Ana içeriğe atla

Joseph Conrad - Lagün Kitap Alıntısı

Gecenin içinden hazin bir mırıltı yükseldi; sanki etraftaki ormanların o muazzam ıssızlığı, engin ve mağrur kayıtsızlıklarının ardında yatan bilgeliği Beyaz Adam'ın kulağına fısıldıyormuş gibi dokunaklı ve ürkütücü bir mırıltı. Duraksayan, anlaşılması güç sesler etrafını kuşatan havada süzülüyor, yavaşça şekillenip sözcüklere dönüşüyor ve en nihayet yumuşak ve tekdüze cümleler halinde usulca mırıldanıyordu. Beyaz Adam, uykusundan uyanmış gibi kıpırdandı ve oturuşunu biraz değiştirdi. Başı öne eğik, yıldızların altında, belli belirsiz bir gölge gibi hareketsiz oturan Arsat ise alçak bir sesle adeta sayıklar gibi konuşuyordu. 
“...Dertlerimizin yükünü bir dosttan başka kiminle paylaşabiliriz ki? İnsan savaştan ve aşktan söz etmelidir. Sen, Tuan, savaşın ne olduğunu biliyorsun ve tehlikeli zamanlarda diğer adamlar canlarını kurtarmaya bakarken, benim ölümün üzerine gittiğimi gördün! Yazılan bir şey kaybolabilir; bir yalanı yazabilirsin; ama gözün gördüğü gerçektir ve zihinde kalır!”
"Hatırlıyorum,” dedi Beyaz Adam usulca. Arsat kederli ama soğukkanlı bir havada sürdürdü konuşmasını.
"O yüzden sana aşktan bahsedeceğim. Gece vakti konuşacağım. Hem gece hem de aşk bitip gitmeden konuşacağım — ve günün gözü hüzünlerime ve utancıma; kararmış suratıma; yanan yüreğime yukardan bakacak.”
Kısa ve belli belirsiz bir iç çekiş, neredeyse fark edilmeyecek kadar anlık bir duraksama emaresiydi ve ardından gerek bir kıpırtı gerek bir mimik gerekse el kol hareketi olmadan sözcükler döküldü Arsat'ın ağzından.
“Sıkıntılı günler ve savaş dönemi sona erince ve sen, biz adalı erkeklerin anlayamadığı bir şekilde kendi arzularının peşine takılıp benim ülkemden gidince, ben ve erkek kardeşim evvelce olduğu gibi hükümdarın kılıçdarlığı görevini üstlendik. Biliyorsun, bizler yönetici bir sülaleden gelen adamlardık ve gücün simgesini sağ omzumuzda taşımaya herkesten daha fazla layıktık. Ve refah dönemlerinde, Efendi Dendrig, bize iltimas etti; tıpkı kederli dönemlerde bizim ona cesurca sadakat gösterdiğimiz gibi. Barış zamanıydı. Geyik avına çıkılan ve horoz dövüşleri yapılan, karınları tok ve silahları paslanmış adamların havadan sudan sohbetlere girdiği ve budalaca ağız dalaşına tutuşup birbirleriyle didiştiği günlerdi. Ekiciler, yeni sürgün veren pirinç filizlerinin korkusuzca büyümelerini izliyor ve gelip giden tacirler, buradan zayıf ayrılıp barış nehrine semirmiş halde dönüyorlardı. Beraberlerinde haber de getiriyorlardı. Anlattıkları hikâyelerde yalanlarla gerçekler birbirine karışmıştı ve kimse ne zaman sevinip ne zaman üzüleceğini bilemiyordu. Seninle ilgili haberler de duyuyorduk. Seni burada ya da şurada gördüklerinden bahsediyorlardı. Ve ben bunları duyduğumda mutlu oluyordum; zira birlikte geçen renkli ve coşkulu zamanları ve seni hep hatırladım Tuan; ta ki orada, evin içinde ölmekte olan o insandan başkasını görmeyen gözlerimin, artık geçmişteki hiçbir şeyi hatırlamayacağı bir zaman gelene kadar,”
Arsat hararetle, "Ey Mara Bahia! Ey Felaket!” diye fısıldayarak feryat etmek için bir an duraksadı ve sonra biraz daha yüksek sesle sürdürdü konuşmasını:
