Ana içeriğe atla

Edward O.Wilson - İnsan Varlığının Anlamı Kitap Alıntısı

Harvard Üniversitesi'ne yeni bir öğretim üyesi seçerken belirleyici kriter, o kişinin uzmanlık konusunda üstün olması veya bu konuda ümit veriyor olmasıdır.

Araştırma komitesinin konuyu ilgili bölüm düzeyinde değerlendirmesiyle başlayan süreç, konunun sanat ve fen bilimleri fakültesi dekanına sunulmasıyla devam eder ve son karar, üniversite içinden ve dışından özellikle bu durum için oluşturulmuş bir komite ile birlikte çalışan Harvard başkanı tarafından verilir. Bu noktada sorulan soru şudur: "Bu kişi, kendi uzmanlık alanı içerisinde dünyadaki en iyi aday mıdır?" Öğretmen seçiminde ise "Aday, öğretmenlik yapacak yetkinlikte midir?" kadar basit bir soru yeterli olmaktadır. Tüm bunların amacı, birçok birinci sınıf uzmanın bir arada bulunduğu bir çeşit süper organizma oluşturup okulu hem öğrenciler hem de finansal destekçiler için çekici hale getirmektir.


Oysa ciddiye alınabilecek değerdeki yaratıcı fikirlerin oluşmasındaki ilk aşama uzmanlık değildir. Aslında başarılı olmuş bilim insanları hem şairler gibi derin ve olağanüstü bir düşünce yapısına sahiptir hem de defter tutan muhasebeciler gibi durmadan yazarlar. Dünyanın bildiği ise sadece ikinci özellikleridir. Bir bilim insanı bilimsel bir dergiye makale yazarken ya da bir konferansta konuşma yaparken metafor kullanmaktan kaçınır. Söz sanatları ya da şiirsellik etkisinde olmakla suçlanmamaya dikkat eder. Duyguları ifade eden sözcükleri sadece giriş paragraflarında ve veri sunumu bittikten sonraki tartışma bölümünde, sadece ve sadece teknik içeriğin anlamını güçlendirme koşuluyla kullanır. Bu sözcükler, dinleyicilerin duygularını hareket geçirmek amacıyla kesinlikle kullanılmaz. Yazarın dili her zaman ölçülü ve sunumu yapılan gerçeğin mantığına sadık olmalıdır.

Şiir ve diğer yaratıcı sanatlarda ise bunun tam tersi geçerlidir. Burada metafor her şeydir. Yaratıcı yazar, besteci veya görsel sanatçı, neredeyse her zaman dolaylı ve soyut anlatımları seçer, onları kendi bakış açısıyla ve gerçek ya da hayali herhangi bir şeyle ilgili uyandırmak istediği hislere göre kasıtlı olarak soyutlar veya deforme eder. Amacı, insanın deneyimlediği bazı gerçekleri özgün bir şekilde ortaya koymak ve bunları insan yaşamından süzerek kendi zihninden bizimkine geçirmektir. Bu sanatçıların eserleri, metaforlarının gücü ve güzelliği ile ölçülür. Picasso'ya atfedilen "Sanat, bize gerçeği gösteren bir yalandır." sözüne biat edilir.

Eğer dikkatli ve ayrıntılı bir inceleme yaparsak şöyle şaşırtıcı bir sonuca varırız: Yaratıcı sanatlar ve onları inceleyen insani bilimler özünde aynı bildik hikâyeden, aynı temalardan, modellerden ve duygulardan beslenmektedir. Bizler okuyucu ola insanmerkezliliğe, kendimizi ve türümüzü yüceltip göklere çıkartmaya o kadar bağımlıyızdır ki, bunu umursamayız bile. En eğitimlimiz bile, aslında Homo sapiens'te teşhis edilen o son derece ilkel duyguyu uyandırmak için tasarlanan romanlardan, filmlerden, konserlerden ve dedikodulardan beslendiğinin farkına varmaz. Hayvanlarla ilgili öykülerimiz bile, ancak insan doğası üzerine yazılmış bir el kitabını yalayıp yuttuktan sonra anlaşılabilecek yoğunlukta insansı duygular ve davranışlar içerir. Çocuklara insanları öğretmek için bile karikatürize edilmiş hayvanları, hatta kaplanlar gibi yırtıcı hayvanları kullanırız.

