Merhabalar
Mutlu bir pazartesi günü geçirmenizi dileyerek bu haftaya start verelim.
Yazar röportajlarımızda bugün yine çok tatlı bir konuğum var. Sevgili Ümmiye Yılmaz Erçevik. Keyifli bir röportaj daha sizleri bekliyor. O zaman vakit kaybetmeden röportajımıza buyurun.
Yeni yazılarımda buluşuncaya dek, kendinize çok iyi bakın. Kitaplı günlerinizi olsun.
Hoşçakalın.
Ümmiye Hanım öncelikle bloğuma hoş geldiniz. Bu güzel röportaj için
şimdiden teşekkür ederim. Dilersiniz sorularımıza geçelim.
*
Kısaca kendinizden bahseder misiniz?
İnsanın
kendisini anlatması zordur. Lakin ben yine de kendimi anlatmak adına çabalayayım.
Suyun içindeki damla, havanın içerisindeki zerre, toprağın içerisindeki toz
parçasıyım. Kısaca insanım. İnsanım demekle ne kadar insan olunur orası
tartışılır. Ben duygusallığımla, şefkatimle, merhametimle, ezmeye çalıştığım
enaniyetimle insan olmaya çalıştığımı söyleyebilirim.
Kırmızı
gülleri, karanfilli çayı, kar tanelerini seviyorum. Çok sosyal biri değilimdir
görünenin aksine yalnız vakit geçirmekten hoşlanırım. Düzenliyim ve dağınıklığa
karşı tahammül gösteremiyorum. Bitkilere karşı ilgim var özellikle kürlere…
Yemek
yapmayı seviyorum. Mutfakta çok fazla zaman geçiriyorum. Yazdan reçelimi,
konservemi hep kendim yaparım. Hazır ve katkılı malzeme kullanmamaya dikkat
ederim. Evde ekmeğime kadar kendim yaparım. Belki ileride yemek kitabı da
çıkartabilirim.
Otuzlu
yaşlarıma önümüzde gireceğimiz günlerdeki yeni yılla birlikte veda ettim. İki kızım var. Onlarla birlikte İzmir’de yaşıyoruz. Onlar
benim tüm dünyam. Hayatım kalabalık. Komşularım ve arkadaşlarıma eklenen
okurlarımla bazen dertleşiyoruz, bazen gülümsüyoruz, bazen hüzünleniyoruz.
Hayat çizgisi hep engebeli belki de bu yaşadığımızın belirtisi.
Hümanist
biriyim. Şuncu bunculuğa karşıyım. Çocuklarımı da insan odaklı yetiştiriyorum.
Sevgi bizim evde esas saygı ise mecburiyettir. Kedilere düşkünlüğümüz var
ailece. Su kaplumbağamız var. Kelebek gibi bir insan olduğumu söylüyorlar
ardımdan. Çocuk yanlarım var maalesef bazen heyecanıma, duygularıma, tez
canlılığıma yenilebiliyorum. Çok duygusalım çook.
*
Yazmaya ne zaman başladınız?
Hani derler
ya ben çocukken başladım yazmaya. Ben hayal edilenin aksine çocukken başlamadım
yazmaya. Sadece okumaya meraklıydım. Çok fazla resim çizerdim hatta büyük
teyzemler oturup “hadi bizi çiz” derlerdi.Ressam olur bu derlerken yazar
olanlardanım.
Ortaokul
yıllarında bir spor müsabakasında birinci oldum. Benim dışımda herkese walkman
verilmişti. O zamanlar yeni çıkan bu müzik dinleme araçları her çocuğun hayali
sayılırdı. Şimdinin mp3 çaları gibi düşünün. Bana ise dolma kalem hediye
edildi. O zamanlar birinci olduğuma çok üzülmüştüm lakin anlıyorum ki bu bana
bir nevi sinyaldi. Çok kitap okumama rağmen hiç yazım konusunda bir yarışmaya
girme isteğimde hiç olmadı. Lisede arkadaşlarımın özel mektuplarını yazardım
arada karşılığında bana ekler alırlardı. Kalemimi keşfedenler o zamanlar radyo
programlarında düzenlenen yarışmalara bana yazdırdıkları mektuplarla
başvururlardı. Hatta bu mektuplardan birisi yıllar sonra karşıma çıktı.
