Ana içeriğe atla

Tuncay Günaydın - Arjantin'in Geleceği Kitap Alıntısı

Bizim takımın çöküşü Halil Yusuf'un futbolu bırakmasıyla başladı. Halil Yusuf olmadan kim gol atacaktı? Hangi takım bizden korkardı? İkinci lige çıkma ümitlerimiz Halil Yusuf'un abisinin şehit olmasıyla birlikte yitip gitmişti. Herkesin efsane bir golcü olacak dediği Halil Yusuf bütün kederiyle birlikte köşesine çekildiğinde bizim takım yavaş yavaş kaybetmeye başlamıştı.
Aslında bütün bunları Halil Yusuf'un hikâyesini küt diye bitiren yazarın anlatması lazımdı. Lakin yazar gevşek çıkıp, hatta korktuğundan dolayı anlatmayınca, hikâyeyi anlatmak bana düştü. Şanlıspor'un kaptanı Rodrigo Ömer. 1 numaralı formanın sahibi. Bildiğin kaleci.
Halil Yusuf'un takımdan ayrılmasından sonra çok gol yedim. Attığımız her golün karşılığında iki tane gol yiyordum. Bir türlü olmuyordu. Topu ilerde tutamayan takım arkadaşlarım benden medet umuyorlardı. 
Birden yeteneklerimi kaybetmiştim. "Rodrigo Rodrigo" diye tezahürat yapan taraftar, artık Rodrigo'nun önüne arkasına iliştirdikleri kötü sıfatlarla küfürler ediyordu. Bir sene önce kupa kaldıran kaptan Rodrigo Ömer heder oluyordu. Heder olurken yaşı henüz yirmi birdi. Sezonun bitimine iki maç kala antrenmanda kolum kırıldı. Bir daha ne eldiven taktım ne de top tuttum. Liseyi açıktan bitirip hayatın orta yerinde kalakaldım. 
Halil Yusuf takıma katıldığında bilmez etmezdin onu. Sessiz sakin, attığı gollere göre utangaç biriydi. Böyle gol atan biri şımarık olur. 9 numaralı forvet Kadir attığı her golün dünyanın en değerli golü olduğunu sanırdı. Bu yüzden olsa gerek Halil Yusuf'u çok sevdim ben. Hâlâ severim bizim haytayı. 
Mutlaka gol atar diye rahat beklerdim kaleyi. Halil Yusuf'un kaptanıyım diye övündüm iki sezon boyunca.
Bütün bunlardan ziyade Halil Yusuf bana Rodrigo demeyen tek insandı. Bir kere duymadım ağzından. İsmimle hitap ederdi, çoğu zaman da kardeşim derdi. Sanırım daha ilk duyduğunda anlamıştı Rodrigo lakabından hiç hoşlanmadığımı. Ama naparsın, adama bir kulp takıyorlar ve o kulpun ucundan herkes tutuyor. 
Bana bu Rodrigo kulpunu takan öz ve öz babamdır. Ayyaş Ekrem. Nur içinde yatsın. Gerçi ayyaşken gitmiştir buradan. Nur mu nar mı nasip oldu bilinmez artık. 
Geçenlerde rüyamda gördüm rahmetliyi. On sene oluyor öleli. Ara sıra görürüm rüyamda. Her seferinde "İçkiyi bıraktım artık oğlum" diyor. İsabet olmuş be baba. Halen içsen tuhaf olurdu zaten. 
Babam vakti zamanında elde yok avuçta yok deyip bir arkadaşının vasıtasıyla kuru yük gemilerinden birine girmiş para kazanmak için. Ben henüz bir yaşındaymışım. Anam kız kardeşime hamileymiş. Bilemedin altı ay sürecek deyip deryalara açılmış. Akdeniz'i geçmişler birkaç ülkeye uğrayıp, sonra koskoca okyanusu yarıp Arjantin'e varmışlar.
Döndüğünde içki şişeleriyle birlikte dilinde Rodrigo'yu getirmiş Altı ayda içkiye alışılır mı? Alışılırmış. Ekrem olarak gitmiş, Ayyaş olarak geri dönmüş. Bana Rodrigo diye seslenmeye başlamış. "Rodrigo gibi çok büyük topçu olacak benim oğlum, şakır şakır goller atıp eşşek yüküyle paralar kazanacak." der dururmuş.
Zamanla Rodrigo demesine tepki vermeye başlamışım. Rodrigo deyince kahkahalar atmışım. Anamdır, atamdır alışmışlar onlar da. Çocuğun adı Ömer, lakin Rodrigo'ya tepki veren bir Ömer. Babam, uyuşmuş kafasıyla orada burada "Bizim oğlan Rodrigo gibi büyük golcü olacak." dermiş. Toplumda alışıyor işte böyle böyle. İlkokula başladığımda çoktan Rodrigo Ömer olmuştum.
İnsanın hayatında Rodrigo adında bir futbolcu olunca ister istemez topa ilgi duyuyor. Topa ilgi duymaya başladığım günlerde anam babamı terk etti. Medeni dilde söylersek boşandılar. Kadın dayanamadı Ayyaş Ekrem'e. Anam, kız kardeşim ve ben dedemin evine yerleştik. Rodrigo'yu Ayyaş Ekrem'in evinde bırakamadım maalesef. Bizimle birlikte taşındı. Hâlâ bizimle birlikte yaşıyor. 
