Ana içeriğe atla

Celâl Hosrovşahi - Furuğ'un Öyküsü Kitap Alıntısı

Baharın ortalarında olmalıydı. Şimran bahçesi çiçeğe boğulmuştu. O ve birkaç yakın dost bir araya gelmiştik. Sohrab da aramızdaydı. Furuğ’un çok sevdiği bir dostuydu. Hepimizin. Konuşunca sadece şiir konuşurdu Sohrab, ya da susardı. Aramızda olması bile yeterdi bize. Sohrab’m bir yerde bulunmasıyla sanki tanımadığımız bir çiçeğin kokuşu yayılırdı ortalığa. Bir dinginlik kokusu. Gözlerinde bir elmas pırıltısı, bakışlarında sürekli araştıran bir keskinlik, ağzının kıyısında sevecen, sevimli ve güven verici bir gülümseme. Aynı zamanda çok iyi şair ve çok iyi ressamdı. Şiirlerinde resmin, resimlerinde şiirin esintileri sezdirdi. O gece Sohrab aramızdaydı. Hindistan’ı anlatıyordu. Bemares’i, Buda’mn altında oturduğu bilgelik ağacını, geceyarısı öten o bilinmez kuşu. Bir şiirine o kuşun ötüşüyle başlamıştı: “Dinle bak, yeryüzünün en uzak kuşu ötüyor...” 

Furuğ o gece mutlu, hoşnut, neşeli ve dingindi. Odanın havasında o dinginlik kokusu elle tutulur gibiydi. O kokuyla sarhoştuk. Ve açık pencerelerden gelen bahar çiçeklerinin kokusuyla. Bir şey vardı bahçenin havasında, bir şey. Tenimize işliyordu bir şey. Ve içimizi güzelleştiriyordu. İshak kuşu ötüyordu uzaklarda: Hak! Hak! Hak!.. Sesi bahar gecesinin derinliklerinde öylesine yumuşak süzülüyordu ki çiçekleri uyandırmıyordu bile. Sanki bir mucizeyi yaşıyorduk. Ağaçlar, çimenler ve yeryüzü, bir şey bekliyorduk; mutluluğun bir şehrayin gibi gökyüzünü sarmasını.
Furuğ şiir okuyordu: “Kuş dedi: ‘Ne güzel koku bu, ne güzel güneş! Bahar gelmiş bile! Eşimi aramaya gidiyorum ben!” Gece sona ermek üzereydi. Herkes gitmişti. Sadece Furuğ ve ben. Bir köşeye uzanmış, yaklaşan sabahın ayak seslerini dinliyorduk. Bahçenin karanlığı soluyordu. Buğu, tütsü ve süt rengine dönüşüyordu hava. Kalktım, dışarı çıktım. Çeşitli renklerde birkaç gül kopardım, içeri girdim. Furuğ uyuyordu. Güllerin taçyapraklarını kopardım ve onu uyandırmadan usulca üstüne serptim... Ses kesildi... Cafe’nin kapısı hızla açıldı. Başında yün bir takke bulunan, ayak bileklerine kadar uzayan kaim bir palto giymiş yaşlıca bir adam, çizmelerini döşemeye vura vura içeri girdi. Birkaç günlük tıraşlı yüzünde yağmur taneleri parlıyordu. Onunla birlikte müthiş bir soğuk girdi kapıdan. Adam avuçlarını birbirine sürttü. Ve ortalığa konuştu: “Hava dehşet soğudu. Oysa sabah, tatlı bir sonbahar güneşi vardı. Kar yağdı yağacak. Buz gibi bir yağmur var şimdi dışarıda.” Tezgâha doğru yürüdü. Aynaya baktım. Adamın görüntüsü saf, net ve yakındı. Dudakları hafif aralıktı, gözlerini bilinmeyen bir noktaya dikmişti. Birdenbire müthiş üşüdüm. Sanki bir buz parçası göğsümü sıkıştırıyordu. Soğuk ve dondurucu rüzgâr gittikçe şiddetleniyordu. Esintiden gözlerim yaşardı. Gözyaşlarımın ardından yaşlıca adamın ağladığını görüyordum. Ve ayna usulca ince bir buz tabakasıyla örtülüyordu... Furuğ hayat doluydu. Ve ondaki bu canlılıktan keyiflenirdim. Çevresindeki her şey ondaki merak duygusunu uyandırırdı. İnsanları ve doğayı severdi, denize ise âşıktı. Gülerek espriler yapardı: “Küçük sular, büyük balıklara göre değil!” Gülerken tüm yüzü ve gövdesiyle gülerdi. Gülüşü içten, yürektendi. Ağlaması da... Hep aynanın önünde ağlardı. Bir şeye üzüldüğünde, bunaldığında gider aynasını alır gelir ve ona bakarak ağlardı: “Bütün gün aynada ağladım.” Doğru söylüyordu. Aynada ağlardı ve ağlayışı gerçekti... Bir gece, bir arkadaşımla onun evine uğradık. Yoktu. Başka yerlerde de aramıştım. Kimse bilmiyordu nerede olduğunu. Gerçi bilirdim, kimi zaman böyle kaybolurdu. Bir yerlere gider, gizlerdi kendisini ve kimse o yeri bulamazdı. Günler sonra çıkardı ortalığa. Kimseye bir açıklama yapma gereğini duymazdı. 

