Merhabalar
Pazartesi günlerini çok seviyorum.
Her hafta yeni bir yazar, yeni bir hayat tanımamıza neden oluyor. Bu haftaki konuğum Sayın Ertuğrul Erdoğan. Bu güzel röportajla sizleri başbaşa bırakıyor ve keyifli okumalar diliyorum.
Ertuğrul Bey öncelikle bloğuma hoşgeldiniz.
Bu güzel röportaj için şimdiden teşekkür ederim. Dilersiniz sorularımıza
geçelim.
* Kısaca kendinizden bahseder misiniz?
1958 yılında Ankara’da doğdum. 1968-1980 yılları
arasında kendi Doğan Yayınevi ve matbaamızda çalıştım. Daha sonra Ordu şehrinde
1982-83 yıllarında mahalli ve genel basında gazetecilik yaptım. Kayıp yıllarım
dediğim PTT’de idareci olarak görev aldım ve oradan emekli oldum. Çeşitli
dergi, gazete ve kitaplarda öykülerim yayımlandı. İnternetin birçok haber portallarında köşe
yazıları yazdım. Edebiyat çalışmalarına Bursa’da devam ediyorum. Bursa Yazın ve Edebiyat Derneği (BUYAZ) ile
Edebiyatçılar Derneği üyesiyim.
* Yazmaya ne zaman başladınız?
Yazmadan
önce yayınevimiz dolayısıyla (1980 yılında faaliyetine son verildi.) çok kitap
okudum ve hâlâ da okuyorum. İlk yazın denememi on üç yaşımdayken birkaç sayfalık
öykü olarak yazdım. Okuyanları güldürmüştüm. Ama şu an konusunu
anımsayamıyorum. 1982-83 yıllarında Ordu’da gazetecilik yaparken yazın hayatım
başlamıştı. Profesyonel olarak 2000 yılında yazmaya başladım.
* Kitap yada genel olarak yazma konusunu
nasıl seçiyorsunuz? Etkileşim var mı? Yoksa tamamen tesadüf mü? Yani kurguyu önceden mi belirlersiniz? Yoksa bütün olay örgüsü siz yazdıkça mı gelişir?
‘Herkesin
bir hikâyesi vardır.’ derler. Ben çevremde olup biten yaşamın içine girerim.
İnsan hikâyelerini dinlerim. Küçük bir ipucu, kurgularla kocaman bir hikâye olur. Bu
bağlamda, yaşamın ilginç, yani ezilen
insanların hayatı ilgimi çeker ve kitaplarıma konu olurlar. Yazma konusu
tesadüf değildir. Konuyu tesadüf bulabilirsiniz. Öncelikle yaşanmışlıklar,
yaşayan insanların anlatımları, olaylara şahit olma bu yazma sürecini başlatan
etkenlerdir. Yazarların hayal dünyası
çok geniştir ve böyle olmalıdır da. ‘Kurgular demek’, zaten yazının bir
planıdır. Örgüsüdür. Kurgular, önce beyinde filizlenir ve gittikçe olgunlaşır.
Bizimle her yere gider. Sonra onları önce bir plan dahilinde kâğıda dökeriz.
Tabi yazarken olayın içine girmek ve kahramanlarla birlikte yol almak, yazıyı daha da ilginç hale getirebilir. Ben
yazarken, o anları kahramanlarımla birlikte birebir yaşarım.
*
Kimsenin okumayacağını bilseniz bile yazmaya devam eder miydiniz?
Her yazan
için öyle bir şey olmaz ama iyi yazıyorsanız, mutlaka okuyanınız olacaktır.
Yazmak benim için nefes almak gibi bir şey… Yazmazsam ne anlama geleceğini
tahmin edebilirsiniz. Yani ölümüm demektir.
*
İlk kitabınızı çıkarmaya nasıl ve ne zaman karar verdiniz?
İlk kitabım
deneme türünde bir çalışmam oldu. Çalışma hayatımda sabah işe gideceğim esnada,
bilgisayarımdaki mesajları kontrol ederken bir mesaj düştü. Baktım, mesai
arkadaşımdı. Benden telefon kontör kartı istiyordu. O yıllarda henüz bu tür
aldatmalar olmuyordu. Maalesef bir kontör kartı ile aldanmıştım. İşte bu olayın
ardından, insanların; dinle,
siyasetle, şirketlerce, dolandırıcılarla
nasıl aldandıklarını konu alan bir kitap yazmaya karar verdim. Adı “Vallahi
Öptürmem” oldu. Şu anda piyasada kalmadı. İkinci baskı çalışmalarım devam
ediyor.
