Ana içeriğe atla

Mustafa Soyuer - Ellerin Elime Değdiği Zaman Kitap Alıntısı

Kadın, yatağından sıçrayarak uyandı.
İlk, dudaklarına gitti elleri. Yerli yerindeydi dudakları. Gece lambasının sarı ışığı, bir ölü odası vehmi veriyordu odaya. Tuvalet aynasından safran sarısı, korkulu benzini gördü. Sonra iyice büyümüş, ıslak gözlerine baktı. Çok ağlamıştı. Yastığa işlemişti gözünün yaşı. İnsan rüyada ağlar mıydı? Ne berbat bir rüyaydı o öyle. Gerçek gibi.
“Boynumdan öp.” diyordu adam kadına, “Varsa eğer bir vebali benim boynuma.”
Öpecek gibi olmuştu kadın. Titriyordu etli dudakları. Nefesi bir daralıp bir açılıyordu. Öpse mührü bozulacaktı dudaklarının. Öpse kirlenecekti baharın masumiyeti baştan başa. Ama “Öp” diyordu adam ısrarla, “işte tam şuradan, şahdamarımın üstünden.”

Kimdi bu adam, nereden çıkmıştı? Çıyan yeşili gözleri ne korkunçtu öyle. İri burnu, çilli yüzüyle ne çirkin bir adamdı. Nereden tanıyordu kendisini de ta rüyasına kadar gelmişti. Bu nasıl tutarsız bir rüya idi böyle. Ne başı vardı ne sonu. Ne çok boşluk barındırıyordu içinde. Olaylar birbirinden tamamen kopuktu. Şimdi nasıl yormalıydı bu karmaşık düşü? Kime yordurmalıydı?

Bağ gibi bir yer… İlk bunu hatırladı kadın. Kimsecikler yoktu etrafta. Sanki bütün dünya güneşe göçmüştü. Sanki bütün kurtlar, kuşlar, börtü böcek bir yerlere saklanmıştı. Aynı zerdali ağacına vermişlerdi sırtlarını. Adamın avuçlarındaydı kadının elleri. Ne zaman, hangi cüretle almıştı ellerini avuçlarına? Rüyanın başını hatırlamıyordu kadın. Hatırlayamadı. O an, sadece kalbinin ellerinin attığını duyuyordu. İnce ince ter sızıyordu parmaklarının ucundan. Her boğumda yeni bir pişmanlık boğuluyordu. Adam çıyan yeşili gözlerini çekmiyordu kadının gözlerinden. İnatla “tam şuradan” diyordu, “şahdamarımın üstünden.”

Sesi dalıp çıkan dereler gibiydi adamın, dupduru. Yüzündeki çirkinlik sesine ve kalbine yansımamıştı her nasılsa. Yumuşacıktı sesi de kalbi de. Bir taşı bile ikna edebilirdi bu incelikle. Etten, kemikten ve duygudan yapılmış bir insan nasıl reddedebilirdi o incecik boynu öpmeyi.

Bir taş değildi kalbi elbet. İkna olmuştu. Adamın boynuna doğru uzattı dudaklarını. Tam öpecekken… Ağır bir pişmanlığın bağrına taş gibi oturduğunu hissetti. Birden çekti dudaklarını. Bu vebali sırtlanmaktansa varsın değmesindi o ince boyuna dudakları. Bilmesindi o hazzı. Oysa adam bütün masrafı kabule hazırdı: “Varsa eğer bir vebali benim boynuma.” Öpse miydi acep?

Yorumlar

Yorum Gönder

Fikirlerinizi paylaşırsanız sevinirim.

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tüm Zamanların En Güzel Kadını : Prenses Fevziye

Kavalalı Mehmet Ali Paşa soyundan, Mısır'ın ilk kralı Fuad'ın kızı; yine Mısır'ın son kralı Faruk'un kız kardeşiydi Prenses Fevziye.

Sait Faik Abasıyanık - Karlı Hava

22 Nisan 2024 Pazartesi Altın Fiyatları

 

Cahit Sıtkı Tarancı - Kırık Bir Aşk Hikayesi

Cahit Sıtkı Tarancı'nın meşhur bir şiiri var, " Abbas" adında.

Nil Karaibrahimgil - Ben Aptal Mıyım?

 

Bugün 23 Nisan, Hep Neşeyle Doluyor İnsan

 

Naime Özeren - 23 Nisan

Şermin Yaşar, İlber Ortaylı - Cumhuriyet'in İlk Sabahı Kitap Alıntısı

 

Poy Baharatı Nedir? Nerelerde Kullanılır?

  Merhabalar Baharat kullanmayı sever misiniz?

Zeynep Sahra - Elmalı Turta

Merhabalar Zeynep Sahra'nın Ayçöreği hikayesi Elmalı Turta ile son sürat devam ediyor. Öncelikle yeniden belirtmek istiyorum bu kitap Ayçöreğinin devam kitabı. Yani öncelikle Ayçöreğini okumalısınız.