Ayyaş Ekrem azıcık ayık kafasıyla beni gördüğünde "Oğlum, söz ver bana, çok büyük golcü olacaksın, Rodrigo gibi büyük golcü." derdi. "Tamam da" dedim bir gün, "Rodrigo kim?". Ayyaş Ekrem çok sır tutan bir adamdı sanırım. Zaten kolay kolay anlatmazdı aklında olanları. Konuşurdu ama boşa koysan konuştuklarım boş yine boş kalırdı. İsterdi ne dediyse inanılsın. Sözün gerisini merak etmek insan olana yakışmazdı ona göre. "Rodrigo, Arjantin'in en büyük golcüsü.” derdi çok üstelediğimde.
Büyüyünce ne olacaksın diye sorduklarında şöyle "Doktor olacağım, pilot olacağım.” diyemedim bu yüzden. Ne olacağım Ayyaş Ekrem'e göre belliydi. Anam çok kızdığında "ayyaşın dölü” diye döverdi ve ben ne olacağımı pek bilemezdim. Dersler iyi olsa bir şey olacağım diyebilirdim. Matematiği golleri sayacak kadar öğrenmiştim hiç değilse. Türkçe çok karışık bir mevzuydu. Hayat Bilgisi'nin içinde hayat yoktu. Rodrigo Ömerden hiçbir şey olmazdı.
Sonra dedemin okuduğu bir gazete ilişti gözüme. Arka sayfasında havada asılı kalmış bir kalecinin fotoğrafı vardı. Top parmaklarının ucunda duruyordu. Kaleci uçuyordu bildiğin. Adı Şumaher'di. Fotoğrafa hayran hayran baktım uzunca. Hayranlığım geçince "Tamam." dedim, "Ben kaleci olacağım." Ayyaş Ekrem yüzünden hiçbir zaman gol atmak istememiştim. Gol kurtarmak en güzeliydi. Hem, Ayyaş Ekrem’den cemil cümlemizin intikamını alabilirdim. Anamın gözünden akan yaşların hesabını, kaleci olarak sorabilirdim.       Kalecilik hayaliyle yanıp tutuşuyordum. Okuldan çıkar çıkmaz mahaldeki eğri büğrü toprak sahaya gidip kaleye geçiyordum. Evin avlusunda taştan kale yapıp, bir sağa bir sola atlıyordum boş yere. Dizlerim, dirseklerim yara bere içindeydi. Bazı günler adım atacak halim kalmazdı. Ayyaş Ekrem sarhoş kafayla evin önünden geçerken beni görüp röveşata çalıştığımı sanıp sevinirdi.
Beden Eğitimi öğretmeni uzuvlarımdaki yara bereyi görünce müdüre gitmişti. Müdür hızını alamayıp polis çağırdı. Polis işin içine girince ortalık karışmıştı iyicene. Şiddet mağduru olduğumu iddia ettiler. "Ben kaleci olacağım." diyordum artık. Devletin tüm görevlilerine söyledim bunu gururla. Polislere "Bunlar kaleci yaraları." dedim. Yaralar edine edine öğreniyor ve ikna ediyor insan. Takımın seçmelerine katıldım iki sene sonra. Hocanın ağzı açık kaldı. Topa atlamıyordum, saldırıyordum. Topu değil hayatın yağlı göbeğini yumrukluyordum.
Takımın gelecek kalecisi olacak ümidiyle sözleşme imzaladı annem benim adıma. "Oğlunuz büyük kaleci olacak." diyorlardı. İki seneye kalmaz ana takıma çıkar, diyorlardı. 
İki sene sonra ana takımın kalesine geçtim. Ben değil Rodrigo geçti aslında. Peşimi bir türlü bırakmayan Rodrigo. Toplara beraber uçuyorduk. Beraber degaj atıyorduk dünya denen yuvarlağa. Allah göstermesin gol bile yiyorduk yeri geldiğinde, kale direklerini tekmeliyorduk hıncımızdan. Namımız gitgide yayıldı böylece. Kalabalık Ömer diye tezahürat etmeyi beceremiyordu. Zaten Ömer tezahürata yakışmıyordu. Elin Rodrigo'su öyle mi ya. Nakarat gibi isim. 
En sonunda Ayyaş Ekrem bir maçımızı izliyordu. Tahta sıralı tribünün ucunda oturmuş Rodrigo Ömer'in kaleciliğine şahit oluyordu. Maç bittiğinde kapıda yüzünde dünyanın bütün ayyaşlığı ve acılarıyla beni bekliyordu. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tüm Zamanların En Güzel Kadını : Prenses Fevziye

Kavalalı Mehmet Ali Paşa soyundan, Mısır'ın ilk kralı Fuad'ın kızı; yine Mısır'ın son kralı Faruk'un kız kardeşiydi Prenses Fevziye.

Sait Faik Abasıyanık - Karlı Hava

Kul Plan Yaparken, Kader Gülermiş!... 1. Bölüm

 

22 Nisan 2024 Pazartesi Altın Fiyatları

 

Cahit Sıtkı Tarancı - Kırık Bir Aşk Hikayesi

Cahit Sıtkı Tarancı'nın meşhur bir şiiri var, " Abbas" adında.

Zeynep Sahra - Elmalı Turta

Merhabalar Zeynep Sahra'nın Ayçöreği hikayesi Elmalı Turta ile son sürat devam ediyor. Öncelikle yeniden belirtmek istiyorum bu kitap Ayçöreğinin devam kitabı. Yani öncelikle Ayçöreğini okumalısınız.

Yeni Bir Yıla Merhaba Derken....

 

Radyo Tiyatrosu - Kaplumbağa Sever misiniz?

 

Naime Özeren - 23 Nisan

Bir Yaprak Sarması Meselesi