Ana içeriğe atla

Beyza Alkoç - 3391 Kilometre Kitap Alıntısı

Yazmak ve yazmamak. İşte bütün mesele bu. Uyandım, hazırlandım, okula gittim, sırama oturdum, dersler bir bir geçiyor ve ben telefon elimde sadece ona yazıp yazmayacağıma karar vermeye çalışıyorum.
"Yarın sabah yazacaksın." Cümlesi çok netti. Ve haklıydı da. Yazacaktım. Ama ne zaman? Şu an uyuyor mudur bilmiyorum mesela. Orada saat kaçtır bilmiyorum. İşi var mıdır bilmiyorum, ya da okula gidiyor mudur, bilmiyorum. Çok zor. Bu kısa bir süre önce tanıştığım, çok az konuştuğum ve benimle aynı yerde oturmayı bırak bana yakın bile oturmayan bir insana mesaj atmanın zamanını belirlemem çok zor. Hem ne yazabilirim ki? Nasıl günaydın denmesinden hoşlanır?
Sıranın altından telefonumu açtım ve Coğrafya hocama göstermeden Whatsapp sayfasına girdim. Önce durumuna baktım, durumunda "Hiç kimse bir yeri geri dönmek üzere terk etmez." yazıyordu. Bu, onda şimdiden görmeye aşina olduğum bir cümleydi. Durum kısmından çıktığım gibi sohbet sayfasına girdim. Ne yazsam? Günaydın nasıl yazılıyordu?
"Günaydın." Sildim. Öyle günaydın mı yazılır? Trip atar gibi. Nokta koymayayım. Ama nokta koymasam da bir garip olur. 
"Günaydınlar." Yuh! Sil sil. Seda Sayan'ın program başlangıcı gibi oldu. O kadar uzun zamandır kimseye günaydın mesajı atmıyorum ki nasıl günaydın yazıldığını unuttum.
"Günaymış." Bu en ilginci işte. Sanki gün aydınlığını başkasından duymuşum da haberi olsun gibi mesaj atıyormuşum gibi. Tamam kızım, sakin ol. Alt tarafı bir günaydın mesajı. Ama nasıl yazacağım? Soğuk yazsam olmaz, sıcak yazsam olmaz. Sadece ismini ve yaşadığı yeri bildiğim bir insana yazdığım mesajı bu kadar uzun düşünmemeliyim. Yazayım gitsin. Hadi İzmir. Hadi kızım. 
"Günaydın Ege, gerçi orada saat kaç bilmiyorum, uyuyor da olabilirsin :)" Gönderdim. Ciddi ciddi gönderdim. Yüzümü görseniz telefonumdan cinayete tanık olduğumu düşünebilirsiniz. Yutkundum ve kendimi toparlamaya çalıştım. Acaba biri şu an yüz ifademi görüyor mu? En arka sırada, en köşedeyim. Tek başıma oturuyorum, bu yüzden çoğunluk beni göremiyor. Ki görebilseler de bana bakmazlar. Ama yine de yüzümde yakalayan biri olursa çok utanırım. Resmen korkudan kaskatı kesildim. Neden korktuğumu sorsalar ne derim? Yeni tanıştığım bir çocuğa günaydın mesajı attım da vereceği cevaptan korkuyorum. Saçma.
Telefon elimde titreyince şok içinde bacağım, dizime çekiçle curulmuş gibi hareket etti ve sıraya çarptı.
"Ah..." Sesszice sızlanıp yüzümü buruşturduğum sırada bir sessizlik olduğunu ve birkaç kişinin bana döndüğünü hissettim. Başımı ağır ağır kaldırdığımda sınıfın çoğunluğu ve Coğrafya hocam bana kilitlenmişlerdi. Çok iyi. Ne olacak şimdi?
"İyi misin kızım?" İsmimi bile bilmiyor. Bilemez ki nereden bilecek, okuldaki hiç kimse beni görmeden okulu bitirmek için çabalıyorum resmen.
"İyiyim." Yüzümü saklayarak konuştum ve yavaşça başımı eğip boğazımı temizledim. Sadece birkaç saniye daha beni izlediler. Amaçları neydi bilmiyorum ama kendi işlerine döndükleri anda derin bir nefes alıp telefonu sıranın altında bir kez daha açtım ve gelen mesaja baktım.
Gelmemeye Giden Adam Ege'den 1 Yeni Mesaj...
"Uyuyordum, telefona bildirim gelince uyandım. Günaydın İzmir ^^" Telaşa kapıldım bir an. Benim mesajımla mı uyanmıştı? Mesajımla uyandırmış onu. Şaka gibi. Birine mesaj atarak uyandırdım. Kötü bir şey bu. Keşke mesaj atmasaydım. Çocuk uykusundan oldu resmen. Özür mü dilesem? Kahretsin ya ne diye günaydın mesajı atarsın ki aptal, çocuğu uyandırdın!
