Merhabalar
Yazı doya doya yaşadığımız şu günlerde yine çok güzel yazar röportajlarıyla sizlerleyim.
Bu haftaki konuğum Sevgili Esra Uzun. Kendisiyle gerçekleştirdiğimiz keyifli bir röportajımız var yine bu hafta. Güzel zaman geçirmeniz dileğiyle. Mutlu, huzurlu ve sağlıklı bir hafta sizlerle olsun.
Hoşçakalın.
Esra Hanım öncelikle bloğuma hoş geldiniz. Bu güzel röportaj için şimdiden teşekkür ederim. Dilersiniz sorularımıza geçelim.
*
Kısaca kendinizden bahseder misiniz?
Merhabalar, hoş buldum. 1983 İstanbul doğumluyum. On yılık evli altı buçuk
yaşında biri kız diğeri erkek ikiz annesiyim. Eskişehir Anadolu İlahiyat Fakültesi, Kocaeli Belediye Konservatuarı ney bölümü mezunuyum. İkizlerim olana
kadar Halk Eğitim Merkezleri ve özel kurslarda ney öğretmenliği yaptım. Çocuklarım
doğunca ara verdim.
*
Yazmaya ne zaman başladınız?
Kendimi
bildim bileli yazmayı, duygularını yazarak ifade etmeyi seven bir çocuk ve
birey oldum. İlkokulda fabl yazardım örneğin. Yaşım ilerledikçe değişim
gösterdi yazılarım. Deneme, makale, kapsamlı kurgular…
*
Kitap ya da genel olarak yazma konusunu nasıl seçiyorsunuz? Etkileşim var mı?
Yoksa tamamen tesadüf mü? Yani kurguyu önceden mi belirlersiniz?
Yoksa bütün olay örgüsü siz yazdıkça mı gelişir?
Etkileşim derken; kendimden, kendi hayatımdan yazmam.
Aksine karakterler benden çok uzaktır. Hatta kimi zaman onların hobilerini
benim hoşlanmadığım şeylerden yaparım tamamen bağımsızlaşmak adına. Ama şöyle
bir şey var; insanlarla iletişim içerisinde olmayı çok severim. Birisinden dinlediğim
küçük bir yaşanmışlık hemen şekillenir aklımda. Bazen de yolda gördüğüm bir insanın
hali tavrı; bir karakterin oluşmasına zemin hazırlar. Örneğin; bir keresinde çocukları
parka götürdüğümde gördüğüm kadın motor sürücüsünden romantik komedi, kitapçıdan
kitap alırken; oraya gelen bir genç kızın satıcıya sipariş verdiği kitabı sorması
üzerine 70’lerde geçen dönem kurgusu yazdım. Etrafımdaki gerçekliklerden
beslenirim. Bu yüzden kendimi hikâye kovalayıcısı diye tanımlarım. “Yazdıkça
özgürleştiğine inanan bir garip hikâye kovalayıcısı…” Benim değil, kurgunun
beni gelip bulduğunu düşünürüm kimi zaman. Belki de bu yüzden bir kalıbım yok
kurguda. İçime sinmesi ve hikâyenin içine girip karakterlerini benimsemem
yeterli. Sonrasında giriş gelişme sonuç olarak zihnimde ayarlar bir özet
çıkartır ve yazmaya başlarım. Kurgunun keskin hatları hiçbir zaman değişmez.
Birisi ölecekse ölecektir. Sonu mutsuz sonsa mutsuz sondur, yazdıkça karaktere
kıyamamazlık yapmam. Ama yazdıkça bazen karakterler öylesine gerçekmiş gibi
oturur ki; önceden hayalimde tasarladığım sahnede minik oynamalar olur. Hikâyede
geçecek herhangi bir olayın 3 bölüm sürmesini planladım diyelim bu kelimelere
dönüşürken karakterlerin yönlendirmesiyle 4 bölüme kadar uzayabilirken 2 bölümü
de geçmediği olabiliyor. Tıpkı kader gibi aslında! Giriş, gelişme ve sonuç
belli ama minik detayları karakterlere çizmiş olduğum mizaçları belirliyor.
*
Kimsenin okumayacağını bilseniz bile yazmaya devam eder miydiniz?