İç sesimle
konuşurdum lakin. İç sesiyle konuşan her birey aslında iyi bir yazar adayıdır. Profesyonel
yazımım 2007 senesinde Mehmet Sütçü adında bir arkadaşımın zorlamasıyla bir
internet sitesinde başladı ve devam etti…
*
Kitap ya da genel olarak yazma konusunu nasıl seçiyorsunuz? Etkileşim var mı?
Yoksa tamamen tesadüf mü? Yani kurguyu önceden mi belirlersiniz?
Yoksa bütün olay örgüsü siz yazdıkça mı gelişir?
Ben bir
taslak oluştururum bu gidişatın kontrolünü ele almak adına önemlidir. Her zaman
taslağa bağlı kalınmayabilir. Her yazdığım kitabın içerisinde bir yaşam
olduğunu düşünürüm. Okuyanlar karakterlerle o havanın içerisinde nefes
alabilmeliler. Orada bir habitat alanı olmalıdır. Bağımsız bir dünya
oluştururum bazen yaşamak istediğim yirmi sene öncesi bazen gelecek olan yirmi
sene sonrası…
Ve karakterlerin hepsinin ayrı bir de kaderi
var. Bazen öyle olayın içerisinde bulur ki yazar kendini sonuçta ölüm olması
gerekiyorsa bile canlı bırakır. Mutsuzsa bile mutlu olsun ister kitabın
içerisindeki dünyadaki karakterlerini. Benim de kıyamadığım, günlerimi beraber
geçirdiğim roman kahramanlarım elbette oldu diyebilirim.
Konu bazen
hayali olabilir bazen gerçek; hikâyesi
bizleri etkileyen hayatların varlığı da mevcut bu arada.
*
Kimsenin okumayacağını bilseniz bile yazmaya devam eder miydiniz?
Üniversite
yıllarında immünoloji kitabımın tüm sayfaları şiirlerle doluydu. Mikrobiyoloji
kitabının ön yüzü bile gözükmüyordu. O zamanlarda da yazıyordum. Hiç bir zaman
başkaları da okur mu diye düşünmedim. Bu belki de benim kendimi ifade etme
biçimimdi. Yahut hep hayalimde şekillendirdiğim insanlarla konuşma şeklim.
Yayınlatma konusunda
okunmayacak kitabın yayınlanması ağaç israfı olduğunu düşünüyorum. Yazmaya
devam ederdim lakin baskıya girmezdi sanırım. Benim hiç
okunmama telaşım olmadı. Bu kitapta elimizde kalır mı diye hiç çalıştığım
yayınevleri de düşünmedi. Geçici kalabalık sahneleri sevmiyorum zaten işin
mutfağında daha mutlu olabiliyorum. Çok satanlar listesine girmek için hiç
çizgimden ödün vermedim. Okurum az olsun benim olsun.
*
İnsanların çoğu "hayatımı yazsam roman olur" der. Sizce herkes kitap
yazabilir mi? Yazmak bir yetenek midir?
Türkiye’de
yazar olmak hem çok kolay hem de çok zor. Bol paranız varsa yazdırıp, bastırıp
hatta en çok satanlara bile koyabilirsiniz. Herkes kitap yazdırtabilir lakin
kitap yazamaz. Yazmak işi başlı başına deli işidir. Düşünsenize saatlerce
bilgisayar başında kendi kendinize hem gülüp, hem ağlayıp, hem yazıyorsunuz.
Dışarıdan size bakanlar ne düşünürler?
Yeteneği
olmayan da yazabilir. Çok isterse zaman ayırırsa üstüne düşerse ve eğitimini
veren kurslar var. Oralara uzun süreli giderse bunu yapabilir. İki kitap yazar
gerisi gelmez. Yahut tek kitap yazar devamına gerek görmez. Bence bu iş
yetenekten öte aşkla yapılan ve hobi olarak görülmesi gereken aynı zamanda diş
fırçalama gibi hayata adaptasyonu olması gereken bir iş diye düşünüyorum. Düşünsenize
komşunuz çaya çağırıyor. Siz kitaba oturduğunuz için o saat gidemeyeceğinizi
söylüyorsunuz. Çevre desteği de şart diye düşünüyorum.
*
Yazma ritüelinizden bahseder misiniz? Mesela hangi ortamda, hangi materyallerle,
hangi müzikle ve nasıl bir coğrafya da yazmayı tercih edersiniz?