*
İnsanların çoğu "hayatımı yazsam roman olur" der. Sizce herkes kitap
yazabilir mi? Yazmak bir yetenek midir?
Şu anda hem
yazar hem de yayınevi enflasyonu var. Eli kalem tutan herkes yazabilir. Kimisi
bilgisayardan derleme yapar, kimisi yaşadığı ilginç hayatını yazar. Ancak,
dünya edebiyatında yer edinmek öyle kolay değil. Ben bu tür edebiyata uçucu
edebiyat diyorum. Önemli olan eserinizle edebiyat dünyasında kalıcı
olabilmenizdir. Nazım Hikmet ile Orhan Kemal Bursa’da aynı koğuşta hapis yatarlarken,
Orhan Kemal bir şiir yazar ve Nazım Hikmet’e gösterip okumasını ister. Nazım
şiiri okur ve Orhan Kemal’e dönüp şöyle der; “Üstadım sen öykü yazmaya devam
et.” Nasıl herkes ressam olamıyor, müzik
çalamıyor ise yazmak da böyle olsa gerek. Ancak, içinde yazma hevesi olan
kendisini geliştirip güzel eserler de verebilir.
*
Yazma ritüelinizden bahseder misiniz? Mesela hangi ortamda, hangi
metaryallerle, hangi müzikle ve nasıl bir coğrafya da yazmayı tercih edersiniz?
Ritüel demeyelim de, yazma sürecimden bahsedeyim. Her yazarın yazma ortamı
farklıdır. Ben yalnız yazmayı severim. Evde eşim veya çocuğum olduğunda önemli
bir çalışmaya başlamam. İllaki yazacaksam, yalnız ortamı bulmak için genellikle
geceyi tercih ederim. Ancak ilk sayfa benim için en zor kısımdır. O sayfa okura
“Merhaba” diyeceğiniz sayfadır. Bütün yazarlar o sayfadan ürkerler. Ancak
birkaç satırdan sonra bir de bakarsınız ki, sayfalar akıp gider farkına bile
varamazsınız. Yazarken olayın içine girerim. Örneğin, kahramanı bir bara götürmüşsem,
onunla birlikte içeriz. O ortama uygun bir müzik açarım. Kahramanım hüzünlü bir
ortamda ise müzik de o tür olur. Yazarken genelde klasik tür müzik dinlerim.
Gündüz yazacaksam, odamın perdelerini çeker, loş bir ortam yaratırım. Yani
olayı kahramanlarımla hep birlikte yaşarız. Yazarken yazar heyecanlanmalı,
ilerleyen satırlarında, keyif almalıdır…
*
Yazmak isteyen ancak nasıl yazmaya başlaması gerektiğini bilmeyenler için
tavsiyeleriniz var mı?
Yazmak için önce çok ama çok okumak gerek. Dünyanın her ülkesindeki
edebiyatla ilgilenmek gerekir. Ondan sonra iyi gözlem, kulak verme vs. ve
sürekli deneme yazmak, yazdıklarını iyi okurlara, editörlere vs. okutmak da
eleştiri alarak tekrar bu doğrultuda yazmak önemlidir. Bu sporcuların antrenmanlı
olma hali gibidir. Ne kadar çok deneme, o kadar başarı… Bir de gazete, dergi,
kitap ne okursa okusunlar, veya televizyon seyrederken, akıllı telefonuna
bakarken ilginç bulduklarını not alsınlar. Toplu taşım araçları, pazar gibi
kalabalık yerlerde kulağı arkada olsun.
Buralardan da ilginç hikâyeler çıkar. Ayrıca, yazan kişi ünlü olacağını
düşünerek yazmayacak. Güzel eserler vereceğini düşünecek. Tepeye tırmanmak
oraya helikopterle inmekle olmaz. Tırnaklarınızı kazıyarak hedefe doğru yol
alınmalıdır. Yani “Mücadele, mücadele, yine mücadele…” Yazan için (dikkat
ederseniz yazan diyorum, zira yazarlık onurunu okurlar ve tarih verir.) zaman zaman kırgınlıklar olacak tıpkı ünlü
yazarların yaşadıkları gibi… Ama tarih sizi çalışmalarınızdaki başarılarınızla
değerini zaten verecektir.
