Merhabalar
Sarah Jio'nun ilk çıkan kitabıdır Yağmur Sonrası.
Yazarın kalemini okuyanlar geçmiş ve şimdiki zaman arasında yazdığını bilirler. Ama bu kitabı keşke bu şekilde yazmasaymış. Kitabın konusuna bakalım. Sonrasında yorumlarıma geçeriz.
Anne Calloway, Gerard Godfrey ile nişanlıdır. 1942 yazında, 2.Dünya Savaşı'nın en hararetli olduğu dönemde nişan partisi verirler. Partinin olduğu gün Anne'nin kendisi gibi hemşire olan en yakın arkadaşı Kitty partiye geç kalır. Kendisinin hayatını değiştireceği bir karar aldığını açıklar. Kitty Bora Bora Adasına gidecek ve yaralı askerlere yardım edecektir. Ancak yalnız gitmek istemez ve Anne'nin de kendisi ile birlikte gelmesini teklif eder. En yakın arkadaşından ayrı kalmaktansa beraber gitmeleri için elinden geleni yapar.
Anne, Gerard ile evlenme konusunda zaten tedirgindir. Bir şeylerin eksik olduğunu düşünmektedir. Kitty'nin teklifini kabul eder. Aynı zamanda arkadaşından da ayrı kalmayacaktır.
Anne bu kararını Gerard'a açıkladığında, Gerard anlayışla karşılar. Her ne kadar gitmesini istememiş olsa da, engel de olmaz. Anne, arkadaşı Kitty ile bilinmezliğe doğru yolculuğa çıkar.
Bora Bora Adası'na geldiklerinde başlarda her şey iyi gidiyor gibi olsa da, sonrasında savaş yavaş yavaş yüzünü göstermeye başlar. Bu arada Anne Westry Green adındaki askerle tanışmıştır. Kendisi her ne kadar nişanlı olsa da, Westry'e aşık olur. Zaten kalbinde olamayan Gerard'la nişanını artık kafasında da bitirmiştir. tamemen Westry'e aittir.
Anne ile Westry adada buldukları bir ressamın eski bungalow evini kendilerine gizli aşk yuvası olarak düzenleyip, orada gözlerden uzak aşklarını yaşamaya devam ederler. Fakat bir gece işlenen bir cinayete tanık olduklarında gerçekleri ortaya çıkartmak yerine, Westry'nin karşı çıkmasıyla gizlemek zorunda kalırlar. Her ne kadar Anne bu durumdan çok hoşlanmamış olsa da, Westry'e güvenir.
Savaş nedeniyle yolları ayrılan çift ne yazık ki bir daha bir araya gelemezler. Herkes kendi yolunu çizer. Ta ki, yıllar sonra Anne geçmişle ilgili bir mektup alıp, Bora Bora Adasına gitmeye karar verene kadar.
Öncelikle Kitty kitabın başından beri nedense ısınamadığım bir karakterdi. Haklı da çıktım. İnsan en yakın arkadaşına bunları yapmamalıydı. Hem kendisine, hemde Anne'ye yazık etti.
Gerard ise en başından beri Anne'yi sevdi, hemde çok sevdi. Ki kendisini her koşulda kanıtladı. En olmadık tavizleri bile Anne'ye verdi.
Anne'nin kendi ailesi ile ilgili sıkıntıları da olması gerektiği gibi oldu. Kitabı okuyunca daha iyi anlayacaksınız. Varlıklı bir aile olmak, maalesef aile olmaya yetmiyor.
Cinayet kısmını en başından beri kimin yaptığını tahmin etmiştim. Haklı da çıktım. Hatta cinayetin yıllar sonra açığa çıkmasını sağlayan kişi ise şaşırmama neden oldu. O kişinin, o kişi çıkması, hatta öğrendiği gerçeklere rağmen cinayeti çözmek adına olayın peşini bırakmaması gayet güzeldi.