"Özür dilerim, uyuyor olduğunu bilseydim mesaj atmazdım! Gerçekten tam bir salağım. Keşke dün akşam kaçta uyandığını sorsaydım... Lütfen uyumaya devam et, gerçekten özür dilerim!"
Resmen dertli oldum şu an. Kara kara düşünüyorum telefon ekranına bakıp saat 10.37. Acaba orada kaç? Çok büyük bir fark olmaması gerekiyor. Olsa olsa 9.37'dir. 
Çevrimiçi... Yazıyor...
"Özür dileme... İlk defa uzun zaman sonra kendim uyanmadım. Beni sen uyandırdın İzmir^^"
Gülümsedim. Tamam, telaş yapmıştım, kızacak diye korkmuştum hatta. Ne hakla bana günaydın mesajı atarsın diyecek diye beklemiştim. Ama tabii ki bunlar olmadı. Onu uyandırdım. Bu onu mutlu etti. Bu beni de mutlu etti. Ben birini uyandırdım... Şaka gibi gelecek belki, ama ben birini uyandırdım! Annemin her sabah babamı uyandırması gibi. Dokunarak, öperek, seslenerek değil belki ama ama birini uyandırdım. Biri benim mesajımla uyandı. Uyuyordu, ben mesaj attım ve uyandı. Varlığımın farkında, benim farkımda. Anlatamıyorum. O kadar güzel bir his ki. Biri... benim... mesajımla... uyandı.
"Peki, nasıl hissettiriyor mesajla uyandırılmak?"
Çevrimiçi... Yazıyor...
"Yalnız değilmişim gibi."
Buruk bir bakış attım telefona. Yalnız mı? Ege yalnız mıydı? Ülkeyi terk ettiği çok açık bir şekilde belliydi. Ama ailesiyle gitmemiş miydi? Tek başına mı gitmişti Fransa'ya? Dün akşam bana kendini kötü hissettiği bir anda bloğumu gördüğünü söylemişti. Yalnıztan mı kötü hissediyordu kendini? Yoksa başka bir sorunu mu vardı? 
"Yalnız olduğunu sanmıyorum Ege." 
Çevrimiçi... Yazıyor...
"Haklısın. Artık yalnız değilim."
Ne demekti bu? Ben olduğum için mi artık yalnız değildi? Öyleyse çok mutlu olurum çünkü. Öyle mi? Sorsam mı? Sorsam soramam ki. Çok saçma olur. Ya beni kastederek söylemediyse rezil olurum. Ayrıca mesajlarının sonuna gülücük koymuyor, acaba işi mi var? Rahatsız etmesem mi? Morali de bozuk gibi. Belki konuşmak istemiyordur. Uyumak istiyordur belki? Mesaj atmayı kessem mi? Böyle birdenbire susayım, uyusun akşam konuşuruz. Ama birdenbire mesaj atmayı kesmek saçma olur. Öldüğümü düşünebilir. Yalnızlık konusunun derinine inmeden, geçiştirici bir cevap yazmalıyım. 
"Artık yalnız olmayacaksın :)" Geçiştirilmiş mesaja bakın, çocuğa resmen evlenme sözü verdim! Ama olsun, öyle olduğundan emin olmasam da madem o ben hayatına girdim diye artık yalnız olmadığını düşünüyor, ben de hayatından çıkmam o zaman. Buna hakkım vardır, değil mi?
Gözlerim telefonda ekranında cevap beklediğim sürede Coğrafya hocasının tekrar tekrar "Dağlar, denize paralel!" dediğini ve tekrar "dağlar... denize... paralel!" diye eklediğini duydum. Başımı hafifçe kaldırdığımda elleriyle haritayı işaret ettiğini ve anlatmak için çabaladığını gördüm. Gözleri gözlerime değince anladığımı belirtmek için başıma salladım hafifçe. Anlamıştım da zaten, dağlar denize paraleldi işte.
Klik! Mesaj sesiyle birlikte anında başımı eğdim.
"Anlatsana, isminin anlamı nereden geliyor İzmir? İzmir'de yaşadığın için mi?"
Gülümsedim. Hayatımda ilk defa bir insan benimle ilgili bir şeyi merak ediyor. Bu insan yanımda değil. Bu insan telefonumun içinde. Telefonumun içinde, ama beni merak ediyor. 