"Bir erkek kardeşten daha kötü bir düşman ve daha iyi bir dost yoktur Tuan; zira bir kardeş diğerini tanır ve kusursuz bilgi, iyilik ya da kötülüğün gücüdür. Kardeşimi seviyordum. Ona gidip gözümün bir yüzden başkasını görmediğini, kulağımın bir sesten başkasını işitmediğini söyledim. Bana dedi ki: 'Yüreğini aç. Böylece o kadın içinde ne olduğunu görebilir ve bekleyebilir. Sabır er demdin Mr. Midah ölebilir ya da hükümdarımız üzerindeki kadın korkusunu atabilir!' .. Bekledim! Yüzü peçeli kadını ve hükümdarımızın onun kurnazlığı ve öfkesi karşısındaki korkusunu hatırlıyor musun Tuan? Ve o kadm, Diamelen'i kendine hizmetçi olarak seçtiyse ben ne yapabilirdim ki? Ama kaçamak bakışlarla ve sözlerle yüreğimin açlığını besledim. Gündüzleri, hamama giden yolda aylak aylak dolaşıp oyalandım ve güneş ormanın arkasına doğru alçalınca, kadınların avlusunu çeviren yasemin ağaçlı çitlere sokuldum. Birbirimizi görmeden, çiçeklerin kokuları, yaprakların örtüleri, dudaklarımızın önünde hareketsiz duran uzun ot ve yaprakların arasından konuştuk; o kadar ihtiyatlıydık ve büyük arzu ve özlemimizin mırıltıları o kadar cılızdı ki. Zaman hızla akıp geçti... kadınlar aralarında fısıldaşıyorlardı —ve düşmanlarımız bizi izliyordu— kardeşim hüzünlüydü, aklımdan öldürme ve vahşice ölüme dair düşünceler geçiyordu... Siz Beyazlar gibi bizler de istediğini alan insanlarız. İnsanın sadakat ve saygıyı göz ardı etmesi gereken zamanlar vardır. Güç ve otorite hükümdarlara verilmiştir; fakat aşk, güç ve cesaret bütün erkeklere hastır. Kardeşim bana dedi ki: 'O kadım onların arasından alacaksın. Biz ikimiz tek bir yumruk gibiyiz.' Ben de, 'Tez vakitte olsun bu iş zira onun üzerine ışımayan güneş beni ısıtmıyor,' diye cevap verdim. Hükümdar ve tüm önemli şahsiyetler meşale ışığında balık avlamak için nehrin ağzına gittiklerinde bizim de harekete geçme zamanımız gelmişti. Yüzlerce kayık vardı ve nehirle ormanların arasındaki beyaz kumların üzerine racaların aileleri için yapraklardan evler yapıldı. Yemek pişirmek için yakılan ateşler akşam vakti mavi sis gibi görünüyor ve neşeli sesler o sisin içinde çınlıyordu. Onlar suyu çalkalayıp balıkları yüzeye çıkarmak için kayıkları hazırlayadursunlar, kardeşim yanıma gelip, 'Bu gece!' dedi. Silahlarıma baktım, zamanı gelince bizim kayığımız da meşaleleri taşıyan teknelerden oluşan grubun içinde yerini aldı. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tüm Zamanların En Güzel Kadını : Prenses Fevziye

Kavalalı Mehmet Ali Paşa soyundan, Mısır'ın ilk kralı Fuad'ın kızı; yine Mısır'ın son kralı Faruk'un kız kardeşiydi Prenses Fevziye.

Kul Plan Yaparken, Kader Gülermiş!... 1. Bölüm

 

22 Nisan 2024 Pazartesi Altın Fiyatları

 

Sait Faik Abasıyanık - Karlı Hava

Naime Özeren - 23 Nisan

Piyasalarda Bugün: 26 Nisan 2024

 

Radyo Tiyatrosu - Kaplumbağa Sever misiniz?

 

Megalodon Köpek Balığı Hakkında Bilinmeyenler

Herkese Merhabalar Bugün sizlere Megalodon hakkında bilgi vereceğim.

Bedelli Sermaye Artırımı Nedir?

 

Bir Yaprak Sarması Meselesi