Ünlü assolistler gibi isteklerim olmuyor benim yazarken. Deniz kenarına
yahut bir dağ evine hatta şömine başına ihtiyaç duymuyorum. Bazen yolda
yürürken aklıma gelir. Hemen kâğıt kalem not alırım. Bazen şarkı dinlerken
sözlerine takılır kalırım. Bir melodi tetikler beni. İzlediğim bir filmdeki
mutluluğun derinliğinde yahut hüznün girdabında kaybolduğumu hissederim işte o
zaman açıp bilgisayara notlar alırım. Evrensel tüm müzikleri dinliyorum
yazarken. Türkçe, Fransızca, Kürtçe, Arapça, Farsça hiç fark etmiyor. Evimde
yazmak isterim yine herhalde çünkü başka ortamlarda kendimi çok rahat
hissetmiyorum. Düzen insanıyım sanırım. Rahat edemiyorum. Sadece gezdiğim
yerlerde ben gözlem yaparım ve notlar alırım. Biriktirdiğim o notları çalışma
masamda birleştiririm.
*
Yazmak isteyen ancak nasıl yazmaya başlaması gerektiğini bilmeyenler için
tavsiyeleriniz var mı?
Küçük notlar
halinde yazılar yazarak başlayabilirler. Günlük tutmak yazmaya katkısı olan en
önemli eylemdir. Hatta günlükler sizin kendi hayat hikâyenizi yazdığınız
romanlarınızdır diyebilirim. Ben şiir
yazan ve okuyan bir genç gördüğümde mutlu oluyorum. Sevdiklerinize birkaç
paragraflar halinde şiirler yazın.
*
Bir gün kurgu olmayan bir şey yazmayı düşünüyor musunuz?
Aslında
yaşamlarımız birer kurgudan ibaret düşünürsek. Hiç bir şey raslantısal değil.
Tesadüfe yer yok gibi bu matematiksel koordinasyonda. Dünya milimetrelik
döngülerle hareket ediyor. Şuan gerçek
bir hayat hikâyesi olan Halide’nin yazım çalışmalarına başladık. Hafta sonları
da ismini vermemi istemeyen o bayan arkadaşım bana geliyor. Yaklaşık 3 aydır bu
kitap üstüne çalışıyoruz. O anlatıyor, ben notlar alıyorum. Bazen can sıkıcı
olaylar anlatılırken ara veriyoruz. Çay yapıyorum başka konulara geçiyoruz. Onu
on beş senedir tanımama rağmen bana anlattıkları karşısında aslında nasıl da
insanları yüzeysel tanıdığımızı anlamış oldum diyebilirim.
Beni Güzel
Hatırla isimli kitabımda gerçek bir hayat hikâyesiydi. Orada Alzheimer’i
işlemiştik. Aslında yazılanlar hayatın içinden şeyler…
*
Bir yazar olarak okuduğunuz ve beğendiğiniz yazarlar kimler?
Yazar olarak
Gülten Dayıoğlunu çok beğeniyorum. Çünkü Mütevazılıği ve hanımefendiliğin son
izlerini halen korumakta kendileri. Geçen sene Bursa Tüyap Kitap fuarında
sohbet imkânı bulduk. Bahattin ağabeyi çok severdim mekânı cennet olsun. Bahattin
Karakoç yeri doldurulamayacak değerlerdendi. Bana çok şey kattı. Onunla
telefonda sık sık sohbetlerimizde olurdu.
Ahmet Ümit,
Reşat Nuri Güntekin, Halide Edip Adıvar, Saidi Nursi, Abdurrahim Karakoç, Necip
Fazıl Kısakürek, Osman Yüksel Serdengeçti.
*
En son hangi kitabı okudunuz?
Elif Şafak
Sanma ki Yalnızsın.
*
Yayımlanan beş kitabınız var. Son kitabınızın piyasaya çıkalı çok zaman
olmamış. Yine de yakında yeni kitap veya yeni projeler var mı?
Ben senin
kalbindeyim adlı roman önceden çalışması bitmiş bir kitabımız var o çıkacak
nasipse bir de Aşk melekler ve kelebeklerin yeni 5. Baskısı olacak inşallah. Çınaraltı
yayınlarıyla bunların sözleşmesi de önceden yapılmıştı. Sanırım sıraya koyarak yeni gelen seneyle birlikte baskıya girerler.