"İzmir'de yaşamamızın da etkisi var elbette. Ama şöyle anlatayım, annem bana hamileyken doktor ultrasonda erkek olacağını görmüş. Annem ve babamda isim düşünmeye başlamışlar. Ve ortak kararla ismimin Özgür olmasına karar vermişler. Çünkü bir insanın özgürlüğü olduktan sonra başka hiçbir şeye ihtiyaç olmadığını düşünüyorlarmış. Sonra ben doğmuşum, kız olduğumu öğrendiklerinde şok olmuşlar. Sonra düşünmüşler, Özgür ismi gibi ismim her söylendiğinde özgürlük alanım genişlesin istemişler. Ve özgürlük denince akıllarına gelen ilk isim İzmir olmuş. O andan beri İzmir'im ben. Doğduğumdan beri özgürüm."
Cevabımı yazdığım an ona biraz süre tanımak için telefonumu sıranın alt bölmesine bıraktım ve tekrar dersle ilgileniyormuşum gibi hocaya göz attım. Bu seferde "Dağlar denize dik uzanıyor!" dediğini duydum. Yüzüme baktı ve tekrarladı "Dik uzanıyor!" Başımı salladım anlayışla. Adam dik kelimesini öyle bastıra bastıra söylüyordu ki yan sıramdaki ismini bilmediğim sınıf arkadaşımın "Dickhead..." diye fısıldadığını ve sıra arkadaşıyla gülüştüklerini duydum. Gözlerimi devirip derin bir nefes aldım. Sınıf arkadaşlarım komik olduklarını sanıyorlar. 
Klik. Gözlerimi bir kez daha devirerek başımı eğdim ve klik sesi gelen telefonumu elime alıp Whatsapp sayfama girdim. Ege'den mesaj vardı. Başka kim mesaj atardı ki zaten. Gerçi ben böyle olmasından mutluyum. Şu an yan sıramdaki çocuk bana mesaj atsaydı mutlu olmazdım mesela. 
"Bu zamana kadar çok kişinin isminin hikayesini dinledim. Ama böyle güzelini ilk kez duyuyorum. Gerçekten, ne diyeceğimi bilemedim İzmir." Gülümsedim, mesajın arasında yakaladığım duymak kelimesi çok garip gelmişti. Mesaj atmıştım, mesajım kulaklarına gelmiş gibi cevap vermişti. 
"Duyuyor musun yoksa okuyor musun Ege?"
Çevrimiçi... Yazıyor...
"Ben mesajları sadece okumam. Duyarım da." Kaşlarımı çattım. Ses tonunu bilmediğin bir insanın mesajlarını nasıl sesli duyardı bir insan? 
"Ama ses tonumu bilmiyorsun?"
Çevrimiçi... Yazıyor... Çevrimiçi....
Yazıyor dedikten sonra çevrimiçi oldu. Hâlâ çevrimiçi, demek ki bir şey yazdı sildi. Ne yazacağını mı düşünüyor yoksa bana yazarken onun için benden daha önemli olan bir başka insan mesaj attı da benim mesajımı yarım bırakıp onun mesajına mı cevap vermeye karar verdi? Umutsuzluk tanrıçasıyım şu an. 
Çevrimiçi... Yazıyor... Nihayet...
"Seni duymak için ses tonunu bilmeme gerek yok." Ben nutkum tutulmuş bir şekilde mesajının güzelliğine baktığım sırada anında bir mesaj daha attı.
"Bazen sen de sesini duyan insanların seni duymadıklarını hissetmiyor musun? Ben senin sesini biliyorum. Ben senin sesini duymuyorum. Bloğunu gördüğüm ilk andan beri, konuşmasak bile, ben seni duyuyorum." 
Kurduğu cümleler, kullandığı kelimeler öyle güzeldi ki böylece bakakaldım. Şaşkın bir ifadeyle yüzümü kaldırdım telefon ekranından. Öylece baktım sınıfa boş boş. Ne diyeceğimi bilemiyordum. Ne hissedeceğimi bilemiyordum. Bunlar duyduğum en güzel sözlerdi. Ya ben bu zamana kadar güzel söz duymamıştım, ya Ege'nin söyledikleri çok güzeldi. Coğrafya hocamla göz göze geldik. "En yüksek ortalama sıcaklık Güneydoğu Anadolu bölgesinin güneyini güneyinde görülür!" diye mırıldandı dikkatlice. Güneydoğu Anadolu bölgesinin güneyini o kadar iyi anlıyordum ki, şu an bir sıcaklık ne kadar yüksek olabilirse o kadar yüksekti içimde. Yutkundum. Başımı eğdim. Telefonumu elime aldım. 
"Ne zamandır beni duyuyorsun, kaç gündür?"
Çevrimiçi... Yazıyor...
"Yedi aydır."