*
Bir gün kurgu olmayan bir şey yazmayı düşünüyor musunuz?
İyi bir eser
vermek isteyen yazan için, kurgusuz bir yazı düşünemiyorum. Ancak, yazmaya
başladığımda, kurgunun dışına çıkarak
yazdığım da olmuştur.
*
Bir yazar olarak okuduğunuz ve beğendiğiniz yazarlar kimler?
Ben farklı
ülkelerin yazarlarını okumaktan keyif alırım. Onları okudukça dünyayı daha
yakından tanırım. Örneğin, Stefan Zweig, Kafka, Patrick Süskind, Virginia Woolf,
Tolstoy, Sabahattin Ali, Hemingway, Jack London, İnci Aral, Paul Auster… Ve daha
bir çok yazar diyebilirim…
*
En son hangi kitabı okudunuz?
Edebiyat
Dünyamıza yeni katılan ve gelecekte de adından söz ettirecek arkadaşım, Mehmet
Ali Özler’in 574 sayfalık gerilim türü “Serlerin Kaybı” kitabını okudum. Bu
kitap çıkmadan önce katkı da vermiştim. Şiddetle tavsiye ederim.
*
Yayımlanan üç kitabınız var. Son kitabınızın yayımının üstünden zaman da
geçmiş. Peki yakında yeni projeler veya yeni kitap var mı?
Evet,
kitaplarımdan “Sonrasız Kadınlar” ile “Mor Gözdeki Hüzün” kadın şiddeti konulu.
Diğeri ise “Vallahi Öptürmem” adlı bir deneme çalışma. Mülteciler konulu
“Kavanozdaki Böcekler” bir apartman
hikayesi. “Tirşe Rengi Apartman” iki farklı kültürde yetişen iki genç doktorun
ilginç bir aşk öyküsünü anlattığım “Elma Şekeri” ve otobiyografik bir çalışmam
olan “Süpürgelikteki Dostum” adlı eserlerim basımı bekliyor. Ancak,
yayınevlerinin ekonomik durumu, şimdilik bu süreci biraz geciktireceğe
benziyor. Bugün olmazsa yarın, yarın olmazsa ben öldükten sonra basarlar artık.
Çünkü yazarlar öldükten sonra daha kıymete biniyorlar.
*
Asıl mesleğiniz nedir?
Memurluk
dönemlerimi saymazsak, yazarlık…
*
Yazmak sizin için hayat boyu sürecek serüven mi? Yoksa yazmayı bırakmayı
düşündüğünüz bir zaman var mı?
Bu sorunuza
istinaden size önce bir soruda ben sorayım. “Siz nefes almadan yaşayabilir
misiniz?” Tabi ki, yazma sürecinde
özellikle kızdığımız noktalar oluyor. Özellikle yayınevlerinin ünlü yazarların
kitaplarını basma öncelikleri, editörlerin kaprisleri ile ekonomik koşullara
vs. problem oluyor ancak, yine de yazmamayı asla düşünmedim.
*
Günümüzde gençlerin sosyal medya sitelerinde çok zaman geçirmesini nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Artık akıllı
telefonlar insanların bir uzvu gibi oldu. Elinden telefonları düşürmeyenler, sabah uyandığında, pencereden
yansıyan günün ışığına bakmak yerine, hemen telefonuna el uzatıyor. Telefonları
artık emzikleri gibi olmuş! Sofrada
gençlerle sohbet etmek artık tarihe karıştı! ‘Bir elimde ayna, bir elimde cımbız hikâyesi,
gençlerin bir gözü yemeğini yerken telefonunda… Yemeğin içinden kıl mı çıkmış
veya neyin olup olmadığına bile bakmıyor. 'Tabii ki internetten yararlanacağız,
ancak bunun da bir sınırı olmalıdır.’ diye düşünüyorum. Bağımlılık her konuda insanlar için zor bir
durum. Hatta bunun tedavisi de artık tıbbın literatürüne girdi. Gençlerin bu
sosyal site ve fotoğraf çekme bağımlığından çok kültürel, sportif gibi
faaliyetlerde bulunmasını arzulardım. Sosyal medyanın onlara kazançtan çok
zarar verdiğini düşünüyorum. Zira, gencimizin yaşadığı ortam belki maddi yönden
zayıftır, ancak zengin olan bir başka arkadaşının paylaşımları ister istemez
onun ruh halini de alt üst edebilir. Bu konu çok derin bir mevzuu, zira, bir
kitap bile çıkabilir. Şu anda kurgularımda olan kör bir gencin hikâyesini yazacağım
yeni roman çalışmamda bu konu da geçecek.