Seviyorum Ulen adlı kitabımız da Çınaraltı Yayınlarından çıktı henüz çok
yeni raflarda yerini aldı. Peş peşe acele etmeden güzel yerlere gelirler
inşallah.
*
Asıl mesleğiniz nedir?
2005 senesinde Balıkesir Üniversitesi Gıda Bölümünden mezun oldum. 2012
yılında Sosyal Hizmetler Bölümünü bitirdim. 2018 Senesinde Sosyoloji Bölümünden
mezun oldum. Uzun süre gazetecilik yaptım. Asıl mesleğimi Yazarlık olarak
görüyorum. Öğrenci olmayı sevdiğim de doğrudur. Sayısız kursa gittim. Çocuk
gelişiminden tutunda fotoğrafçılığa kadar. Tekrardan dünyaya gelsem eğitim
sektöründe çalışmak isterdim yine.
*
Yazmak sizin için hayat boyu sürecek serüven mi? Yoksa yazmayı bırakmayı
düşündüğünüz bir zaman var mı?
Kalem ve
ilim şükürler olsun ki bize nasip olmuş yine ne zaman elimizden düşer orasını
Allah bilir. Bir arkadaşıma geçenlerde sigortam işlesin normal insanlar gibi çalışacağım
ben de dedim. Gülerek bana sen kitap yazmayı bırakamazsın dedi. Hayat şartları zorlamadıkça
ben yazmayı bırakmayı düşünmüyorum. Gazetede yazı işleri müdürlüğü yaparken
daha çok kitap yazabileyim diyerek gazeteciliği bıraktım. İnsan düzenli işini
bırakır böyle bir maceraya girer mi? Çok severse oluyor. Nefes
alamıyordum yazı yazamadığım zamanlarda. Bu çok sevdiğim bir iş o nedenle ancak
yine çok sevdiğim başka bir şey uğruna kitap yazmayı bırakabilirim.
*
Günümüzde gençlerin sosyal medya sitelerinde çok zaman geçirmesini nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Nerede ne
şekilde vakit geçirdiklerine göre değişen bir durum. Gençler çok akıllılar
bence ebeveynlere çok iş düşüyor. Çünkü onların ellerinde birer cep telefonu ev
sahibi misafire çay koyamıyor. Çocuklar ne yapsınlar bu durum karşısında onlar
büyüklerden gördüklerini yapıyorlar. Yasaklara her zaman karşı oldum. Bence
daha iyi yönlendirilmeliler.
*
Günümüz gençliğine üç tavsiye verecek olsaydınız bunlar ne olurdu?
TÜRK, ÖĞÜN,
ÇALIŞ, GÜVEN
*
Kitaplarınızda yayımlandıktan sonra şunu yazsaydım yada şunu yazmasaydım
dediğiniz oldu mu?
İlk romanım Anastasia’da bölüm aralarına geçiş şeklinde Mevlana’dan şiirler
ve güzel sözler koymuştuk. Bunu konmasaydı daha iyi olurdu diye düşündüm. İlk
kitaptı ve 2012 de çıkmıştı. Biliyorsunuz o dönem bir Mevlana furyası vardı.
Okuyanlar hep bu sözleri paylaşmışlardı hatta çok sevildi de bana manasız
geliyor şuan. Diğer kitaplarım Aşk melekler ve kelebekler de olsun, Ey sevgilim Yalnızlık
da olsun bu tarz bir hissim hiç olmadı.
*
Yazmadığınız zaman ne yaparsınız?
Çok okuyorum
ben. Osmanlıca kitaplara varana kadar ilgimi çeken çok şey oluyor ve paramı çok
fazla kitaba harcıyorum diyebilirim. Bir okulun kütüphanesi yoktu. Evdeki tek
kütüphaneyi bozduğumda oraya kocaman bir kütüphane çıktı. Çocuklarıma da çok
kitap alıyorum. Yeni yerler
görmeyi seviyorum. Türkiye’de gitmediğim yer kalmadı gibi. Zamanım hep evde
geçiyor. Televizyon falan zaten izlemeyi sevmiyorum. Öyle dizilerim falan
yoktur yani. Araştırma yaparım. Yeni şeyler öğrenmeyi seviyorum.
*
Kitap fuarlarıyla ilgili düşünceleriniz nelerdir?
