Ana içeriğe atla

Ümmiye Yılmaz Erçevik Röportajı

Merhabalar

Mutlu bir pazartesi günü geçirmenizi dileyerek bu haftaya start verelim.
Yazar röportajlarımızda bugün yine çok tatlı bir konuğum var. Sevgili Ümmiye Yılmaz Erçevik. Keyifli bir röportaj daha sizleri bekliyor. O zaman vakit kaybetmeden röportajımıza buyurun.

Yeni yazılarımda buluşuncaya dek, kendinize çok iyi bakın. Kitaplı günlerinizi olsun.

Hoşçakalın.

Ümmiye Hanım öncelikle bloğuma hoş geldiniz. Bu güzel röportaj için şimdiden teşekkür ederim. Dilersiniz sorularımıza geçelim.

* Kısaca kendinizden bahseder misiniz?
İnsanın kendisini anlatması zordur. Lakin ben yine de kendimi anlatmak adına çabalayayım. Suyun içindeki damla, havanın içerisindeki zerre, toprağın içerisindeki toz parçasıyım. Kısaca insanım. İnsanım demekle ne kadar insan olunur orası tartışılır. Ben duygusallığımla, şefkatimle, merhametimle, ezmeye çalıştığım enaniyetimle insan olmaya çalıştığımı söyleyebilirim.

Kırmızı gülleri, karanfilli çayı, kar tanelerini seviyorum. Çok sosyal biri değilimdir görünenin aksine yalnız vakit geçirmekten hoşlanırım. Düzenliyim ve dağınıklığa karşı tahammül gösteremiyorum. Bitkilere karşı ilgim var özellikle kürlere…
Yemek yapmayı seviyorum. Mutfakta çok fazla zaman geçiriyorum. Yazdan reçelimi, konservemi hep kendim yaparım. Hazır ve katkılı malzeme kullanmamaya dikkat ederim. Evde ekmeğime kadar kendim yaparım. Belki ileride yemek kitabı da çıkartabilirim.
Otuzlu yaşlarıma önümüzde gireceğimiz günlerdeki yeni yılla birlikte veda ettim. İki kızım var. Onlarla birlikte İzmir’de yaşıyoruz. Onlar benim tüm dünyam. Hayatım kalabalık. Komşularım ve arkadaşlarıma eklenen okurlarımla bazen dertleşiyoruz, bazen gülümsüyoruz, bazen hüzünleniyoruz. Hayat çizgisi hep engebeli belki de bu yaşadığımızın belirtisi.
Hümanist biriyim. Şuncu bunculuğa karşıyım. Çocuklarımı da insan odaklı yetiştiriyorum. Sevgi bizim evde esas saygı ise mecburiyettir. Kedilere düşkünlüğümüz var ailece. Su kaplumbağamız var. Kelebek gibi bir insan olduğumu söylüyorlar ardımdan. Çocuk yanlarım var maalesef bazen heyecanıma, duygularıma, tez canlılığıma yenilebiliyorum. Çok duygusalım çook.

* Yazmaya ne zaman başladınız? 
Hani derler ya ben çocukken başladım yazmaya. Ben hayal edilenin aksine çocukken başlamadım yazmaya. Sadece okumaya meraklıydım. Çok fazla resim çizerdim hatta büyük teyzemler oturup “hadi bizi çiz” derlerdi.Ressam olur bu derlerken yazar olanlardanım.
Ortaokul yıllarında bir spor müsabakasında birinci oldum. Benim dışımda herkese walkman verilmişti. O zamanlar yeni çıkan bu müzik dinleme araçları her çocuğun hayali sayılırdı. Şimdinin mp3 çaları gibi düşünün. Bana ise dolma kalem hediye edildi. O zamanlar birinci olduğuma çok üzülmüştüm lakin anlıyorum ki bu bana bir nevi sinyaldi. Çok kitap okumama rağmen hiç yazım konusunda bir yarışmaya girme isteğimde hiç olmadı. Lisede arkadaşlarımın özel mektuplarını yazardım arada karşılığında bana ekler alırlardı. Kalemimi keşfedenler o zamanlar radyo programlarında düzenlenen yarışmalara bana yazdırdıkları mektuplarla başvururlardı. Hatta bu mektuplardan birisi yıllar sonra karşıma çıktı.
İç sesimle konuşurdum lakin. İç sesiyle konuşan her birey aslında iyi bir yazar adayıdır. Profesyonel yazımım 2007 senesinde Mehmet Sütçü adında bir arkadaşımın zorlamasıyla bir internet sitesinde başladı ve devam etti…