*
Günümüz gençliğine üç tavsiye verecek olsaydınız bunlar ne olurdu?
Birincisi, Atatürk’ün
uygarlık ve bilim yolundan ayrılmasınlar. İkincisi, sosyal medyayla fazla
uğraşmadan kendilerini dünyaya entegre olacak şeylerle donanmalarıdır. Üçüncüsü
ise, çok çalışsınlar, dil öğrensinler, bol bol okuyup araştırsınlar. Bunları
yapanlar zaten sorgulamayı da bileceklerdir.
*
Kitaplarınızda yayımlandıktan sonra şunu yazsaydım yada şunu yazmasaydım
dediğiniz oldu mu?
Mutlaka
olmuştur, onu da kitabımın diğer baskılarında gerçekleştiriyorum.
*
Yazmadığınız zaman ne yaparsınız?
Çok okurum.
Dost ziyaretleri gibi insanların arasında kaybolurum. Onlarla sohbetler ederim.
Bu ortamlardan çok ilginç hikâyeler çıkar. Etkinliklere giderim. Müzik
dinlerim. En büyük eserim dediğim ailemle ilgilenirim… Maddi imkanlarım
ölçüsünde seyahat etmeyi severim. Zaman zaman doğaya ailemle birlikte kaçarız.
*
Kitap fuarlarıyla ilgili düşünceleriniz nelerdir?
Son
zamanlarda bazı belediyeler bu konuya önem vermeye başladılar. Yazarlarla
okurları buluşturmaları sevindiricidir.
Fuarlar, yazar ve okurlar için bir bayram yeri gibi. Katıldığım
fuarlarda beni en çok üzen, insanların stantlardaki yazar ve kitaplara fazla
ilgi göstermemeleridir. Bir çoğu stant önlerinde sanki sokakta vitrinlere
bakar gibi yürüyorlar. Okulların ziyaret
ettiği öğrencilerin baskı altında tutulduklarını gözlemliyoruz. Öğretmenler
öğrencileri kitaplara yaklaştırmıyorlar. Oysa ki çocuklarımız ne kadar farklı
kitap okurlarsa, o kadar dünyaya entegre olurlar. Bir de olayın ekonomik boyutu
var ki, en önemlisi de bu. Cebinde sınırlı miktarda parayla gelenlerin
suratlarından belli oluyor. Çok kitap almak isteyen sıkı okurlar hep bundan
yakınıyorlar. Çocuklarımız keza öyle. Ebeveynleri çocuklarına fazla para
veremiyorlar. Kitapsever çocuklarımız yalnızca kitaplara bakmakla yetiniyorlar.
Sınırlı sayıda aldıkları kitaplarla evlerine dönüyorlar. Çoğu zaman cebimden
para vererek destek olduklarımız oluyordu. Aslında büyük şirketler ile
bankalar, fuarda çocuklara kitap desteği vermelidirler. Hatta devlet, ideolojik
olmadan fuar zamanlarında okullarda çocuklarımıza küçük bir miktar da olsa, kitap almak için destek vermelidir. Zira
ülkemiz kültürle ileriye gidecektir.
*
Hayatınız boyunca yaşadığınız pişmanlık var mı?
Birçok yazar
ünlü olmadan önce ıstıraplı yollardan geçmiş olabilirler. Yani yazarlık dışında
mutlaka ekonomik yönden farklı işlerde çalışmışlardır. Ben de gazetecilikten
sonra memurluğu tercih etmem pişmanlığım diyebilirim ama buradan da hayatımı
idame ettirdim ve emekli olmam da şimdiki kazancım oldu.
*
En büyük korkunuz nedir?
Yazamamak…
*
Aşk sizce nedir? İlk görüşte aşk var mıdır?
