Ana içeriğe atla

Serpil Tuncer Röportajı

Merhabalar

Pazartesi günlerinin vazgeçilmezi olan yazar röportajlarıyla yine bir haftaya daha başlıyoruz.
Her hafta olduğu gibi bu hafta da yine çok değerli bir konuğum var. Sevgili Serpil Tuncer. Çok keyifli bir röportaj oldu. Sizlerin de keyifli zaman geçireceğinizi düşünerek, röportajımızla başbaşa bırakıyorum.

Yeni yazılarımda görüşünceye dek, kendinize çok iyi bakın. Güzel, sağlıklı ve mutlu bir hafta sizlerle olsun.

Hoşçakalın.

Serpil Hanım öncelikle bloğuma hoş geldiniz. Bu güzel röportaj için şimdiden teşekkür ederim. Dilersiniz sorularımıza geçelim.

* Kısaca kendinizden bahseder misiniz?
1972 İstanbul doğumluyum. Arel Üniversite Sosyal Bilimler Enstitüsü Medya ve Kültürel Araştırmalarda yüksek lisansımı tamamladım. Bir kamu kuruluşunda çalışmaktayım. Evli ve iki çocukluyum.

* Yazmaya ne zaman başladınız? 
Küçük yaşlarda… Kendimce yazıp karalıyor bir süre sonra bu notları imha ediyordum. Kendimce bir uğraştı. 

* Kitap ya da genel olarak yazma konusunu nasıl seçiyorsunuz? Etkileşim var mı? Yoksa tamamen tesadüf mü? Yani kurguyu önceden mi belirlersiniz? Yoksa bütün olay örgüsü siz yazdıkça mı gelişir? 
Sadece öykü yazıyorum. Diğer türlere denemedim şiir hariç. İlk kitabım şiir kitabı olmasına rağmen bir şair olmadığımı anladım çünkü şiirlerimde imgeden çok kurgu vardı. Daha sonra öyküye yöneldim. İlhamla yazan birisiyim. Bu da benim için risk aslında. Yani ilham yoksa yazı da yok demektir ve ilham dogmatik bir durumdur. Şu durumda ilhamın kesilmemesi gerekir. Aslında önce kurgu sonra karakter gelişiyor bende. Olay örgüsünü kafamda iyice netleştirince yazıya geçiyorum ancak yazıya geçme aşaması da ilginç. İlk cümleyi bekliyorum bu sefer. İlk cümle netleşince öykü tamama eriyor.

* Kimsenin okumayacağını bilseniz bile yazmaya devam eder miydiniz? 
 İlginç bir soru. Doğruyu söylemek gerekirse galiba etmezdim.

* İlk kitabınızı çıkarmaya nasıl ve ne zaman karar verdiniz? 
Yıllar evvel ağır bir ameliyat geçirdim. Ölüm kalım meselesiydi. Yoğun bakım sürecini atlatınca hep ileriye ertelediğim yazma serüvenini hemen öne çekmek istedim. Düzelip notlarımın başına geçmem uzunca bir süre aldı. Bir sürü sağlık sorunum vardı. İşte bütün bu yaşadıklarım bana hayatı ertelememem gerektiğini, yapmam gereken neyse bir an evvel yapmam gerektiğini gözler önüne serdi. Böylece ilk kitabımı çıkarttım.

* İnsanların çoğu "hayatımı yazsam roman olur" der. Sizce herkes kitap yazabilir mi? Yazmak bir yetenek midir? 
Yazmak zor sanat, çok emek istiyor. Bu bedeli ödeyen yazabilir diye düşünüyorum ama şu da var herkes aynı dili konuşmasına rağmen en etkili dili herkes kullanabilir mi? İşte bu soru herkesin yazıp yazamayacağı sorusunun cevabı olabilir. Konular, kurgular aşağı yukarı aynıdır, asıl mesele en farklı anlatımı bulabilmektir. Bu bağlamda yetenek devreye girer diye düşünüyorum.

* Yazma ritüelinizden bahseder misiniz? Mesela hangi ortamda, hangi materyallerle, hangi müzikle ve nasıl bir coğrafya da yazmayı tercih edersiniz? 
Kafasına göre davrananlardanım. Yazı nerede eserse orada yazarım ancak şu var geceleri yazmak için en iyi zaman, ev ortamımsa en iyi mekân. Yani kendi çöplüğünde ötmek deyimi benim için geçerli.

