Ana içeriğe atla

Kendini Aşka Adayan Adam / Sami Hazinses

KENDİNİ AŞKA ADAYAN ADAM....
Doğduğu Gün Ölen Bir Yeşilçam Emektarının "Hazin" Hayat Hikayesi

Kendi deyişiyle “Diyarıbekir”de 22 Haziran 1925’te dünyaya geldi. Ermeni’ydi. Ailesinin ona verdiği adla tam adı “Samuel Agop Uluçyan” idi. Herkes O’nu “Samo” diye çağırıyordu.

Yöredeki Süryani ve Keldani gibi gayrimüslim ailelerin yaptığı gibi “puşicilik / ipek dokumacılığı” ile geçiniyorlardı.Ancak ilkokulu bitirebildi. Hep baba mesleği ile hayatını kazanmaya çalıştı. Hazin sesliydi. Diyarbakır Musiki Cemiyeti’nde türkü söylerken acıklı, içe dokunan sesi ile herkesi büyülüyordu.

Ufak tefek bir delikanlıydı. Gözlerinin feri hep parlaklığını korurdu. Serde delikanlılık var ya, “Şimdi aşk zamanıdır, aşk ömrün baharıdır.” derler ya, bizim ufak tefek “Samo” da vurulur mahalleden bir kıza. Güzeller güzelinin adı Gül’dür. Bir rivayete göre hükümet tabibinin kızıdır. Parmak kadar gençler o mahallede, büyük bir aşkın çaresiz kumruları olurlar.

Bakın, burası önemli, Samo, her akşam el ayak çekildikten sonra Gül’ün ailesinin evine gider, ahşap kapının kocaman anahtar deliğinden kısık sesle seslenirmiş: “Güüül, Güül, Gül…” diye…
Avlunun tarafından sese yanıt gelir; “Efendim” diye.
Samo bir daha seslenir: “Nefesini, sesini, soluğunu üfle Gül. Ciğerlerim bayram etsin. Bak, ağzımı dayamışım kilidin deliğine, hadi…”
Gül’ünün nefesini ciğerine çeken Samo o gecelik “gıdasını” alır; evine döner.

Tahmin etmişsinizdir; hikayenin sonunu, sevdalı kalpler asla birleşemez. Samo da dudağında Gül için bestelediği, 

“Bir Gül için terk ettim Ben Diyarıbekir’i
Yeter bu cilve, naz
Yeter ağlatma beni” türküsü ile doğduğu, büyüdüğü kenti terk ederek taşı-toprağı altın İstanbul’a gelir. İstanbul’a göçen herkes gibi hemşehrilerini bulup onlarla aynı evde kalmaya başlar. Tıpkı kendisi gibi “esas isimlerini” kullanmayan bu hemşehrileri, Yeşilçam’ın emektarları Danyal Topatan ile Vahi Öz’den başkası değildir. Nedendir, bilinmez ama “Samo” da, Ermeni olarak bilinmesini istemez. Bir dokuma fabrikasında çalışmaya başlar. Ama bir türlü Gül’ü unutamamıştır. Kahreden aşkını şarkılara döker:
“Bir Gül gibi kıvraktır,
Bülbül gibi şakraktır…
Aşk bana ızdıraptır,
Yeter ağlatma beni…”

Fabrika işçisi “Samo” Allah vergisi üretken bir bestecidir. Tam o yıllarda, yeni yeni ünlenmeye başlayan Zeki Müren, Samo’nun “Bir Dilbere Müptelâdır Gönlüm” şarkısını ister, ve radyoda seslendirir. O gencecik dokuma işçisinin besteleri yavaş yavaş dillerde dolaşmaya başlar.

Bir gün, yine hemşehrisi olan film yapımcı Mümtaz Alpaslan’la tanışır. Alpaslan Samo’dan, yeni filminin müziğini yapmasını ister. Sonra, gözlerini Samo’ya diker ve “Filmde küçük bir rol var, oynar mısın?” diye sorar. İşte o gün Samo’nun hayatı değişir.

İlk filmi “Kara Davut”u, bundan 66 yıl önce, Cüneyt Gökçer, Atıf Kaptan ve Muhterem Nur’la oynar. Sanatçı ruhu Samo’yu coşturmuştur. Afişlerdeki adı; bir anda “Sami” oluverir.

