Ana içeriğe atla

Miguel de Unamuno - Aşkın Hücumu Kitap Alıntısı

VAKİT NASIL GEÇİYOR
Vaktin, böyle çabuk geçmesi, senelerin, ebedî geçmiş içinde pek hızlı kaybolup silinmesi; felsefe ve şiirde en sık rastlanan beylik bir konudur. Tıpkı biz hepimizin her sene, mevsimi gelmişse günlerin uzamaya ve eğer altı ay geçmiş de zıddı mevsime girmişsek kısalmaya yüz tuttuğunu -ah, ne şaşılacak şey!- keşfedişimiz gibi; bütün insanlar, senenin birinde ihtiyarlamaya başladıklarını fark ederler. Vaktin, ne tutulur, ne durdurulur, geçip gittiği ve bu akışı sırasında her şeye biçim verdiği, biçim değiştirttiği meselesi; yılın her günü için bir düşünmedir, ama sanki biz insanlar, eski yılın son ve yeni yılın ilk gününü yahut olaylardaki akışın şöylece alıp geliverdiği rasgele bir günü bu işe ayırmışa benzeriz. Fakat vakit, nasıl gelirse öyle gider, yani farkına varılmadan. Peki, bitsin şu mektep bilgiçlikleri. Biz, iki, sekiz yahut yirmi yıl önceki biz miyiz?
Şimdi gelelim hikâyemize.

Juan ve Juana, kendilerine anlaşmak, yahut daha doğrusu, birine öteki gibi olmak imkânını veren uzun bir nişanlılık devresinden sonra evlendiler. Anlaşmak hele şurada dursun, çünkü sekiz gün geçmiş de hâlâ birbirini anlamamış iki nişanlı, sekiz yıl sonra da anlamaz. Zaman onların gözleri üzerine, biri ötekinin kusurunu görmesin; yahut daha iyisi, bu kusurlar, biri ötekine hayran gözlerde faziletler gibi görünsün diye, bir örtü örtmekle kalır -kalın bir ihtiras örtüsü-.
Juan ve Juana, uzun süren bir nişanlılık devresinden sonra evlendiler ve evlenmeleri, nişanlılığının bir devamı oldu. İhtirasları, balaylarının ilk çalkanışları içinde, buhur gibi yanıyordu ve ellerinde ihtirasın külü ve ihtirastan çok çok değerli olan şey kaldı: Karı kocalığın temeli şefkat. 

İsa’nın dediği gibi, karıkocanın yekvücut olması için bir zaman geçmelidir. Fakat karıkoca, şefkatlerinin taç giyme ânına ulaştıktan sonra, koca kendiliğinden tutuşup yanıyor bile olsa, kadının eti, erkeğin etini tutuşturmaz. Ve sonra, kadının eti kesilse, erkek; kendi eti kesiliyor acısını duyar. Ve evliliğin yüksek noktasına gelince bu, iki kişinin tamamen birbirleri içinde ömür sürmeleri ve bir tek hayatı birlikte yaşamalarıdır. 

Hatta aşk, sadece aşk, nihayet sanki ortadan silinir. İnsanın, karısına olan aşkı, insanın kendine duyduğu bir aşk haline geçer ve bu ne emir tanır ne nizam. Çünkü madem, “Yakınlarını, kendini sevdiğin gibi sev,” denmiştir, öyle ise herkesin, emirsiz, nizamsız kendi kendini sevmesi de beklenebilir. 

Juan ve Juana, karı kocalıklarında bu büyük samimiyete çabuk ulaştılar. Uzun süren nişanlılık devresi, onları buna hazırlamıştı. Ve zaman zaman şefkatin sıcaklığı arasında kızgınlığın, sevdanın alevleri yalazlanıyordu.
Ve böyle günler geçti.

Ve günler, gebelik alametleri görünmeden geçtiği için Juan gizli gizli tedirgin oldu ve sıkıldı. Adam yerine koymadığı adamlardan da mı aşağı düşmeliydi? Ve Juan’ın bu görüşüne şaşmamalısınız; çünkü semitik kanın dolaştığı o memlekette erkeklik hakkında çok materyalist bir kavrayış hüküm sürüyordu. Ve gizli gizli, biri ötekine söylemeden, Juan ve Juana, evlilik ümitlerinin asıntıda kalmasının sebebini biri ötekinde görüyormuşçasına karşılıklı kuşkuya düştüler. 

Nihayet günün birinde Juana, Juan’ın kulağına bir şeyler fısıldadı -yapayalnızdılar ama bu gibi işlerde gizli kapaklı davranılır- ve bunun üzerine Juan’la Juana’sını birleştiren kucaklaşma; o vakte kadarki bütün sarmaş dolaşların en candanı ve en hararetlisi oldu. Evliliğin zaferi, nihayet en üstün etsel gerçekleşmesini bulana kadar devam etti ve yeni bir hayat başladı.

Ve ilk oğlan doğdu, yeni haber, mucize. Aslı kadından gelen bir şeyin yaşayabileceği Juan için adeta imkânsız görünüyor ve çok zaman geceleyin eve geldiği vakitler, nefes aldığını işitmek için, beşikte uyuyan çocuğa kulağını yanaştırıyordu. Ve açık bir kitap önünde uzun saatler geçiriyor ve Juanito’ya meme veren karısına bakıyordu.

Yıllar geçti ve ikinci çocuk doğdu -bir kızdı Juanita adını taktılar ve annesi Juana, doğururken, tıpkı ilk çocukta olduğu gibi acıdan titrediği halde, babası Juan’a bu iş artık öyle garip gelmedi.

Ve tekrar seneler geçti, bir başka çocuk doğdu ve sonra yeniden bir başka ve sonra bir tane daha. Juan ve Juana üzerinde çocuklar bereketleniyor, Juan şimdi sade birincisinin doğumunu biliyor; ötekilere gelince, dünya ışığını gördükleri ayı bile hatırlamıyordu. Juana, anneleri ise onları, çektiği acılara göre sayıyor ve günleri hiç unutmuyordu. Günler biz yaslı ve bedbaht günleri, sevinçli ve mesut günlerden daha iyi hafızamızda tutarız. Önümüzdeki hudut taşları, sevinçler değil yaslardır. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tüm Zamanların En Güzel Kadını : Prenses Fevziye

Kavalalı Mehmet Ali Paşa soyundan, Mısır'ın ilk kralı Fuad'ın kızı; yine Mısır'ın son kralı Faruk'un kız kardeşiydi Prenses Fevziye.

Kul Plan Yaparken, Kader Gülermiş!... 1. Bölüm

 

22 Nisan 2024 Pazartesi Altın Fiyatları

 

Sait Faik Abasıyanık - Karlı Hava

Naime Özeren - 23 Nisan

Piyasalarda Bugün: 26 Nisan 2024

 

Megalodon Köpek Balığı Hakkında Bilinmeyenler

Herkese Merhabalar Bugün sizlere Megalodon hakkında bilgi vereceğim.

Bir Yaprak Sarması Meselesi

Monica Mccarty - İskoç Esareti

Merhabalar İskoç kitaplarını sevmeme neden olanlara selam olsun. Normalde okuyacağımı düşünmediğim İskoç kitaplarının şu anda hastası olmuş durumdayım. İskoç Esareti'de bu kitaplardan birisi.

Radyo Tiyatrosu - Kaplumbağa Sever misiniz?