Biz insanlar, özne kendimiz, tanıdıklarımız veya tanımak istediklerimiz olduğunda merakını doyuramayan bir türüz. Bu alışkanlığın kökenleri çok eskilere, primat ailesinin evriminden önce yaşamış türlere kadar uzanır. Örneğin kafesteki maymunlara dışarıya bakmaları için izin verildiğinde, maymunların ilk dikkatlerini çeken şeyin diğer maymunlar olduğu gözlemlenmiştir.

İnsan merkezliliğin -kendimize duyduğumuz hayranlık da denebilir- işlevi, insanın Dünya'daki tüm canlı türleri içinde en yetkin olduğu toplumsal zekâ becerisini keskinleştirmektir. Bu özellik Afrikalı austrapolopitekus ön insandan Homo sapiens'e uzanan, beyin zarının evrimiyle paralel ilerlemiştir. Dedikodu yapmak, ünlülere duyulan hayranlık, biyografiler, romanlar, savaş hikâyeleri ve spor sohbetleri gibi konuların modern dünyaya ait ögeler olmasının sebebi, diğer insanlara duyduğumuz yoğun, hatta neredeyse takıntı derecesinde diyebileceğimiz bu ilginin aslında bireylerin ve grupların hayatta kalmasını sağlıyor olmasıdır. Öykülerle yakından ilgileniriz, çünkü beynimizin işleyişi, geçmiş ve gelecekle ilgili senaryolar arasında sürekli gidip gelmek şeklinde gerçekleşmektedir.

Yorumlar

Yorum Gönder

Fikirlerinizi paylaşırsanız sevinirim.

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tüm Zamanların En Güzel Kadını : Prenses Fevziye

Kavalalı Mehmet Ali Paşa soyundan, Mısır'ın ilk kralı Fuad'ın kızı; yine Mısır'ın son kralı Faruk'un kız kardeşiydi Prenses Fevziye.

Beyza Alkoç - 3391 Kilometre

Merhabalar Beyza Alkoç'un 3391 kilometre kitabını ilk çıktığı zaman görmüştüm ama açıkçası almakla almamak arasında kalmıştım. Kitap hediyeleşme etkinliği sayesinde okuma fırsatı bulduğum kitaba tek kelimeyle bayıldım. 

Poy Baharatı Nedir? Nerelerde Kullanılır?

  Merhabalar Baharat kullanmayı sever misiniz?

Smilodon (Kılıç Dişli Kaplan) Hakkında Bilinmeyenler

Herkese Merhaba  Bugün sizlere Smilodon'dan (Kılıç Dişli Kaplan) bahsedeceğim. 

Fatih Murat Arsal - Ödünç Aşk

Merhabalar Fatih Murat Arsal'ın kalemini sevdiğimi bilmeyen kalmadı sanırım.

Samed Behrengi - Bir Şeftali Bin Şeftali

Herkese merhaba Kısa zaman önce bitirdiğim bir kitap Bir Şeftali,Bin Şeftali. Bir gün annesinin dalında büyümekte olan bir şeftalinin hikayesi bu. Bu şeftali büyüyünce sahibi tarafından köye satılmaya götürülür.

Cahit Sıtkı Tarancı - Kırık Bir Aşk Hikayesi

Cahit Sıtkı Tarancı'nın meşhur bir şiiri var, " Abbas" adında.

Zeynep Sahra - Elmalı Turta

Merhabalar Zeynep Sahra'nın Ayçöreği hikayesi Elmalı Turta ile son sürat devam ediyor. Öncelikle yeniden belirtmek istiyorum bu kitap Ayçöreğinin devam kitabı. Yani öncelikle Ayçöreğini okumalısınız.

Borsada Short Pozisyon

 

Gabriel Garcia Marquez - Ağustosta Görüşürüz