Kimselerin okumadığı zamanlarda da yazdım. Yazmak bir
tutku benim için. Bi’ çeşit özgürleşme. İleride ne olur bilmiyorum ama bu yazma
hissi hiç bırakmasın beni.
*
İlk kitabınızı çıkarmaya nasıl ve ne zaman karar verdiniz?
Benim çocukluk hayalimdi yazar olmak. Ama hayatta
bazen şartlar farklı seçimlere yönlendiriyor bizleri. Benim için de öyle oldu.
Farklı bölüm okusam da yazmayı bırakmadım. Balbadem’den önce defter arasında
kalan onlarca kurgum oldu. Sevdiğim kurgulardan bi’ cesaret yayınevlerine mail atmaya
başladım. Geri dönüşleri olmayan birkaç yıl çabayla geçti. Sonra bir gün Balbadem
serisini yazdım. Bitirdiğimde kurgusuna güvenip gerçekten bir şeyler olacağına
inandım. İçimde bir yerlerde bu sefer olacak hissiyle yayınevime mail attım.
Olumlu geri dönüş olduğunda; her ne kadar içimde bir yerlerde hayalime inansam
da şaşkındım gerçekleşecek olmasına. Şükür ki şu an kurgum artık sayfa kokusuna
bulaşmış olarak ellerimin arasında.
*
İnsanların çoğu “hayatımı yazsam roman olur” der. Sizce herkes kitap yazabilir
mi? Yazmak bir yetenek midir?
Bence bir dürtüdür yazma, içten gelen bir hissiyat.
Ama yazmak eylemi için şunu diyebilirim; yazdıkça gelişen, geliştikçe kendini
bulan bir yetenek.
*
Yazma ritüelinizden bahseder misiniz? Mesela hangi ortamda, hangi
metaryallerle, hangi müzikle ve nasıl bir coğrafya da yazmayı tercih edersiniz?
Ben gece yazmayı çok seviyorum. El ayak
çekilip herkes uyuduğunda çayım veya kahvem elimde, eğer araştırma yaparak
yazmam gereken bir şey ise notlarım da yanı başımdadır. Fonda kısık bir şekilde
süren müziğim eşlik eder karakterlerimle bana. Genelde kurguyla bağlantılı
şeyler dinlerim. Tasavvuf yazarken enstrümantal veya ney taksimleri, aksiyon, romantik
komedi de hızlı ve eğlenceli şeyler gibi.
*
Yazmak isteyen ancak nasıl yazmaya başlaması gerektiğini bilmeyenler için
tavsiyeleriniz var mı?
Gerçekten yazmak isteyen kişi eline
kâğıt kalemi aldığı anda bir şekilde duygularına uygun kılıftaki kelimeleri
bulup düşürür oracığa diye düşünüyorum. Benim babam şiir yazardı. Çocuktum ve
ister istemez etkilenirdim. Sonraları ben de denedim şiir yazmayı; ama belli
bir zaman sonra değişim gösterdi yazdıklarım. Şiirin bana çok ama çok uzak
olduğunu fark ettim. Hislerim, anlatacaklarım, vereceğim mesajlar maksimum on mısraya
yetmeyecek gibiydi. Melankoli duygularım yoğun olduğunda deneme yazarım bol
bol. Ruhumun dinç olduğu vakitlerde de kurgularımı. Demem o ki; bir kişi ne
yazsam acaba demeye kalmadan o an kendini yakın hissettiği kalıbı; bu kimi
zaman bir dörtlük, kimi zaman deneme veya hikâye olarak kelimelere dökmeye
başlar. Eğer öykü de kendini rahat hissetmeye başlarsa bu zaten süreklilik
kazanır. Yazdıkça cümleleri ve kelimeleri demini bulur.
*
Bir gün kurgu olmayan bir şey yazmayı düşünüyor musunuz?
Bir dönem internet yayını yapan dergilere makale
yazarlığı yaptım. Birkaç siteye de içerik yazarlığı. Sanırım genel olarak konu
ne olursa olsun yazmayı seviyorum.
*
Bir yazar olarak okuduğunuz ve beğendiğiniz yazarlar kimler?