* Kitap ya da genel olarak yazma konusunu nasıl seçiyorsunuz? Etkileşim var mı? Yoksa tamamen tesadüf mü? Yani kurguyu önceden mi belirlersiniz? Yoksa bütün olay örgüsü siz yazdıkça mı gelişir? 
Ben bir taslak oluştururum bu gidişatın kontrolünü ele almak adına önemlidir. Her zaman taslağa bağlı kalınmayabilir. Her yazdığım kitabın içerisinde bir yaşam olduğunu düşünürüm. Okuyanlar karakterlerle o havanın içerisinde nefes alabilmeliler. Orada bir habitat alanı olmalıdır. Bağımsız bir dünya oluştururum bazen yaşamak istediğim yirmi sene öncesi bazen gelecek olan yirmi sene sonrası…

Ve karakterlerin hepsinin ayrı bir de kaderi var. Bazen öyle olayın içerisinde bulur ki yazar kendini sonuçta ölüm olması gerekiyorsa bile canlı bırakır. Mutsuzsa bile mutlu olsun ister kitabın içerisindeki dünyadaki karakterlerini. Benim de kıyamadığım, günlerimi beraber geçirdiğim roman kahramanlarım elbette oldu diyebilirim.
Konu bazen hayali olabilir bazen gerçek;  hikâyesi bizleri etkileyen hayatların varlığı da mevcut bu arada.

* Kimsenin okumayacağını bilseniz bile yazmaya devam eder miydiniz? 
Üniversite yıllarında immünoloji kitabımın tüm sayfaları şiirlerle doluydu. Mikrobiyoloji kitabının ön yüzü bile gözükmüyordu. O zamanlarda da yazıyordum. Hiç bir zaman başkaları da okur mu diye düşünmedim. Bu belki de benim kendimi ifade etme biçimimdi. Yahut hep hayalimde şekillendirdiğim insanlarla konuşma şeklim.
Yayınlatma konusunda okunmayacak kitabın yayınlanması ağaç israfı olduğunu düşünüyorum. Yazmaya devam ederdim lakin baskıya girmezdi sanırım. Benim hiç okunmama telaşım olmadı. Bu kitapta elimizde kalır mı diye hiç çalıştığım yayınevleri de düşünmedi. Geçici kalabalık sahneleri sevmiyorum zaten işin mutfağında daha mutlu olabiliyorum. Çok satanlar listesine girmek için hiç çizgimden ödün vermedim. Okurum az olsun benim olsun.

* İnsanların çoğu "hayatımı yazsam roman olur" der. Sizce herkes kitap yazabilir mi? Yazmak bir yetenek midir? 
Türkiye’de yazar olmak hem çok kolay hem de çok zor. Bol paranız varsa yazdırıp, bastırıp hatta en çok satanlara bile koyabilirsiniz. Herkes kitap yazdırtabilir lakin kitap yazamaz. Yazmak işi başlı başına deli işidir. Düşünsenize saatlerce bilgisayar başında kendi kendinize hem gülüp, hem ağlayıp, hem yazıyorsunuz. Dışarıdan size bakanlar ne düşünürler?
Yeteneği olmayan da yazabilir. Çok isterse zaman ayırırsa üstüne düşerse ve eğitimini veren kurslar var. Oralara uzun süreli giderse bunu yapabilir. İki kitap yazar gerisi gelmez. Yahut tek kitap yazar devamına gerek görmez. Bence bu iş yetenekten öte aşkla yapılan ve hobi olarak görülmesi gereken aynı zamanda diş fırçalama gibi hayata adaptasyonu olması gereken bir iş diye düşünüyorum. Düşünsenize komşunuz çaya çağırıyor. Siz kitaba oturduğunuz için o saat gidemeyeceğinizi söylüyorsunuz. Çevre desteği de şart diye düşünüyorum.