Aşk, bence
nesneler için, kimyasal bir süreçtir ve birçok çeşidi vardır tıpkı çiçek ve
böcekler gibi. Ve bir de göremediğimiz ama varlığını hissettiğimiz yüce
değerlere aşk vardır. Anlayacağınız aşkın kavramı çok geniştir. Ayrıca
edebiyatımızın da olmazsa olmazlarındandır. İlk görüşte aşk var mıdır? Olmaz
olur mu? Gözler ne işe yarar? İşte bunun için vardır. Örneğin ben ilk görüşte
aşık olanlardanım eşime… Bununla ilgili kendi sitemdeki “Mutfaktaki İri Gözlüm”
adlı yazımı okumanızı isterim.
*
Okurlarınızla aranızda nasıl bir bağ var?
Okurlarıma
çok önem veririm. Onlarla zaman zaman edebiyat hakkında konuşur ve paslaşırız.
Hatta roman çalışmalarımı vererek, ilk
onların eleştiri ve görüşlerini alırım. Çünkü yazar ile okur arasında önemli
bir bağ olmalıdır. Hatta son çalışmam “Elma Şekeri” adını verdiğim roman
çalışmamı okuyup değerlendiren bir okurum, kahramanların hayal gücünü biraz
daha genişletmemi istedi. Ve onun isteği doğrultusunda öyle de yaptım. Edebiyat
yalnızca yazar, editör ve yayınevi arasına sıkışmamalıdır.
*
Ulaşamadığınız biri ile sohbet etme şansınız olsaydı. Bu kim olurdu? Neden?
Atatürk
olurdu. Gerçi anlattıklarını çok iyi biliyorum ama sohbetinden çok keyif
alırdım.
*
Hayatta en çok kıymet verdiğiniz kişi?
Kişi
demeyelim de, “Ailem” diye yanıt vereyim.
*
Son olarak eklemek istedikleriniz var mı ya da okurlarınıza mesajınız var mı?
Dileğim,
ülkemizde herkesin kitap okumasıdır. Zaten bu olduğunda, daha iyi yöneticiler
seçilecek ve ülkemiz daha iyi yönetime kavuşmuş olacaktır. “Daha iyi bir dünya
için herkesin yapabileceği güzellikler mutlaka olacaktır.” diyerek yazımı
noktalarken, okurlarıma en derin sevgilerimi gönderiyorum. Her türlü kitabı
çekinmeden okusunlar.
Ertuğrul
Bey keyifli bir sohbet oldu. Umarım ilerleyen zamanlarda sizi yine bloğumda
konuk edebilirim. Zaman ayırıp röportaj yaptığınız için tekrar teşekkür ederim.
Yolunuz açık, okurunuz bol olsun.
Ben teşekkür
ediyorum… Bu arada okumayı sevenleri Ertuğrul Erdoğan web siteme davet ediyorum.
Sevgilerimle…
Okumak, okumak, çok okumak lazım. Yine çok iyi bir röportajdı Beyda 👍
YanıtlaSilCem;
SilTeşekkürler. Okumak çok önemli kesinlikle. En büyük eksikliğimizde bu.
YanıtlaSilBaşarılı,keyifli ve bilgilendirici bir konuşma;teşekkürler Beyda;yazarımıza,ayrıca selamlar,en çok korktuğu şeyi hiçbir zaman yaşamaması dileklerimi sunuyorum;son ana kadar yazı hayatı içinde kalma dileklerimi yolluyorum..
Güven Serin;
SilBenim de korkularım arasında. Allah herkesin gönlünden geçeni versin inşallah.:)
Cok keyifli bir söylesi olmus 😊
YanıtlaSilDerya;
SilÇok teşekkürler canım :)
Beyda sayende, yeni bir haftaya böyle kaliteli röpörtajlarla başlama ayrıcalığını yaşıyorum. Emeğine sağlık :))
YanıtlaSilÇok güzel bir söyleşi olmuş, okumak çok keyifliydi.
YanıtlaSilBeyaz Yakalı;
SilÇok teşekkürler :)
Roportaj harika olmus. En cok konusmak isteyecegim kisi benim de Ataturk :)
YanıtlaSilIşınonur;
SilGenel olarak herkesin bencede konuşmak istediği kişiler arasında geliyor bencede :)
Yıldız;
YanıtlaSilRica ederim canım:)
ay eveet o hikaye çok ünlü yaa. sen şiir yazmayı bırak demiiiş :)
YanıtlaSilDeep;
Sil:)