Aslında çok var ama benim kütüphanemde neredeyse
külliyatları bulunan yazarları sayacak olursam; öncelikle Peyami Safa. Çok
sevdiğim bir kalem. Orta bir’e giderken babam doğum günümde almıştı Bir
Akşam’dı kitabını. İlk o zaman tanıştım kalemiyle. Reşat Nuri Güntekin, Sait
Faik Abasıyanık, Sabahattin Ali, Mustafa Kutlu, Hasan Ali Toptaş, Şule Yüksel
Şenler, İskender Pala, Ahmet Ümit. Yabancı yazarlardan Stefan Zweig, Paul
Auster, Irvin D. Yalom ve Ursula K le Guin.
*
En son hangi kitabı okudunuz?
En son iki hafta önce Mustafa Kutlu’nun Mavi Kuş
kitabını okumuştum. Şu an ise kalemi ile ilk kez tanıştığım Serkan
Karaismailoğlu’nun Pia Mater’ini okuyorum.
*
Yayımlanan tek kitabınız var ve çiçeği burnunda. Hayırlı ve bol okurlu olsun
inşallah. Yine de yakında yeni kitap veya yeni projeler var mı?
Âmin teşekkür ederim güzel dilekleriniz için. Kitabım
Araf seridir. Balbadem Serisi’nin ilk kitabıydı. Şimdi sırada kısmetse serinin
ikinci kitabı Berceste var. Öte yandan, kitaplaşmasını istediğim kurgularım ve
yazmak üzere henüz taslağını ve özetini oluşturduğum bir kurgum var.
*
Asıl mesleğiniz nedir?
Ney eğitmeniyim.
*
Yazmak sizin için hayat boyu sürecek serüven mi? Yoksa yazmayı bırakmayı
düşündüğünüz bir zaman var mı?
Şu an bitmeyecek bir tutku ve ölümle nihayet bulacak
bir serüvenmiş gibi geliyor. İnşallah hep de devam eder ve bu yanım hep
beslenir.
*
Günümüzde gençlerin sosyal medya sitelerinde çok zaman geçirmesini nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Sosyal medya öyle bir şey ki; değil gençler hepimizin
hayatına habis ur gibi sızıp kök salmış durumda. Ne yazık ki; çoğu zaman
yaşadığımız anın kaçmasına sebep oluyor. Örneğin bir konserde müziğin tadını
çıkarmak yerine paylaşma telaşında insanlar.
*
Günümüz gençliğine üç tavsiye verecek olsaydınız bunlar ne olurdu?
*Yaşadığın anın kıymetini bil!
*Büyüklerden gelen öğütleri yabana atma!
*Gelişime, değişime ve eleştiriye açık
ol!
*
Kitaplarınızda yayımlandıktan sonra şunu yazsaydım ya da şunu yazmasaydım dediğiniz
oldu mu?
Kurguyla alakalı büyük şeyler olmadı. Ama yine de
gözümü tırmalayan yerler için notlar alıyorum Allah nasip ederse diğer basımlarda
düzenlenmek üzere.
*
Yazmadığınız zaman ne yaparsınız?
Günlük hayat meşgalesindeyim. Zaten zamanımın birçoğu
çocuklarımla geçiyor. Yazmayı sevsem de onların vaktinden çalmamaya itina
ediyorum. Bunlar dışında kitap okurum, bana bir şeyler katacağını düşündüğüm
yapımları izlemeye çalışırım.
*
Kitap fuarlarıyla ilgili düşünceleriniz nelerdir?
Birçok eserin, yazarların, yayınevlerinin
bir araya geldiği büyülü alan. Kitap alışverişimin hepsini online sitelerden
yapsam da kapaklara ve sayfalara dokunarak satın almak çok başka. Birçok ilde,
çoğu zaman yılda bir kez gerçekleşen kitap fuarlarında; fiyatlar, online sitelerle
eş değer olursa şayet okumaya teşvik amacına daha fazla hizmet edeceğini
düşünüyorum.
*
Hayatınız boyunca yaşadığınız pişmanlık var mı?
Her insanoğlu gibi ufak tefek şeyler, “keşke böyle
yapmasaydım” dediklerim oldu ancak dile getirecek unutamadığım ben de iz
bırakan bir olay hatırlamıyorum çok şükür.
*
En büyük korkunuz nedir?
