılacağımı nasıl düşünebilirsin, Suna...
Rüyadaydım sanki... Ayaklarım yere basmıyordu. Sarhoş olmaktan korkuyordum.
--Ama pazartesi mahkememiz var?
Sedat gülümsüyordu.
--Ne mahkemesi... Böyle bir şey yok. Dava falan açılmadı.
--Ama Ceyda…?
--Ceyda da senin boşanma gerekçene inanmadı. Beni aradı ve aramızda sana böyle bir oyun oynadık.
İlk kez hafif de olsa gülümsedim. Ama kendimi bıraksam hüngür hüngür ağlayacaktım.
--Alev de mi bu olayın içinde…?
--Evet... Seni bir şekilde kıskandırmam lazımdı. Seve seve kabul etti teklifimi...
Oysa ben Alev için her türlü hakareti yapmıştım. O ise benim mutluluğum için çalışıyormuş meğer... Ceyda’nın yanında bana nasıl da güzel bakıyor.
--Ben seni çok seviyorum, Suna...
Bu söze nasıl kayıtsız kalabilirdim ki... Yüreğimden dökülen sözcüklere nasıl set vurabilirdim ki...
--Ben de seni seviyorum, Sedat... Hem de çok seviyorum.
Müzik bitsin istemiyordum. Kocamın kollarında dans etmeyi o kadar özlemiştim ki... Ona sımsıkı sarıldım.
--Korkma... Sana çocuk konusunda ısrarcı davranmayacağım.
Hınzırca gülümsedim.
--Sen öyle san... Eve gidelim, bu konudaki çalışmalara hemen başlayacağız.

Alıntıdır...

Yorumlar

  1. ;)) iyi bari, sonuç ;))

    YanıtlaSil
  2. ee kolay değil bu işler:) kaşınmamak lazım:))
    mutlu sonları severim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Mehtap;
      Bazılarına rahat batıyor dedikleri bu olsa gerek:)

      Sil
  3. Ne kadar akıcı bir hikayeydi bu böyle. Mutlu sonlara bayılıyorum :))

    YanıtlaSil
  4. Çok güzel bir hikâyeydi Emeginize sağlık (:

    YanıtlaSil
  5. Çok güzel bir hikayeydi, keyifle ve merakla okudum. Bittiğinde eşim yanımda olsa sarılırdım :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Beyaz Yakalı;
      Kıymet bilmek çok önemli. Allah mutluluğunuzu daim etsin inşallah:)

      Sil
  6. Uzunmuş ama bırakamadım bi türlü. Sonu böyle bitmez sanmıştım, güzel bitti. Teşekkürler paylaşım için.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Fikirlerinizi paylaşırsanız sevinirim.

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tüm Zamanların En Güzel Kadını : Prenses Fevziye

Kavalalı Mehmet Ali Paşa soyundan, Mısır'ın ilk kralı Fuad'ın kızı; yine Mısır'ın son kralı Faruk'un kız kardeşiydi Prenses Fevziye.

Zeynep Sahra - Elmalı Turta

Merhabalar Zeynep Sahra'nın Ayçöreği hikayesi Elmalı Turta ile son sürat devam ediyor. Öncelikle yeniden belirtmek istiyorum bu kitap Ayçöreğinin devam kitabı. Yani öncelikle Ayçöreğini okumalısınız.

Poy Baharatı Nedir? Nerelerde Kullanılır?

  Merhabalar Baharat kullanmayı sever misiniz?

Kadir İnanır Kimdir?

 

Kolay Kredi Veren Bankalar

 

Ege Soley - Pazartesi Mektupları Kitap Alıntısı

 

6 Mantı

 

25 Mart 2024 Pazartesi Altın Fiyatları

 

Aşkın Nur Yengi - Haberci

 

Borsada Kredili İşlem Nedir?