Yazar okur
buluşması açısında güzel ortamlar lakin yeni dönemde oraları bir nevi
ticarethane halini almış. Okuyanlar ucuz kitap arıyor. Yazarlar çok satmak
odaklı. Çocuk geliyor, öğrenci belli cebinde ancak yol parası var dönmek için.
Öyle boynu bükük bakıyor. Belki de ben çok fazla materyalist bakamıyorum olaya
kim bilir?
Belediyeler
hediye çekleri ile fuarları desteklemeliler diye düşünüyorum bunu Malatya
Belediyesi yapıyor örneğin. Sayıları artmalı bu tarz uygulamaların.
*
Hayatınız boyunca yaşadığınız pişmanlık var mı?
Ben keşke
demeyi çok seven biri değilim. Lakin hayatta ilk düğmeyi yanlış iliklediğim
zamanlarım oldu. Buna da kader deyip geçiştirmeyi tercih ediyorum. Bilirsiniz
ilk düğme yanlış iliklenince diğerleri de aynı yolda devam ederler.
Pişmanlıklarım çok olmadı ama her insan gibi hatalarım oldu. İnsanız sonuçta
dört dörtlük olamayabiliyoruz. Tüm tercihlerimin bedelini de fazlasıyla ödedim.
*
En büyük korkunuz nedir?
Kaybetme
korkum var benim. Sevdiğim insanları çabuk kaybettim hep belki de ondandır. Bu
bende travma gibi kaldı belki de. Örneğin 9 yaşımda ilk ölümle kardeşimi
kaybederek tanıştım. Sonra çok sevdiğim dedemi kaybettim ve bu hep böyle devam
etti. Sevdiklerimi kaybetmekten korkuyorum. Şuan sevdiklerimle Rabbim beni
sınamasın diye dua ediyorum.
*
Aşk sizce nedir? İlk görüşte aşk var mıdır?
İlk görüşte
aşk var. Züleyha’nın aşkı Kutsal kitabımıza bile konu olmuş. Doğru zamanda ve
uygun şartlarda yaşandığı zaman güzel öncelikle bunu belirtmeliyim.
Aşk yok diye
düşünenlerin çoğunluğu olaylara maddeci bakanlar. İnsanlar aşık oluyorlar lakin
aşkı muhafaza edemiyorlar bu da bir gerçek. Adam kadına çiçek almadı mı
sevmiyor. Bakalım adamın cebinde çiçek almaya parası var mı? Aşk sanki zengin
adamlara özgü gibi bir düşünce var kadınlarda. Erkeklerin sınırsız güçleri
olmak zorunda gibi bir bakış açıları var. Oysa erkeklerde hayatta iniş çıkış
yaşayabilirler. Onların yükleri daha fazla bize oranla.
Yeni nesil
ben ekmek soğan yiyemem diyor. Eskiden tek bir yorgan tek bir yastık altında,
her gün bulgur pilavı yiyerek devam eden aşklar vardı. Ne oldu onlara
bilmiyorum. Birini sevdiğinde diğer kadınların cenaze namazını kılan erkeklerdi
bizim babalarımız…
Erkekler ise
şimdilerde aşk denilince gençlik ve güzelliğe düşkünlük gösteriyorlar. Alımlı
bir kadın gördüler mi hemen dikkat kesiliyorlar. Oysa kimsenin garantisi yok
yarın ne olacağına, ben aşka şefkat gözüyle bakıyorum. Bugün kaşına gözüne
vurulduğun birisi yarın yatak yorgan sana muhtaçta olabilir. O zaman aşk
bitiyor mu? Demek ki o aşk değil…
Ben sevdiğim
adamı yahut kadını bedeni, parası için seviyorsam bu karşılıklı bir ticaret bunun
adı aşk olmuyor. Unutmayalım birbirini Allah için sevenler kazanırlar…
*
Okurlarınızla aranızda nasıl bir bağ var?
Sıcak, içten
samimi bir bağ var. Yüzünü bile görmediğiniz insanlar düşünsenize size
ailelerin bir ferdiymişsiniz gibi davranabiliyorlar. Önceleri tuhaf geliyordu.
Şimdi ben de bu duruma alıştım hatta hoşuma gittiğini belirtmeliyim.