* Yazma ritüelinizden bahseder misiniz? Mesela hangi ortamda, hangi materyallerle, hangi müzikle ve nasıl bir coğrafya da yazmayı tercih edersiniz? 
Ünlü assolistler gibi isteklerim olmuyor benim yazarken. Deniz kenarına yahut bir dağ evine hatta şömine başına ihtiyaç duymuyorum. Bazen yolda yürürken aklıma gelir. Hemen kâğıt kalem not alırım. Bazen şarkı dinlerken sözlerine takılır kalırım. Bir melodi tetikler beni. İzlediğim bir filmdeki mutluluğun derinliğinde yahut hüznün girdabında kaybolduğumu hissederim işte o zaman açıp bilgisayara notlar alırım. Evrensel tüm müzikleri dinliyorum yazarken. Türkçe, Fransızca, Kürtçe, Arapça, Farsça hiç fark etmiyor. Evimde yazmak isterim yine herhalde çünkü başka ortamlarda kendimi çok rahat hissetmiyorum. Düzen insanıyım sanırım. Rahat edemiyorum. Sadece gezdiğim yerlerde ben gözlem yaparım ve notlar alırım. Biriktirdiğim o notları çalışma masamda birleştiririm.

* Yazmak isteyen ancak nasıl yazmaya başlaması gerektiğini bilmeyenler için tavsiyeleriniz var mı?
Küçük notlar halinde yazılar yazarak başlayabilirler. Günlük tutmak yazmaya katkısı olan en önemli eylemdir. Hatta günlükler sizin kendi hayat hikâyenizi yazdığınız romanlarınızdır diyebilirim. Ben şiir yazan ve okuyan bir genç gördüğümde mutlu oluyorum. Sevdiklerinize birkaç paragraflar halinde şiirler yazın.

* Bir gün kurgu olmayan bir şey yazmayı düşünüyor musunuz?
Aslında yaşamlarımız birer kurgudan ibaret düşünürsek. Hiç bir şey raslantısal değil. Tesadüfe yer yok gibi bu matematiksel koordinasyonda. Dünya milimetrelik döngülerle hareket ediyor. Şuan gerçek bir hayat hikâyesi olan Halide’nin yazım çalışmalarına başladık. Hafta sonları da ismini vermemi istemeyen o bayan arkadaşım bana geliyor. Yaklaşık 3 aydır bu kitap üstüne çalışıyoruz. O anlatıyor, ben notlar alıyorum. Bazen can sıkıcı olaylar anlatılırken ara veriyoruz. Çay yapıyorum başka konulara geçiyoruz. Onu on beş senedir tanımama rağmen bana anlattıkları karşısında aslında nasıl da insanları yüzeysel tanıdığımızı anlamış oldum diyebilirim.
Beni Güzel Hatırla isimli kitabımda gerçek bir hayat hikâyesiydi. Orada Alzheimer’i işlemiştik. Aslında yazılanlar hayatın içinden şeyler…

* Bir yazar olarak okuduğunuz ve beğendiğiniz yazarlar kimler?
Yazar olarak Gülten Dayıoğlunu çok beğeniyorum. Çünkü Mütevazılıği ve hanımefendiliğin son izlerini halen korumakta kendileri. Geçen sene Bursa Tüyap Kitap fuarında sohbet imkânı bulduk. Bahattin ağabeyi çok severdim mekânı cennet olsun. Bahattin Karakoç yeri doldurulamayacak değerlerdendi. Bana çok şey kattı. Onunla telefonda sık sık sohbetlerimizde olurdu.
Ahmet Ümit, Reşat Nuri Güntekin, Halide Edip Adıvar, Saidi Nursi, Abdurrahim Karakoç, Necip Fazıl Kısakürek, Osman Yüksel Serdengeçti.

* En son hangi kitabı okudunuz?
Elif Şafak Sanma ki Yalnızsın.

* Yayımlanan beş kitabınız var. Son kitabınızın piyasaya çıkalı çok zaman olmamış. Yine de yakında yeni kitap veya yeni projeler var mı? 
Ben senin kalbindeyim adlı roman önceden çalışması bitmiş bir kitabımız var o çıkacak nasipse bir de Aşk melekler ve kelebeklerin yeni 5. Baskısı olacak inşallah. Çınaraltı yayınlarıyla bunların sözleşmesi de önceden yapılmıştı. Sanırım sıraya koyarak yeni gelen seneyle birlikte baskıya girerler.
Seviyorum Ulen adlı kitabımız da Çınaraltı Yayınlarından çıktı henüz çok yeni raflarda yerini aldı. Peş peşe acele etmeden güzel yerlere gelirler inşallah.

* Asıl mesleğiniz nedir?
2005 senesinde Balıkesir Üniversitesi Gıda Bölümünden mezun oldum. 2012 yılında Sosyal Hizmetler Bölümünü bitirdim. 2018 Senesinde Sosyoloji Bölümünden mezun oldum. Uzun süre gazetecilik yaptım. Asıl mesleğimi Yazarlık olarak görüyorum. Öğrenci olmayı sevdiğim de doğrudur. Sayısız kursa gittim. Çocuk gelişiminden tutunda fotoğrafçılığa kadar. Tekrardan dünyaya gelsem eğitim sektöründe çalışmak isterdim yine.