Türk Sineması’nın unutulmaz komedi karakterleri arasına girer. 44 yıl aralıksız film çevirir. Son filmi, 1997’de çevirdiği “Bitmeyen Bekleyiş” olur. Rol aldığı filmlerin sayısı 1000’i geçmiştir. Bir daha onu setlere çağırmazlar.

72 yaşında, zar zor, üstüne para vererek emekli olur. Vefatından yedi yıl önce kendisiyle yapılan röportajda, önce Ermeni olmadığını söyledi, ardından Ermeni olduğunu kabul etti; 
“Sadece bilinsin istemiyorum” dedi ve gazeteciden şunu rica etti: “Öleyim ondan sonra yaz Ermeni olduğumu…” 

Çok yönlü bir sinema emekçisiydi. Ne güfte yapmayı ne de beste üretmeyi bıraktı. “Derdimi Kimlere Desem” eserini Müslüm Gürses ve İbrahim Tatlıses albümlerine koydular. Sayısız filmin müziklerini yaparken, o filmlerin komedi karakterlerinde başarıyla oynadı.

Siz, biz, hepimiz, hep filmlerden hatırladığımız “komik adam”ın yazıp bestelediğini bilmeden dinledik o şarkıları. Son filminden sonra, birçok Yeşilçam emekçisi gibi unutuldu. Sete çağıran olmadı, şarkılarını kapıda bekleyenler kayboldu.

Delikanlı iken aşık olduğu Diyarbakırlı Gül’e bir türlü kavuşamadığı için olsa gerek, hiç evlenmedi; hep yalnız yaşadı. Birkaç dostunun gayretiyle huzurevine taşınmak zorunda kaldı. Kendisiyle ilgili gazete kupürlerini hep ceplerinde taşıdı. 
Bir de, MESAM (Türkiye Musiki Eseri Sahipleri Meslek Birliği) üyelerinin yazılı olduğu broşürü hiç ayırmadı yanından. Listede adının olduğu satırı kalemle işaretlemişti. Şeker ve tansiyon hastasıydı. Takvimler, 22 Haziran 2002’yi gösterirken akşam fenalaştı. Hastaneye kaldırdılar ama kurtaramadılar. Mezar taşının üstündeki; 
“Duyan ağlar, gören ağlar, böyle bahtı karalıya” satırları ise, yıllar önce yazdığı bir şarkının sözleriydi.

Size, 22 Haziran’da 1925’te doğan, 22 Haziran 2002’de hayata gözlerini yuman, Yeşilçam’ın usta oyuncusu Sami Hazinses’in acıklı öyküsünü anlatmaya çalıştım. Filmlerde hep iyi insanı oynadı. Hep ağlamaklı bir yüzü vardı. Dikkat ettiniz mi ? Komikken bile hüzünlüydü. TV’lerin naftalinli kuşaklarında izlediğiniz, neredeyse 10 Yeşilçam filminin garanti yedi tanesine terini akıtmış Sami Hazinses'in soyadına yakıştırdığı “hazin” yaşamı.

(Gazeteci Mehmet Karabel'in yazısından alıntıdır. Kısaltılmıştır.)

Yorumlar

  1. çok sevdiğim bir yeşil çam ustaların dan biridir .. hiç Ermeni olduğunu bilmiyordum çok şaşırdım gerçekten . çok güzel anlatmışsın.. gerçekten soy adı gibi hazin olmuş ... emeğine sağlık canım benim sevgiler🌸

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. sessizkaldım;
      Bende çok severdim ki bende bilmiyordum Ermeni olduğunu.
      Canım ben anlatmadım. Alıntı:)

      Sil
  2. Yeşilçam sanatçılarının çok azı hakkında bilgimiz var. Büyük çoğunluğunun hayatı gerçekten çok hazin.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Lady Wednesday;
      Maalesef ki öyle. Çoğu da kimsesiz göçüp gidiyor:(

      Sil
  3. Gayrimüslim ve Diyarbakırlı olduğu kulaktan kulağa söylenirdi... yeşilçam figüranlarının büyük çoğunluğunun yoksul insanlar olduklarını da bilirdik... ama yaşamında dramın bu denli yoğun ve acıklı olduğunu bilmiyordum... çok hazin bir yaşammış gerçekten... gittiği yerde huzurla uyusun...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ruyşena;
      Yeşilçam oyuncuları zamanında çok çile çekmişler. Keşke daha iyi hayatları olsaydı. Amin canım.