Hafızamı kaybetmek! 5 Yıl önce lokal anesteziyle
gerçekleşen ameliyatımın bitiminde, sedyeden kaldırılmak üzereyken bayıldım ve
sağlık ekibinin ciddi uğraşları sonrasında ayılmışım. Gözlerimi açtığım andan
itibaren bir dakika süren o zaman diliminde sıfır hafızaya sahiptim. Sanki her
şey uçup gitmişti zihnimden. İsmim, kimliğim, neden o ameliyat masasında
olduğum hakkında hiçbir fikrim yoktu. O an yüreğimde yaşadığım his tarifsizdi. Bu
olaydan sonra sanırım en büyük korkum oldu, hafızamı kaybetmek.
*
Aşk sizce nedir? İlk görüşte aşk var mıdır?
Aşk… Efsanevi aşklara inanırım ben. Leyla ile Mecnun,
Ferhat ile Şirin, Romeo ve Juliet’in yaşadığı gibi bir aşk. Bu örneklere göre; aşk bence kavuşamamak
demektir. Zira aşkı aşk yapan şey işte tam da bu! Aşk; oldukça mistik bir olay.
Bile bile lades denecek kadar delilik, kor gibi yakıp kül eden alevdir. Zihni
zehir gibi işleyen insanı ebleh bırakacak kadar tehlikelidir… Ancak
bulunduğumuz zaman diliminde ki aşka inanmıyorum ne yazık ki. Zira artık her
şey maddesel, bugün ölüp bitiliyor yarın o muhteşem aşk yok. Aşk diye tabir
ettikleri şey sadece surette kalıvermiş. Bu yüzden ben; tüm zaman dilimlerine
hitap eden koşulsuz sevgiye inanırım. Sevgi, bakidir ve içinde her zaman
merhameti barındırıp, fedakârlığı doğurur. İlk görüşte; etkilenme, hoşlanma,
beğenme elbette vardır ama ilk görüşte aşk var mıdır bilemiyorum. Eğer varsa;
muhatabını seçtiği tarafların kalplerinde ilelebet kalıp sonsuza kadar sürmesini
diliyorum.
*
Okurlarınızla aranızda nasıl bir bağ var?
Çok özel bir bağ olduğunu düşünüyorum. Birbirimizi
görmeden kelimelerin büyüsüyle kurulan naif bir iletişim, kitabım çıkana kadar
olan süreçte hayallerimin gerçekleşmesi adına ettikleri duaları içten içte
hissedip yanımda olduğuna inandığım mistik bir köprü var.
*
Ulaşamadığınız biri ile sohbet etme şansınız olsaydı bu kim olurdu? Neden?
Ulaşamadığım biri var. Okumayı sevdiren ilkokul
öğretmenim Nuran Hocam. Yazdığım fabları, şiirleri panoya asıp, beni
destekleyerek motive eder “yazarlık sana eminim çok yakışır, tatlı kızım”
derdi. Onunla karşılaşıp saatlerce sohbet etmek önerilerini ve düşüncelerini
almak isterdim.
*
Hayatta en çok kıymet verdiğiniz kişi?
Çocuklarım.
*
Son olarak eklemek istedikleriniz var mı ya da okurlarınıza mesajınız var mı?
Öncelikle bu güzel sohbet ve özel
sorular için size, sonrasında vakit ayırıp okuyan okur sever arkadaşlarıma
teşekkür ederim. Gözleriniz dert görmesin. Mesajım ise sevgili Peyami Safa’nın
sevdiğim dizeleri olsun. “Biraz gül, yahu! Vallahi değmez bu dünya.”
Sevgi ve gülümsemeyle kalın…
Esra
Hanım keyifli bir sohbet oldu. Umarım ilerleyen zamanlarda sizi yine bloğumda
konuk edebilirim. Zaman ayırıp röportaj yaptığınız için tekrar
teşekkür ederim. Yolunuz açık, okurunuz bol olsun.
Sayende böyle yazarlarımızı tanımak çok güzel oluyor. Teşekkür ederizz. :)
YanıtlaSilBirpembesever;
SilRica ederiz:)
Araf merak ettiğim kitaplardandı. Yazarını tanımak iyi oldu, emeğin için teşekkür ederim :)
YanıtlaSillovehouse;
SilRica ederiz:)
ESRA UZUN RÖPORTAJINI ÇOK BEĞENDİM. TEŞEKKÜRLER.
YanıtlaSilEğitim Pınarı;
SilRica ederiz:)
Keyifli bir okuma oldu... teşekkürler..
YanıtlaSilEmine Öztürk;
SilRica ederiz:)