* Yazmak sizin için hayat boyu sürecek serüven mi? Yoksa yazmayı bırakmayı düşündüğünüz bir zaman var mı?
Kalem ve ilim şükürler olsun ki bize nasip olmuş yine ne zaman elimizden düşer orasını Allah bilir. Bir arkadaşıma geçenlerde sigortam işlesin normal insanlar gibi çalışacağım ben de dedim. Gülerek bana sen kitap yazmayı bırakamazsın dedi. Hayat şartları zorlamadıkça ben yazmayı bırakmayı düşünmüyorum. Gazetede yazı işleri müdürlüğü yaparken daha çok kitap yazabileyim diyerek gazeteciliği bıraktım. İnsan düzenli işini bırakır böyle bir maceraya girer mi? Çok severse oluyor. Nefes alamıyordum yazı yazamadığım zamanlarda. Bu çok sevdiğim bir iş o nedenle ancak yine çok sevdiğim başka bir şey uğruna kitap yazmayı bırakabilirim.

* Günümüzde gençlerin sosyal medya sitelerinde çok zaman geçirmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Nerede ne şekilde vakit geçirdiklerine göre değişen bir durum. Gençler çok akıllılar bence ebeveynlere çok iş düşüyor. Çünkü onların ellerinde birer cep telefonu ev sahibi misafire çay koyamıyor. Çocuklar ne yapsınlar bu durum karşısında onlar büyüklerden gördüklerini yapıyorlar. Yasaklara her zaman karşı oldum. Bence daha iyi yönlendirilmeliler.

* Günümüz gençliğine üç tavsiye verecek olsaydınız bunlar ne olurdu?
TÜRK, ÖĞÜN, ÇALIŞ, GÜVEN

* Kitaplarınızda yayımlandıktan sonra şunu yazsaydım yada şunu yazmasaydım dediğiniz oldu mu?
İlk romanım Anastasia’da bölüm aralarına geçiş şeklinde Mevlana’dan şiirler ve güzel sözler koymuştuk. Bunu konmasaydı daha iyi olurdu diye düşündüm. İlk kitaptı ve 2012 de çıkmıştı. Biliyorsunuz o dönem bir Mevlana furyası vardı. Okuyanlar hep bu sözleri paylaşmışlardı hatta çok sevildi de bana manasız geliyor şuan. Diğer kitaplarım Aşk melekler ve kelebekler de olsun, Ey sevgilim Yalnızlık da olsun bu tarz bir hissim hiç olmadı.

* Yazmadığınız zaman ne yaparsınız?
Çok okuyorum ben. Osmanlıca kitaplara varana kadar ilgimi çeken çok şey oluyor ve paramı çok fazla kitaba harcıyorum diyebilirim. Bir okulun kütüphanesi yoktu. Evdeki tek kütüphaneyi bozduğumda oraya kocaman bir kütüphane çıktı. Çocuklarıma da çok kitap alıyorum. Yeni yerler görmeyi seviyorum. Türkiye’de gitmediğim yer kalmadı gibi. Zamanım hep evde geçiyor. Televizyon falan zaten izlemeyi sevmiyorum. Öyle dizilerim falan yoktur yani. Araştırma yaparım. Yeni şeyler öğrenmeyi seviyorum.

* Kitap fuarlarıyla ilgili düşünceleriniz nelerdir?
Yazar okur buluşması açısında güzel ortamlar lakin yeni dönemde oraları bir nevi ticarethane halini almış. Okuyanlar ucuz kitap arıyor. Yazarlar çok satmak odaklı. Çocuk geliyor, öğrenci belli cebinde ancak yol parası var dönmek için. Öyle boynu bükük bakıyor. Belki de ben çok fazla materyalist bakamıyorum olaya kim bilir?
Belediyeler hediye çekleri ile fuarları desteklemeliler diye düşünüyorum bunu Malatya Belediyesi yapıyor örneğin. Sayıları artmalı bu tarz uygulamaların.