Yorumlar

  1. ilk defa duydum, tanıttığınız için çok teşekkür ederim

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Fikirlerinizi paylaşırsanız sevinirim.

Bu blogdaki popüler yayınlar

Beyza Alkoç - 3391 Kilometre

Merhabalar Beyza Alkoç'un 3391 kilometre kitabını ilk çıktığı zaman görmüştüm ama açıkçası almakla almamak arasında kalmıştım. Kitap hediyeleşme etkinliği sayesinde okuma fırsatı bulduğum kitaba tek kelimeyle bayıldım. 

Tüm Zamanların En Güzel Kadını : Prenses Fevziye

Kavalalı Mehmet Ali Paşa soyundan, Mısır'ın ilk kralı Fuad'ın kızı; yine Mısır'ın son kralı Faruk'un kız kardeşiydi Prenses Fevziye.

Poy Baharatı Nedir? Nerelerde Kullanılır?

  Merhabalar Baharat kullanmayı sever misiniz?

Ryunosuke Akutagava - Raşomon

 

Zeynep Sahra - Elmalı Turta

Merhabalar Zeynep Sahra'nın Ayçöreği hikayesi Elmalı Turta ile son sürat devam ediyor. Öncelikle yeniden belirtmek istiyorum bu kitap Ayçöreğinin devam kitabı. Yani öncelikle Ayçöreğini okumalısınız.

Düşünmemiz Lazım

Bugün sosyal medyada denk geldiğim bir paylaşımı bende sizlerle paylaşmak istiyorum.

Ryunosuke Akutagava - Tuhaf Bir Hikaye

 

Fatih Murat Arsal - Ödünç Aşk

Merhabalar Fatih Murat Arsal'ın kalemini sevdiğimi bilmeyen kalmadı sanırım.

Dün Seni Gördüm Rüyamda

 

Safiye Çetinkaya - Eylül Vurgunu

Merhabalar Geçtiğimiz hafta pazar günü ailemle birlikte Uludağ gezisine gitmeye karar vermiştik. Malum bir kitap kurdu olarak da yanıma kitap almaktan geri kalmadım. Okumakta olduğum kitap kalınlığı itibariyle taşımada sıkıntı yaratacağından incelerden elime geçen ilk kitabı çantama tıkıştırdım. Bu da A101 kitap alışverişlerinden kütüphaneme kazandırdığım Safiye Çetinkaya'nın Eylül Vurgunu isimli kitabıymış.