Önce
kitabınız o eve giriyor. Sonra sizi okuyan tüm bireyler sizi yazdıklarınızdan
okuyup bağırlarına basabiliyorlar. Yozgat’ta bir Şemsi abla vardı. Oraya
etkinlik için gitmiştik. Onlarda kaldık. Bana sabah kalktığımda yufka ekmeği
yapmış. Sobayı yakmış. İşte bunlar Anadolu insanının güzellikleri.
Benim
okurlarım çok heyecanlı yapıdalar. Benim yapımda hiperaktif belki ondandır
bilmiyorum. Entellektüel bir kiteleye sahibim. Kitabımı alan okurlarım süs diye
almıyor mutlaka okuyorlar. Geriye dönüşümlerde alıyorum.
Okurlarla
arama duvarlar örmüyorum. Sosyal medyadan ulaşanlarla uzun süreli
görüşmelerimiz devam ediyor. Benim sözlerimi birisi biriktirip resimlendirmişti. Çok
uzun süre takip eden birisi ben karşılaştığımda nedense şaşırmıştım.
Yakın
zamanlarda bir okurda işyerime kitaplık yaptım hocam sizin kitaplarınızı da
koydum dedi buna da çok sevindim. Bu verilen değer belki de o nedenle mutlu
olmamıza sebep. Onları çok seviyorum. Allah herkesten razı olsun…
*
Ulaşamadığınız biri ile sohbet etme şansınız olsaydı bu kim olurdu? Neden?
Rahmetli
kayınvalidem ile son bir kere sohbet etmek isterdim. Birbirimizi çok severdik.
Benim ikinci annemdi diyebilirim. Acele yoğun bakıma alındı. Küçük kızım
bebekti beni yanına çağırdı o dönem gidemedim. Yıkanırken yanına girdiğimde
gülümsemeye başladı. Beni dışarı çıkardılar. Kızdılar lakin ölmemiş gibiydi.
Geldiğime sevinmiş sanki…
*
Hayatta en çok kıymet verdiğiniz kişi?
*
Son olarak eklemek istedikleriniz var mı ya da okurlarınıza mesajınız var mı?
Bu güzel
sohbet adına size teşekkür ediyorum. Kitaba yapmış olduğunuz katkı ve yazara
vermiş olduğunuz değer adına özel olarak minnetlerimi sunmak istiyorum.
Okurlarıma mükemmel insan olamayabiliriz ama
duyarlı insan olmaya çalışalım diye bir mesaj vermek istiyorum. Birbirinizin
yarasını sarmayı alışkanlık haline getirin. Sizin verdikleriniz sizden bir
şeyler eksiltmez. Size daha fazla değer katar.
Birbirinize baktığınızda duygu körü olmayın.
Hayat çok kısa ve bir oyalamaca…
Allah razı
olsun. Sizleri seviyorum. Selam ve Dua ile kalın…
Ümmiye
Hanım keyifli bir sohbet oldu. Umarım ilerleyen zamanlarda sizi yine bloğumda
konuk edebilirim. Zaman ayırıp röportaj yaptığınız için tekrar teşekkür ederim.
Yolunuz açık, okurunuz bol olsun.
Yazarı ilk kez duydum. Şimdi sende okuyunca kitaplarını inceledim. Farklı yayın evlerinden çıkmış kitapları. Sayende haberdar oldum. Teşekkür ederim paylaşım için.
YanıtlaSilelmas koçan;
Silrica ederim canım :)
Ümmiye hanımı keyifle okudum.yolu bahtı hep açık olsun.
YanıtlaSilalanay yıldırım;
Silçok teşekkürler. amin :)
Roportaj her zamanki gibi ufkumu açıyor..Teşekkürler Beyda
YanıtlaSilsibel özer;
Silben teşekkür ederim canım :)
Yazma işinin 'deli işi' olması beni biraz düşündürdü ancak çok keyifli bir röportaj olmuş Ümmiye Yılmaz röportajı.
YanıtlaSilfatih pınar;
Silçok teşekkürler :)
Güzel röportaj için teşekkür ederizz. :)
YanıtlaSilTuğçe;
Silben teşekkür ederim canım :)
Gerçekten dolu dolu bir röportaj olmuş. Genç blog yazarları ile de röportajlar yapmanızı istiyorum.
YanıtlaSilyalçın taner;
Silneden olmasın:)
Ümmiye yılmaz erçevik röportajı için teşekkürler beyda hanım
YanıtlaSilsessiz haykırış;
Silben teşekkür ederim:)