      Sil
  4. Evet hayat öyküsünü biliyordum. Bu dünyada sakince yaşamak isteyen biri gibi algılıyorum onu hep. Mona Lisa tablosundaki gibi bir yanı ağlayan, bir yanı gülen yüzünü unutmak mümkün değil. Teşekkürler bu paylaşıma

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Momentos;
      Keşke hep gülebilseydi. Nur içinde yatsın.

      Sil
  5. Ey hayat sen mavi sularda bir dolunaysın...
    Hepimizin bir hikayesi var....
    Bilmiyordum merak da ediyordum..
    teşşekkürler editör

    YanıtlaSil
  6. ay ya filmlerden severiz tabii eski filmlerden. kitap sandım yaa kitap olsa alır okurduum :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Deep;
      Yeşilça sanatçılarının hayatları kitap olmalı bencede.

      Sil
  7. Sami Hazinses...Allah rahmet eylesin. Ne güzel bilgiler paylaşıyorsun, çok teşekkür ederim :) Hiç bilmiyordum, çok şaşırdım gerçekten, sadece oyuncu olarak bildiğim sanatçının söz müzik yaptığını.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. lovehouse;
      Müzisyen kimliğini biliyordum ama Ermeni olduğunu ve aşk hikayesini bende bilmiyordum canım:)

      Sil
  8. Gerçekten hüzünlü bir hikayesi varmış. Aynı zamanda bestekar olduğunu bilmiyordum. Umarım şimdi huzurla uyuyordur.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Fikirlerinizi paylaşırsanız sevinirim.

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tüm Zamanların En Güzel Kadını : Prenses Fevziye

Kavalalı Mehmet Ali Paşa soyundan, Mısır'ın ilk kralı Fuad'ın kızı; yine Mısır'ın son kralı Faruk'un kız kardeşiydi Prenses Fevziye.

Beyza Alkoç - 3391 Kilometre

Merhabalar Beyza Alkoç'un 3391 kilometre kitabını ilk çıktığı zaman görmüştüm ama açıkçası almakla almamak arasında kalmıştım. Kitap hediyeleşme etkinliği sayesinde okuma fırsatı bulduğum kitaba tek kelimeyle bayıldım. 

Zeynep Sahra - Elmalı Turta

Merhabalar Zeynep Sahra'nın Ayçöreği hikayesi Elmalı Turta ile son sürat devam ediyor. Öncelikle yeniden belirtmek istiyorum bu kitap Ayçöreğinin devam kitabı. Yani öncelikle Ayçöreğini okumalısınız.

Fatih Murat Arsal - İki Mükemmel Hata

Merhabalar Uzun zamandır sizlere kitap yorumu yaz(a)mıyorum zira bu sıralar yorum yazmak için maalesef kafamı toparlayamıyorum. Hoş bir aydan fazladır kitap kapağı da açamadım. Kitap okumadan uyumayan ben; son zamanlarda kitaplara dokunamadım bile. Fakat okuduğum kitaplara ve yazarlara da haksızlık da etmek istemiyorum. Zira beğendiğim kitapların yorumsuz durmalarına maalesef gönlüm razı gelmiyor. Çıktığı ilk anda alıp okuduğum, ancak yorum giremediğim bir kitap İki Mükemmel Hata. O zaman başlayalım.

Gizem Bilici - Ateşkes

Merhabalar Gizem Bilici'nin kalemi ile tanışmam  Gönülçelen  kitabını hediye eden bir arkadaşım sayesinde olmuştu. Yakın zamanda Ateşkes kitabını da çok merak ettiğimden okumak istedim. 

Fatih Murat Arsal Tüm Kitap Yorumları

Tarihte Bugün 13 Mart

 

Monica Mccarty - Aziz

Merhabalar İskoç hikayelerine merak salmama neden olanlara selam olsun diyerek başlayalım.

Tay 2: Ebabil Takımı

 

Cahit Sıtkı Tarancı - Kırık Bir Aşk Hikayesi

Cahit Sıtkı Tarancı'nın meşhur bir şiiri var, " Abbas" adında.