* Hayatınız boyunca yaşadığınız pişmanlık var mı?
Ben keşke demeyi çok seven biri değilim. Lakin hayatta ilk düğmeyi yanlış iliklediğim zamanlarım oldu. Buna da kader deyip geçiştirmeyi tercih ediyorum. Bilirsiniz ilk düğme yanlış iliklenince diğerleri de aynı yolda devam ederler. Pişmanlıklarım çok olmadı ama her insan gibi hatalarım oldu. İnsanız sonuçta dört dörtlük olamayabiliyoruz. Tüm tercihlerimin bedelini de fazlasıyla ödedim.

* En büyük korkunuz nedir?
Kaybetme korkum var benim. Sevdiğim insanları çabuk kaybettim hep belki de ondandır. Bu bende travma gibi kaldı belki de. Örneğin 9 yaşımda ilk ölümle kardeşimi kaybederek tanıştım. Sonra çok sevdiğim dedemi kaybettim ve bu hep böyle devam etti. Sevdiklerimi kaybetmekten korkuyorum. Şuan sevdiklerimle Rabbim beni sınamasın diye dua ediyorum.

* Aşk sizce nedir? İlk görüşte aşk var mıdır?
İlk görüşte aşk var. Züleyha’nın aşkı Kutsal kitabımıza bile konu olmuş. Doğru zamanda ve uygun şartlarda yaşandığı zaman güzel öncelikle bunu belirtmeliyim. 
Aşk yok diye düşünenlerin çoğunluğu olaylara maddeci bakanlar. İnsanlar aşık oluyorlar lakin aşkı muhafaza edemiyorlar bu da bir gerçek. Adam kadına çiçek almadı mı sevmiyor. Bakalım adamın cebinde çiçek almaya parası var mı? Aşk sanki zengin adamlara özgü gibi bir düşünce var kadınlarda. Erkeklerin sınırsız güçleri olmak zorunda gibi bir bakış açıları var. Oysa erkeklerde hayatta iniş çıkış yaşayabilirler. Onların yükleri daha fazla bize oranla.
Yeni nesil ben ekmek soğan yiyemem diyor. Eskiden tek bir yorgan tek bir yastık altında, her gün bulgur pilavı yiyerek devam eden aşklar vardı. Ne oldu onlara bilmiyorum. Birini sevdiğinde diğer kadınların cenaze namazını kılan erkeklerdi bizim babalarımız…
Erkekler ise şimdilerde aşk denilince gençlik ve güzelliğe düşkünlük gösteriyorlar. Alımlı bir kadın gördüler mi hemen dikkat kesiliyorlar. Oysa kimsenin garantisi yok yarın ne olacağına, ben aşka şefkat gözüyle bakıyorum. Bugün kaşına gözüne vurulduğun birisi yarın yatak yorgan sana muhtaçta olabilir. O zaman aşk bitiyor mu? Demek ki o aşk değil…
Ben sevdiğim adamı yahut kadını bedeni, parası için seviyorsam bu karşılıklı bir ticaret bunun adı aşk olmuyor. Unutmayalım birbirini Allah için sevenler kazanırlar…

* Okurlarınızla aranızda nasıl bir bağ var?
Sıcak, içten samimi bir bağ var. Yüzünü bile görmediğiniz insanlar düşünsenize size ailelerin bir ferdiymişsiniz gibi davranabiliyorlar. Önceleri tuhaf geliyordu. Şimdi ben de bu duruma alıştım hatta hoşuma gittiğini belirtmeliyim.
Önce kitabınız o eve giriyor. Sonra sizi okuyan tüm bireyler sizi yazdıklarınızdan okuyup bağırlarına basabiliyorlar. Yozgat’ta bir Şemsi abla vardı. Oraya etkinlik için gitmiştik. Onlarda kaldık. Bana sabah kalktığımda yufka ekmeği yapmış. Sobayı yakmış. İşte bunlar Anadolu insanının güzellikleri.
Benim okurlarım çok heyecanlı yapıdalar. Benim yapımda hiperaktif belki ondandır bilmiyorum. Entellektüel bir kiteleye sahibim. Kitabımı alan okurlarım süs diye almıyor mutlaka okuyorlar. Geriye dönüşümlerde alıyorum.
Okurlarla arama duvarlar örmüyorum. Sosyal medyadan ulaşanlarla uzun süreli görüşmelerimiz devam ediyor. Benim sözlerimi birisi biriktirip resimlendirmişti. Çok uzun süre takip eden birisi ben karşılaştığımda nedense şaşırmıştım.
Yakın zamanlarda bir okurda işyerime kitaplık yaptım hocam sizin kitaplarınızı da koydum dedi buna da çok sevindim. Bu verilen değer belki de o nedenle mutlu olmamıza sebep. Onları çok seviyorum. Allah herkesten razı olsun…

