Ana içeriğe atla

Kapı Önü Dedikoduları - Ortaokul Aşkı / Piknik

O günden sonra kendimi deli gibi derslere vermiştim.
Onunla göz göze gelmemeye çalışıyordum. Hatta aynı anda sınıfta kalsak hemen sınıfı terk ediyordum. İkisini görmezden gelmek en iyisiydi. Böylelikle daha az düşünüyordum. Aklıma gelmemesi imkansızdı ama ne kadar az görürsem o kadar az düşünüp, sinir oluyordum.

O yanındaki gıcığı ile mutlu gibiydi ama bir o kadar da değil gibiydi. Anlam veremiyordum. Bana hem ilanı aşk etmiş, sonrasında da hemen vazgeçip hayatına birini sokmakta da gecikmemişti. Üstelik bu kız ikimizinde sinirlerini zıplatan kişiydi. Hele o ağzını yayarak konuşması yok mu tahammül sınırlarımı zorluyordu. 

Aradan geçen zamanda sınavlar bitmişti ve okulun sonları yaklaşıyordu. Çalışacak ders olmadığından bende çok sevdiğim kitaplara sarmıştım. Uzun tenefüslerde yemeğimi alır, bahçede kuytu bir ağaç gölgesi bulur ve yemeğimi yerken kitabımı okumaya devam ederdim. Sıra arkadaşım iyiydi, hoştu ama boştu. Ders anlamında ne kadar donanımlı olsa da sosyallikten de bir o kadar uzaktı. Bende derslerimi düşünürdüm, deli gibi ders çalışırdım ama bu kızın asosyallik durumu insana cinnet getirtecek kadar fazlaydı. Bazen bahçeye bile kolundan çekerek çıkarırdım.

Yine böyle günlerden biriydi. İkimiz de kitaplarımıza gömülmüş bahçede okuyorduk. Birden karşımda gördüğüm ayakkabılarla dikkatim dağıldı ve gelen kişinin yüzüne baktım. O gelmişti. Görmezlikten geldim. Benimle hiç muhatap olmadan sıra arkadaşımla konuşmaya başladı. Benimle olduğu kadar sıra arkadaşımla da araları iyiydi. Hatta annesiyle daha da iyiydi. Sene sonu yaklaştığından bir piknik düzenleyeceklerini söylüyordu. Kalbim yine hızlanmıştı ama kimseye belli etmeden normal davranmaya çalışıyordum. Kitabımı okumaya devam ederken onlar programı yaptılar. Kim görse kitap okuyordum ama zaten okuduğumda söylenemezdi. Kafa mı kalmıştı? O da bunun gayet iyi farkındaydı. Sıra arkadaşımın annesi aşırı sosyal bir kadındı ve kızıyla alakası yoktu. O da zaten annesinin de pikniğe mutlaka gelmesi gerektiğinin üstüne basıyordu. Kadında şeytan tüyü vardı ve anlaşamadığı kimse yoktu. Her daim her yerdeydi. Arkadaşım annesiyle konuşacağını ve mutlaka gelmek isteyeceğini söyledi. Konuşmaları bittiğinde beni yine görmezden gelerek yanımızdan ayrıldı. 

Arkadaşım bana neden onunla konuşmadığımı sorduğunda, gıcıkla çıktığından ve o kızdan da hiç hoşlanmadığımdan dolayı kendisiyle görüşmeyi kestiğimi anlattım. Fazlasını bilmesine gerek yoktu. O da sorgulamadı zaten. Bana pikniğe gelip gelmeyeceğimi sorduğunda, gelmeyeceğimi söyledim. Bahane olarak da annem ve babamın bu tarz organizasyonlara sıcak bakmadığından bahsettim. Kendi annesinin benim için izin alabileceğini söyledi ama reddettim. Çünkü o pikniğe mutlaka gıcık kızla beraber geleceklerdi ve günümü berbat etmeye, kendimi daha fazla küçük düşürmeye niyetim yoktu. Kim ne hali varsa görebilirdi.

Piknik günü gelip çattığında arkadaşımın annesi beni çok sevdiğinden ve mutlaka orada bulunmam gerektiğini düşündüğünden annemden izin almıştı. Normalde izin vermeyen annemin tamam diyeceği tutmuştu. Ben gitmek istemediğimi söylediğim halde annem zorla beni pikniğe gönderdi. 

Piknik için geldiğimiz yer okula yakın olan, içinde piknik de yapılabilen parklardan biriydi. Araç problemi olmaması için şehir merkezinde parkta piknik yapmaya karar vermişlerdi ki, bu da benim canım sıkılırsa kaçabileceğim anlamına geliyordu. Benim ekmeğime yağ sürdüklerinden haberleri yoktu. Belki de piknik başlar başlamaz bir bahane uydurup gidebilirdim. 

Pikniğe gittiğimde arkadaşımın annesiyle birlikte biraz daha uzak bir bölgeye kilimlerimizi sermiştik. Onları vıcık vıcık yan yana görmek istemiyordum. Zaten pikniğe beraber gelmişlerdi ve gıcığı bir an olsun dibinden ayrılmıyordu. Bir insanın içine nasıl düşülür? gıcığa bakarsanız öğrenirdiniz.

