Ana içeriğe atla

Oya Baydar - Sıcak Külleri Kaldı Kitap Alıntısı

Otobüs Ankara'ya yaklaştığında gece bastırıyordu. "Bu şehir geceleri güzeldir. Hele ilkbaharda, yaz başlarında iğde kokuları, günün sıcağını kovan akşam serinliği, iş paydosunun rehaveti ve mutluluğuyla Kavaklıdere'den Kızılay'a doğru salınan insanları, erik baharlarının tabağınıza, kadehinize düştüğü bahçeleri, avluları, ay ışığı altında parıldayan Kale, Çankaya'dan baktığınızda önünüzde uzanan ışık ışık yollar... Işıkların bittiği yerde denizin başladığını düşünürdüm. İçim genişler, mutlu olurdum."
Şehrin ışıkları kilometrelerce uzaktan seçiliyor, giderek yaklaşıyordu. Ankara'yı son görüşünden bu yana neredeyse on yıl geçtiğini hesapladı. Şehre nereden, hangi yoldan girdiklerini anlayamadı. Yeni bir yol yapmış olmalılar. Çantasındaki küçük konyak şişesinin dibinde son kalan birkaç yudumu da bitirdi. Kafasındaki uyuşukluk ve duman yoğunlaştı. Yeni otobüs terminalini hiç görmemişti. Şehrin hangi yönünde, hangi semtte olduğunu bile bilmiyordu. Günlerdir yanında sürüklediği lacivert bez valizinin bagajdan çıkarılmasını boş gözlerle ve bomboş bir kafayla izledi. Ne gitmesi gereken bir yer ne de yapması gereken bir iş vardı. Hiç olmadığım kadar özgürüm diye düşündü. Yol boyunca kurtulduğunu sandığı karanlık soğuk boşluk, acı ve korku veren sonsuz kuyu, içinde yeniden derinleşmeye başladı. Bir taksi çevirip aklında nasılsa kalmış bir otel adı verdi. Ankara'nın tenha bir zamanıydı. Meclis daha açılmamış, okullar başlamamış, memurlar tatilden dönmemiş, başkent tatil havasından henüz çıkmamıştı. Bakanlıklarda iş bağlamak, ihale takip etmek, hatırlı kişilerle görüşmek için gelenler henüz otelleri doldurmamışlardı. Rezervasyonu olup olmadığını sorduklarında, hemen orada aklına geliveren bir yalan uydurdu. Gazeteci olduğunu ve Fransız Büyükelçiliği'nin rezervasyon yaptırmış olması gerektiğini söyledi. Resepsiyondaki genç ve asık suratlı kız önündeki defteri karıştırırken kızın çabasının ve kendi bekleyişinin ne kadar anlamsız olduğunu düşündü. Neden düpedüz. 'Bana tek kişilik bir oda lütfen' demeyi beceremiyorum? Neden hep dolambaçlı, yalanlı, gizli olması gerekiyor hayatımın?" Resepsiyondaki genç kız, suratında aynı anlamsız ve donuk ifadeyle, adına bir rezervasyon notu bulunmadığını bildirdi. Herhalde bir yanlışlık olmuştu, ama sorun değildi, tek kişilik boş odaları vardı. Odanın cadde tarafına bakmamasını tercih ettiğini, uyuyabilmek için sessizliğe ihtiyacı olduğunu söyledi. Valizini alan çocuğun arkasından asansöre doğru yürürken hatırladı: "1971 sonunda -Galiba aralık ayıydı. Çok soğuk bir kıştı. Her yer, bütün şehir, bütün sokaklar buz tutmuştu.- tahliyeden sonra Ömer'le ilk kez bu otelde buluşmuştuk.”

Otobüs terminalinde, nereye gideceğini bilmeden bir taksiye atladığında aklına ilk gelen otel adının burası olması rastlantı değil, yürekle belleğin ortak oyunu, bilinçaltı denen kara deliğin ışık kaçağıydı demek. "Yirmi yıl sonra yine Ankara'da, aynı oteldeyim. Hayatının bir döneminde, ardındaki her şeyi geride bırakmak, yeniden başlamak umuduyla sığındığı bu şehri önceleri hiç sevmemiş, hep geçici bir durak gibi görmüştü. Devlet gücünün simgesi olan görkemli ama asık yüzlü, tehditkâr binaları; insan sıcaklığı taşımayan soğuk heykelleri, zoraki meydanları; tepeden tırnağa iktidarın renklerini giyinmiş insanlarıyla bu şehir, onun bir dönem kendi kendini mahkûm ettiği sürgünüydü." Şehirdeki gizli ışığı ne zaman keşfetmiştim? Ne zaman sevmeye başlamıştım Ankara'yı?"

Yıldırım Bölge'de, kışlanın ortasında kapatıldıkları kadınlar koğuşundaki ranzanın üstüne tüneyip demir parmaklıklı pencereden uzaktaki Kale'yi, hemen yanı başlarındaki ağaçlı geniş bahçeleri, bostanları, Çankaya sırtlarını seyrederken belki. Örselenmiş vücudu, tecavüze uğramış duyguları ve düşünceleriyle kıstırıldığı o kalabalık koğuşta güzelliklere ihtiyacı vardı. "Belki de ben kendi kafamda yarattım şehrin gizli güzelliklerini.'' Valizini taşıyan çocuk asansörde dördüncü katın düğmesine basınca biraz ferahladı. Neyse ki aynı oda değil! Ömer'le kaldıkları oda birinci kattaydı. Koridorun en sonunda, ilk bakışta fark edilmeyen bir ara kapıdan geçilerek girilen, sanki sonradan eklenmiş bir bölümdü.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tüm Zamanların En Güzel Kadını : Prenses Fevziye

Kavalalı Mehmet Ali Paşa soyundan, Mısır'ın ilk kralı Fuad'ın kızı; yine Mısır'ın son kralı Faruk'un kız kardeşiydi Prenses Fevziye.

Sait Faik Abasıyanık - Karlı Hava

Kul Plan Yaparken, Kader Gülermiş!... 1. Bölüm

 

22 Nisan 2024 Pazartesi Altın Fiyatları

 

Cahit Sıtkı Tarancı - Kırık Bir Aşk Hikayesi

Cahit Sıtkı Tarancı'nın meşhur bir şiiri var, " Abbas" adında.

Zeynep Sahra - Elmalı Turta

Merhabalar Zeynep Sahra'nın Ayçöreği hikayesi Elmalı Turta ile son sürat devam ediyor. Öncelikle yeniden belirtmek istiyorum bu kitap Ayçöreğinin devam kitabı. Yani öncelikle Ayçöreğini okumalısınız.

Radyo Tiyatrosu - Kaplumbağa Sever misiniz?

 

Naime Özeren - 23 Nisan

Megalodon Köpek Balığı Hakkında Bilinmeyenler

Herkese Merhabalar Bugün sizlere Megalodon hakkında bilgi vereceğim.

Bir Yaprak Sarması Meselesi