* Ulaşamadığınız biri ile sohbet etme şansınız olsaydı bu kim olurdu? Neden?
Rahmetli kayınvalidem ile son bir kere sohbet etmek isterdim. Birbirimizi çok severdik. Benim ikinci annemdi diyebilirim. Acele yoğun bakıma alındı. Küçük kızım bebekti beni yanına çağırdı o dönem gidemedim. Yıkanırken yanına girdiğimde gülümsemeye başladı. Beni dışarı çıkardılar. Kızdılar lakin ölmemiş gibiydi. Geldiğime sevinmiş sanki…

* Hayatta en çok kıymet verdiğiniz kişi?
Ailem ve sevdiklerime kıymet veririm. Annem ve kızlarım ise çok özeldir.

* Son olarak eklemek istedikleriniz var mı ya da okurlarınıza mesajınız var mı?
Bu güzel sohbet adına size teşekkür ediyorum. Kitaba yapmış olduğunuz katkı ve yazara vermiş olduğunuz değer adına özel olarak minnetlerimi sunmak istiyorum.
 Okurlarıma mükemmel insan olamayabiliriz ama duyarlı insan olmaya çalışalım diye bir mesaj vermek istiyorum. Birbirinizin yarasını sarmayı alışkanlık haline getirin. Sizin verdikleriniz sizden bir şeyler eksiltmez. Size daha fazla değer katar.
 Birbirinize baktığınızda duygu körü olmayın. Hayat çok kısa ve bir oyalamaca…
Allah razı olsun. Sizleri seviyorum. Selam ve Dua ile kalın…

Ümmiye Hanım keyifli bir sohbet oldu. Umarım ilerleyen zamanlarda sizi yine bloğumda konuk edebilirim. Zaman ayırıp röportaj yaptığınız için tekrar teşekkür ederim. Yolunuz açık, okurunuz bol olsun.

Yorumlar

  1. Yazarı ilk kez duydum. Şimdi sende okuyunca kitaplarını inceledim. Farklı yayın evlerinden çıkmış kitapları. Sayende haberdar oldum. Teşekkür ederim paylaşım için.

    YanıtlaSil
  2. Ümmiye hanımı keyifle okudum.yolu bahtı hep açık olsun.

    YanıtlaSil
  3. Roportaj her zamanki gibi ufkumu açıyor..Teşekkürler Beyda

    YanıtlaSil
  4. Yazma işinin 'deli işi' olması beni biraz düşündürdü ancak çok keyifli bir röportaj olmuş Ümmiye Yılmaz röportajı.

    YanıtlaSil
  5. Güzel röportaj için teşekkür ederizz. :)

    YanıtlaSil
  6. Gerçekten dolu dolu bir röportaj olmuş. Genç blog yazarları ile de röportajlar yapmanızı istiyorum.

    YanıtlaSil
  7. Ümmiye yılmaz erçevik röportajı için teşekkürler beyda hanım

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Fikirlerinizi paylaşırsanız sevinirim.

Bu blogdaki popüler yayınlar

Zeynep Sahra - Elmalı Turta

Merhabalar Zeynep Sahra'nın Ayçöreği hikayesi Elmalı Turta ile son sürat devam ediyor. Öncelikle yeniden belirtmek istiyorum bu kitap Ayçöreğinin devam kitabı. Yani öncelikle Ayçöreğini okumalısınız.

Tüm Zamanların En Güzel Kadını : Prenses Fevziye

Kavalalı Mehmet Ali Paşa soyundan, Mısır'ın ilk kralı Fuad'ın kızı; yine Mısır'ın son kralı Faruk'un kız kardeşiydi Prenses Fevziye.

Poy Baharatı Nedir? Nerelerde Kullanılır?

  Merhabalar Baharat kullanmayı sever misiniz?

Kadir İnanır Kimdir?

 

Kolay Kredi Veren Bankalar

 

6 Mantı

 

Beyza Alkoç - 3391 Kilometre

Merhabalar Beyza Alkoç'un 3391 kilometre kitabını ilk çıktığı zaman görmüştüm ama açıkçası almakla almamak arasında kalmıştım. Kitap hediyeleşme etkinliği sayesinde okuma fırsatı bulduğum kitaba tek kelimeyle bayıldım. 

Ege Soley - Pazartesi Mektupları Kitap Alıntısı

 

Fatih Murat Arsal Tüm Kitap Yorumları

Borsada Kredili İşlem Nedir?