Ana içeriğe atla

Chloe Aridjis - Deniz Canavarları Kitap Alıntısı

Bu adaya hapsedildim, derdim, bu adada tutsağım. Oysa ne ben tutsaktım ne de burası bir adaydı. Gün boyu amaçlı bir başıboşlukla sahilde dolaşır durur, oyalanmak için bir şeyler arardım. Köpekler. Bir kulübe. İri kayalar. Çıplak turistler. Yarı çıplak turistler. Palmiyeler. Çardaklar. Aşı boyası rengi, adrenalin saçan kumlar. Havayı yakalamak istercesine yükselen dalgalar. Uzakta, direği güneşte parlayan bir tekne. Antik Yunanlıların doğal unsurların basitçe sıralanışından hikâyeler yarattığını, kayalar ve mağaraları anlamla donattığını söylemişti babam bir keresinde, fakat Zipolite denen o yerde mitlerin doğuşunu beklediğim falan yoktu. Zipolite. Bu adın “Ölüler Kumsalı” anlamına geldiği söyleniyordu ama nedeni tartışma konusuydu — güvenilmez akıntılarda hayatını yitiren ziyaretçiler yüzünden mi almıştı bu adı yoksa yerli Zapotekler ölülerini ta uzaklardan getirip bu kumlara gömdüğü için mi? Ölüler Kumsalı; kulağa atalardan kalma kadim bir ad gibi geliyor, hem korku hem saygı uyandırıyordu, rip akıntısına kapılıp can veren talihsizler hakkında anlatılanları dinledikten sonra suda asla boydan ileri gitmemeye karar vermiştim ben de. Zipolite’nin “Lugar de Caracoles”, yani salyangozlu yer anlamına geldiğini söyleyenler de vardı ve cazip bir düşünceydi bu, çünkü sarmallar uzay ve zamanın zarifçe düzenlenmiş halidir ve sahiller de doğa unsurları arasında bir sohbet, aralıksız bir gelgitten başka nedir? Gerçi en sevdiğim ve yalnızca tek bir kişiden duyduğum açıklamaya göre Zipolite, akbaba anlamına gelen zopilote sözcüğünün bozulmuş haliydi ve her gece gelip karanlık kanatlarıyla sahili saran bir akbaba dalgaların kıyıya vurduklarıyla beslenmekteydi. Gececil suretlerini hayal edebilirseniz güneşli yerlerle uzlaşmanız daha kolaydır. Alacakaranlık bastırınca yollandığım barın saz çatılı evreninde saatler geçirirdim; tabureler, masalar ve minyatür palmiyelerde dolu bar, Pasifik kıyısında büyükçe bir çardaktı. Yolcu ve yük indirmek, yakıt ikmali yapmak için buraya yanaşırdı tekneler; kokteyllere maksimum etki için şurup eklenirdi ve içerideki her şeyin elektrik mavisi içkiler kadar yapay olduğunu hayal ederdim; minyatür palmiyeler alacakaranlıkta yapay ağaçlara dönüşür, klorofil mücadeleye tutuşur, yeşilin yaşama gücü kaybolur, ahşap tabureler laminata dönüşürdü. Bazen sarkıt lambaların ışığı kısılır, müziğin sesi köklenir ve işareti alan sarhoşlarla yarı sarhoşlar masalara çıkıp dans etmeye başlardı. Sahil şeridi her yüze vurup bazılarını yok eder, bazılarını vurgulardı ve insanlığı yeterince hatırladığımı hissettiğim anlarda çevreme bakınıp sahildeki herkes gibi keyiflerince gelip giden köpekleri arardım. Çardağın kıyısında meraklı bir burun veya bir çift parlayan göz belirir, içerideki sahneyi inceler ve çoğunlukla ilgi çekici bir şey bulamayıp yeniden karanlığa çekilirdi. Çok geçmeden Zipolite’deki barın fabulistlerin toplanma yeri olduğu anlaşıldı, gece ilerledikçe herkes bir hikâye uydurmaya başlıyordu. Karikatür dudaklı, kısık gözlü ressam kız, sevgilisinin yatında kalp krizi geçirdiğini, karısı helikopterle doktor getireceği için adamın onu ilk limanda bırakmak zorunda kaldığını anlatmıştı. Uzun boylu bir Alman daha kendine hâkim bir tavırla herkese hitap ederek Alman Batıl İtikatlardan Korunma Cemiyeti, yani Deutsche Gesellschaft Schutz vor Aberglauben —cemiyetin adını okuyalım diye minik Almanca harflerle bir sigara sarma kâğıdının üzerine yazmıştı— temsilcisi olduğunu ve İtalya’daki görevinin ardından Meksika’ya gönderildiğini açıklamıştı. Adını kimsenin duymadığı Zacatecaslı bir aktris çok ünlü olduğunu, adının bir tiyatro salonuna, bir gezegene ve Venüs’de bir kratere verildiğini iddia etmişti.
Peki ya sen, demişti anlatılanları dikkatle dinlediğimi fark eden biri, seni hangi rüzgâr attı buraya? Kaçtığımı söylemiştim onlara, evden kaçtığımı.
Annenle baban çok mu eziyet ediyordu?
Hayır, hiç de değil...
...Biriyle birlikte kaçmıştım.
Peki neredeydi o biri?
Güzel soru.
Peki kimdi o biri?
Daha da güzel bir soru.
Gerçi hikâyenin tamamı değildi bu. Cüceler yüzünden de gelmiştim buraya. Şimdi ne kadar fantastik gelse de buraya Tomás adlı hemen hiç tanımadığım bir çocukla birlikte, Ukraynalı sirk cücelerini bulmaya gelmiştim.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tüm Zamanların En Güzel Kadını : Prenses Fevziye

Kavalalı Mehmet Ali Paşa soyundan, Mısır'ın ilk kralı Fuad'ın kızı; yine Mısır'ın son kralı Faruk'un kız kardeşiydi Prenses Fevziye.

Kul Plan Yaparken, Kader Gülermiş!... 1. Bölüm

 

22 Nisan 2024 Pazartesi Altın Fiyatları

 

Sait Faik Abasıyanık - Karlı Hava

Naime Özeren - 23 Nisan

Piyasalarda Bugün: 26 Nisan 2024

 

Megalodon Köpek Balığı Hakkında Bilinmeyenler

Herkese Merhabalar Bugün sizlere Megalodon hakkında bilgi vereceğim.

Bir Yaprak Sarması Meselesi

Monica Mccarty - İskoç Esareti

Merhabalar İskoç kitaplarını sevmeme neden olanlara selam olsun. Normalde okuyacağımı düşünmediğim İskoç kitaplarının şu anda hastası olmuş durumdayım. İskoç Esareti'de bu kitaplardan birisi.

Radyo Tiyatrosu - Kaplumbağa Sever misiniz?