Bizim çocukluk dönemimizde ki bu dönem doksanlı yıllara tekabül eder, pikniğe giderken mutlaka teyp, pil ve kaset üçlüsü götürülürdü ve herkes çeşit çeşit kasetler getirmişti. Sırasıyla kasetleri teybe yerleştirip çalan şarkılarda oynuyorlardı. Sıra romantik aşk şarkılarına geldiğinde ben kalkıp ağaçlıkta yürümek istedim.  Çünkü onlar dans edecekti ve ben bu sarmaş dolaş görüntülerle zihnimi meşgul edip, daha çok sinir olmak ve mide bulantısı yaşamak niyetinde değildim. Yemek zamanına da nasıl olsa daha vardı. Arkadaşımın annesine biraz dolaşacağımı söyledim. Piknik alanından uzaklaşarak yürümeye başladığım sırada biri kolumdan çekiştirdi ve sürüklemeye başladı. Ne olduğunu anlamadan arkadaşımın annesine bakıyordum. Deli olmuş gibi beni kolumdan çekiştiriyordu. "Ne oluyor!..." demeye kalmadan kendimi onun kollarında buldum. Onda şaşkınlık belirtisi yoktu. Gıcık ayrı bir şok yaşıyordu. Arkadaşımın annesi gıcığı da başka bir arkadaşla eşleştirdi ve dans etmeye başladık. 

O dönem müzik piyasasına kendi başına yeni giriş yapan ve çok sevdiğim İzel'den Adak şarkısı çalıyordu. Ben onun kollarında delicesine titriyordum. Tek kelime edemeden, yüzüne bakamadan, kafam önde dans etmeye devam ediyordum. Kafam allak bullak olmuştu. Bu dans meselesi de nereden çıkmıştı? Birden konuşmaya başladı ve sadece "benim adağım sensin" dedi. Başka da tek kelime etmedi. Benim o anda sanki kalbim yerinden söküldü. Zaten hızlı atan kalbim daha ne kadar hızlı atabilirdi ki? Ben son bir gayretle gözlerine baktım. Gözlerinin içi bana gülüyordu. Şarkıda dans ediyor muyduk? farkında bile değildim. Ellerim terlemişti. Başım dönüyordu ve ağzımdan tek kelime çıkıp cevap veremiyor, konuşamıyordum. Sadece gözlerindeydim. Çok derin, çok anlamlı bakıyordu. Peki neden hayatında gıcık varken bana böyle bir şey söylemişti ve neden benimle dans ediyordu? Bir rüyada mıydım? Kendi kafamda mı kurmuştum? Tüm hepsi benim kafamdaki hayal miydi?

Ben kendimi gözlerine sabitlemiş, kendimi gözlerinde kaybetmiş, aklımda binbir soru dolanırken birden yankılanan ismimle başımdan aşağı kaynar sular dökülmüştü. Ne yapacağımı bilemez halde karşımda dikilen kişiye bakıyordum. Annem neden buradaydı? İşte şimdi başım gerçekten beladaydı.

Devam edecek....


Yeni notta görüşmek üzere.

Hoşçakalın.

Yorumlar

  1. awesome article.
    thanks for sharing

    YanıtlaSil
  2. Ay roman okur gibiyim, yamda elimde okunacak kitabım kalmamışken, çok iyi geldin bana :) Merakla devamını bekliyorum Beydacığım :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. lovehouse;
      Beyda'nın değil benim hikayem:) Beğenmenize sevindim ama bu benim gerçek hikayem. Birebir yaşanmış tarafımca. Bakalım sonu nasıl olacak? Beyda bir süre buralarda değil bilginiz olsun.

      Sil
    2. Burada olmayacağını yazmıştı,yazılar devam edince gitmediğini düşünmüştüm.
      Emeğinize sağlık ne güzel anılar, takipteyim yaşanmışlıkları :)

      Sil
  3. İzel güzel şarkıdır Adak eskilere gittim sayende teşekkür ederim 😊 şimdi yandı işte bakalım neler olacak 😊 Sevgiler canım benim 😊🌸

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. sessizkaldım;
      benim için artık güzel şarkı değil maalesef:(

      Sil

Yorum Gönder

Fikirlerinizi paylaşırsanız sevinirim.

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tüm Zamanların En Güzel Kadını : Prenses Fevziye

Kavalalı Mehmet Ali Paşa soyundan, Mısır'ın ilk kralı Fuad'ın kızı; yine Mısır'ın son kralı Faruk'un kız kardeşiydi Prenses Fevziye.

Zeynep Sahra - Elmalı Turta

Merhabalar Zeynep Sahra'nın Ayçöreği hikayesi Elmalı Turta ile son sürat devam ediyor. Öncelikle yeniden belirtmek istiyorum bu kitap Ayçöreğinin devam kitabı. Yani öncelikle Ayçöreğini okumalısınız.

Kadir İnanır Kimdir?

 

Poy Baharatı Nedir? Nerelerde Kullanılır?

  Merhabalar Baharat kullanmayı sever misiniz?

Ege Soley - Pazartesi Mektupları Kitap Alıntısı

 

25 Mart 2024 Pazartesi Altın Fiyatları

 

Aşkın Nur Yengi - Haberci

 

Borsada Kredili İşlem Nedir?

 

Kolay Kredi Veren Bankalar

 

6 Mantı