* Yazmak isteyen ancak nasıl yazmaya başlaması gerektiğini bilmeyenler için tavsiyeleriniz var mı? 
Önce çokça okumaları gerekli. Bana böyle tavsiyelerde bulunanlara sinir olurdum ama maalesef gerçek bu. Başka yazarların dili nasıl kullandığı dikkate alınmalı, kurgu bağlamında karakterler incelenmeli. Tutarlı olunmalı ve kişi bolca hayal kurmalı. Yaşamalı aynı zamanda. Hisler bizi bambaşka öykülere götürebiliyor.

* Bir gün kurgu olmayan bir şey yazmayı düşünüyor musunuz?
Kurgu olmayan deyince aklıma deneme geldi. Yok yazamam kanımca.

* Bir yazar olarak okuduğunuz ve beğendiğiniz yazarlar kimler?
Ayırım yapmam. Güzel olan her esere açığım. Yabancı yazarlardan ziyade Türk yazarlarını tercih ediyorum güzel ne varsa okuyorum.

* En son hangi kitabı okudunuz?
Şu an elimde Kazancakis’in Zorbas’ı var. Türklere bolca kötü anlamda gönderme yapılmış. Beğendiğimi pek söyleyemem.   

* Yayımlanan yedi kitabınız var. Son kitabınızın yayımının üstünden çok zamanda geçmemiş. Yine de yakında yeni kitap veya yeni projeler var mı? 
Hazırladığım bir dosyam var sanırım biraz ara vereceğim.

* Asıl mesleğiniz nedir?
Kamu kuruluşunda çalışmaktayım.

* Yazmak sizin için hayat boyu sürecek serüven mi? Yoksa yazmayı bırakmayı düşündüğünüz bir zaman var mı?
Bazen ara vermeyi düşünüyorum ama sonra diyorum ki onca öykü seni bekliyor. Hepsi aklında, tembellik etme, otur da yaz şunları diyorum ama asıl mesele yazmak değil bende. Asıl derdim en etkili cümleleri kurabilmek. Bu da bazen çok yorucu olabiliyor.

* Günümüzde gençlerin sosyal medya sitelerinde çok zaman geçirmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sadece gençler mi? Benim pek çok yaşlı akrabam benden daha iyi bir sosyal medya kullanıcısı ama şu da var artık sosyal medyada demode olmaya başladı. Yerini ne alır bilemem.

* Günümüz gençliğine üç tavsiye verecek olsaydınız bunlar ne olurdu?
Kendi doğruları, kendi kararlarını önemsesinler. Hayat onların çünkü…

* Kitaplarınızda yayımlandıktan sonra şunu yazsaydım ya da şunu yazmasaydım dediğiniz oldu mu?
Ben Filler Ölüme Yalnız Gider’i yayımlamadan önce bütün dosyayı imha etmek istedim. Bunca ölüm öyküsü bana ağır geldi okuyucuya da ağır gelebilir diye kaygılandım. Her yazdığıma acaba nesi eksik, nesi kötü diye düşünmeden edemiyorum.

* Yazmadığınız zaman ne yaparsınız?
Film izlerim.

* Kitap fuarlarıyla ilgili düşünceleriniz nelerdir?
Güzel etkinlikler… Ancak halkın alım gücü düşük. Örneğin okuyucu üç kitap almak istese de mali zorluklar yüzünden iki kitap alabiliyor. Bunu gözlemlemiş olmak canımı acıtıyor tabii.

* Hayatınız boyunca yaşadığınız pişmanlık var mı?
Çok….

* En büyük korkunuz nedir?
Ölmek…

* Aşk sizce nedir? İlk görüşte aşk var mıdır?
İlk görüşte aşk var tabii ama aşk nedir diye soracak olursanız beynin hastalanması hali derim. Aşk, bana göre geçici bir hastalık hali… Hastalığın nesi güzel ki… İyileşmeye mahkum bir süreç geçiriyor insan.

* Okurlarınızla aranızda nasıl bir bağ var?
Gayet güzel bir bağ var. Dilerim hep böyle devam eder.

* Ulaşamadığınız biri ile sohbet etme şansınız olsaydı bu kim olurdu? Neden?
Aklıma şu an kimse gelmiyor.