Kitabı beğendim. Anne ile Westry'nin aşkları, birbirlerine güvenleri, hayalleri çok güzeldi. Ancak kitapta eleştireceğim bir nokta var ki, Anne bir yerde Westry'nin yanına kadar gittiği halde, sırf bir sahne gördü diye hemen vazgeçti. Westry ise Anne'yi aramadı. Yani o kadar aşkından ölüp biterken, elinin altından kayıp gitmesine izin vermek açıkçası bu kısım fazlasıyla sırf kitabı uzatmak, yıllar sonrasını yazabilmek adına yapılmış. Ama kimse kusura bakmasında insan deli gibi seviyorsa, ne olursa olsun gider, konuşur, arar, sorar. Yazar maalesef bu nokta da kitabı öldürmüş. Olması gereken yer bırakmış olsaydı, kitap tadından yenmezdi. Ama sırf zamanlar arası yazabilmek adına o güzelim aşk maalesef heder oldu. Doğal olarak kitabın sonunda da olaylar o kadar aceleye getirilmiş şekilde gelişti ki, kitabın başından beri okuduğum aşk maalesef kitabı kurtarmaya yetemedi.
Yeni yazılarımda görüşünceye dek,kendinize çok iyi bakın. Güzel ve mutlu bir gün sizlerle olsun.
Hoşçakalın.
Tanıtım Bülteninden
II. Dünya Savaşı’nın tam ortasında yaşanan yasak aşk ve işlenen korkunç bir cinayet…
Umut tükenmiş gibi görünse de ikinci şans her zaman vardır… Ya yoksa?
Anne Calloway ne kadar çabalasa da yetmiş yıldır peşinden gelen anıları bir türlü aklından silemiyordur. Bora Bora Adası’ndan adına gelen gizemli bir mektup ise adeta kapanan yarasını yeniden açar.
1942 yazında, II. Dünya Savaşı’nın en hararetli zamanında Bora Bora Adası’nda görev almak için orduya hemşire olarak katılan Anne, genç, güzel ve nişanlı bir kadındır. Ancak orada hiç hesap etmediği bir durumla karşılaşır. Aşk… Kalbini tutkuyla dolduran, yakışıklı asker Westry Green’e karşı koyamaz. Kısa sürede aşkları, adadaki amber çiçekleri gibi filizlenirken, sazdan çatısı olan bir bungalovun altında gizli bir dünyayı paylaşırlar. Ta ki bir gece tüyler ürperten bir cinayete şahit olana kadar... Savaş rüzgârıyla ayrı yerlere savrulan çift, bir daha asla bir araya gelemez. Peki Anne, onca sene sonra çıkagelen bu mektubun izinden gidip taşıdığı vicdan azabını sonlandırabilecek midir?
Ya siz, araya zaman, mekân, kişiler girse de gerçek aşkın peşinden gitmeye cesaret edebilir misiniz?
Mart Menekşeleri ile gönüllere taht kuran Sarah Jio’dan muhteşem bir başyapıt… Yağmur Sonrası ile tutkunun zaman tanımayan öyküsünü okurken, gözyaşlarınıza hâkim olamayacaksınız.
“II. Dünya Savaşı’nda Pasifik’in tam ortasında kalan, yürek burkan muhteşem bir aşk hikayesi.”
Kristin Hannah
Basım Yılı : 2013
Sayfa Sayısı : 352
Arkadya Yayınları
Çevirmen : Duygu Parsadan
Bu yazarın kitaplarını çok seviyorum. Bu kitabını da okumak istiyorum. Bu arada seni mimledim yazımda. :)
YanıtlaSilTuğçe;
SilUmarım seversin canım. Tamam bakayım :)
Yazarın ilk kitabının bu olduğunu bilmiyordum. Konusu güzelmiş ama dediğin gibi birbirini delicesine seven çiftlerin yanlış anlamadan dolayı kolayca ayrılması bana inandırıcı gelmiyor. İnsan hiç olmazsa bir hesap sorar, değil mi?
YanıtlaSilŞule;
SilBen sevdiğim adamın burnunun dibine kadar gideceğim, geri döneceğim. Mümkünü yok. Yolarım ayol:)