Yorumlar

  1. Çok güzel dile getirmişsin duygularını. Heyecanını hissettim. İzmir ne güzel bir isim. İzmir' li olmam nedeniyle mi beğendim bilmiyorum, etkisi vardır tabii ki :)) Gerçekten özgürlüktür İzmir.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Beyaz Yakalı;
      Bu kitabı okurken bende çok farklı duygular içindeydim. Gençlik kitabı olmasına rağmen, zevk alarak okudum. İzmir özgürlüktür :)

      Sil
  2. Duyguları çok ayrıntılı ve güzel betimlemiş.Öz güven eksikliği o yaşlarda biraz daha yüksektir.Duyguları iyi yansıtmış.Kendi adıma gençliğimde böyle miydim diye düşündüm.Yok ya aşık olursam reddedilmeyi de göze alır dan dan söylerdim :) Ayrıntılara takılmak boğuyor beni :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yurdagül;
      Bence de seviyorsan söylemek gerek. En fazla reddedilirsin. Dünyanın sonu değil ya.

      Sil
  3. hımm yazar ilgimi çekti hemi de egee :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Deep;
      Bu kitabın devamı da çıkacak sanırım. Çok uç bir yerde bitti çünkü.

      Sil

Yorum Gönder

Fikirlerinizi paylaşırsanız sevinirim.

Bu blogdaki popüler yayınlar

Zeynep Sahra - Elmalı Turta

Merhabalar Zeynep Sahra'nın Ayçöreği hikayesi Elmalı Turta ile son sürat devam ediyor. Öncelikle yeniden belirtmek istiyorum bu kitap Ayçöreğinin devam kitabı. Yani öncelikle Ayçöreğini okumalısınız.

Tüm Zamanların En Güzel Kadını : Prenses Fevziye

Kavalalı Mehmet Ali Paşa soyundan, Mısır'ın ilk kralı Fuad'ın kızı; yine Mısır'ın son kralı Faruk'un kız kardeşiydi Prenses Fevziye.

Poy Baharatı Nedir? Nerelerde Kullanılır?

  Merhabalar Baharat kullanmayı sever misiniz?

Kadir İnanır Kimdir?

 

Kolay Kredi Veren Bankalar

 

Ege Soley - Pazartesi Mektupları Kitap Alıntısı

 

6 Mantı

 

25 Mart 2024 Pazartesi Altın Fiyatları

 

Borsada Kredili İşlem Nedir?

 

Fatih Murat Arsal Tüm Kitap Yorumları