* Hayatta en çok kıymet verdiğiniz kişi?
Kişi değil de kişiler… Ailem…

* Son olarak eklemek istedikleriniz var mı ya da okurlarınıza mesajınız var mı?
Bu güzel sohbet için teşekkür etmek istiyorum. İtiraf etmeliyim ki sorular klişe dışıydı. Bu sizin açınızdan güzel bir durum.

Serpil Hanım keyifli bir sohbet oldu. Umarım ilerleyen zamanlarda sizi yine bloğumda konuk edebilirim. Zaman ayırıp röportaj yaptığınız için tekrar teşekkür ederim. Yolunuz açık, okurunuz bol olsun.

Yorumlar

  1. İlham doğmatik değildir. İnsan ne kadar şuurluysa ilhamı da onunla uyum içindedir. Ancak okuma yazma bilmeyen ümmi olan peygamber efendimize gelen ilk emir oku Da ilham değil bir vahiydir. Aşk ise varlık sebebimizdir. Boşuna yasak ağaca yaklaşmadık, boşuna yasak meyveden ısırık atmadık, boşuna cennetten kovulmadık!.. vesselam.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Profösör;
      Bazen bana da ilham gelir. Yazdıkça yazasım gelir. Bazen de tek kelime yazamam. Kişiden kişiye değişiyor sanırım. Kimisi 7/24 yazabilir.

      Sil
  2. Sevgili Beyda elbette insanın içinden gelen bir yazma arzsu olsun. yani dürtü. Önemli olan bir kelime bile bizi nerelere götürür. Hakikat peşinde koşmak, hissetmek, düşünmek ve reflekslerimizle davranmaktır. Yazara iş düşüyor; yazmakla nefes alabiliyorsa ilham ise zihnindeki cümleleri hizaya sokuyor. Kelbimiz ise onu tütsülüyor ve edebi bir metin hale getiriyor. Hele belagat derecesinde ise tam bir trans halindesindir. Karşındakini mıh gibi çakıyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben aslında herkeste ilham olduğunu düşünüyorum. Sadece onu tetiklemesi için zaman ve mekan önemli sanırım.

      Sil
  3. Yazmadan bir gün bile düşünemiyorum. Blogumdan uzak kaldığımda bile bunu hissediyorum. :') Hoş bir röportajdı, emeğine sağlık senin de, yazarımızın da. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tuğçe;
      Yazmadan olmaz. İnsanı rahatlatıyor. Çok teşekkürler canım:)

      Sil
  4. Çok güzel bir röportaj olmuş teşekkür ederiz :)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Fikirlerinizi paylaşırsanız sevinirim.

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tüm Zamanların En Güzel Kadını : Prenses Fevziye

Kavalalı Mehmet Ali Paşa soyundan, Mısır'ın ilk kralı Fuad'ın kızı; yine Mısır'ın son kralı Faruk'un kız kardeşiydi Prenses Fevziye.

Sait Faik Abasıyanık - Karlı Hava

Zeynep Sahra - Elmalı Turta

Merhabalar Zeynep Sahra'nın Ayçöreği hikayesi Elmalı Turta ile son sürat devam ediyor. Öncelikle yeniden belirtmek istiyorum bu kitap Ayçöreğinin devam kitabı. Yani öncelikle Ayçöreğini okumalısınız.

Cahit Sıtkı Tarancı - Kırık Bir Aşk Hikayesi

Cahit Sıtkı Tarancı'nın meşhur bir şiiri var, " Abbas" adında.

22 Nisan 2024 Pazartesi Altın Fiyatları

 

Nil Karaibrahimgil - Ben Aptal Mıyım?

 

Bugün 23 Nisan, Hep Neşeyle Doluyor İnsan

 

Şermin Yaşar, İlber Ortaylı - Cumhuriyet'in İlk Sabahı Kitap Alıntısı

 

Beyza Alkoç - 3391 Kilometre

Merhabalar Beyza Alkoç'un 3391 kilometre kitabını ilk çıktığı zaman görmüştüm ama açıkçası almakla almamak arasında kalmıştım. Kitap hediyeleşme etkinliği sayesinde okuma fırsatı bulduğum kitaba tek kelimeyle bayıldım. 

Poy Baharatı Nedir? Nerelerde Kullanılır?

  Merhabalar Baharat kullanmayı sever misiniz?