Merhabalar
Yine güzel bir röportaj gününe ve yeni bir haftaya daha uyandık.
Bugünkü konuğumuz çok tatlı bir kitap ismiyle ilgi uyandıran Fadi Kılıçzade. Keyifli bir röportaj oldu. Umarım sizlerde keyifle okursunuz.
Yeni yazılarımda görüşünceye dek, herkese iyi haftalar. Kitaplı ve mutlu günler dilerim.
Hoşçakalın.
Fadi Bey öncelikle bloğuma hoşgeldiniz. Bu güzel röportaj için şimdiden teşekkür ederim. Dilersiniz sorularımıza geçelim.
* Kısaca
kendinizden bahseder misiniz?
Öncelikle, zaman ayırıp bu
röportajı yapma imkanı sunduğunuz için teşekkür derim. Kendimden kısaca
bahsedecek olursam, 1987 yılında Samsun’da doğmuşum. İlköğretim ve liseyi
doğduğum şehir olan Samsun’da tamamladıktan sonra üniversiteyi okumak için
İstanbul’a geldim ve hala da burada yaşamaktayım. Altı kişilik bir ailenin en
küçük ferdiyim. Evliyim ve bir kız babasıyım. Özel bir kurumda eğitim
danışmanlığı ve öğretmenlik yapmaktayım. Ayrıca doktora öğrencisiyim.
* Yazmaya ne zaman başladınız?
Aslına bakarsanız yazmaya
başlamak biraz zorla oldu. Beşinci sınıftaki öğretmenimiz Türkçe dersinde şiir
yazmamızı istemişti bizden. Tabi o yaşta duygusal olgunluk tam oluşmadığı için
çok basit ve kuru bir metin ortaya çıkmıştı. Fakat ileri ki yıllarda ruhumuza
atılan bir tohum gibiydi o gayret ve ben çok değerli bulurum. Soruyu hakiki
manasıyla anlayıp cevaplamak gerekirse de sanırım yirmi bir yaşında yazmaya
başladım diyebilirim. Beşinci sınıftan yirmi bir yaşıma gelene kadar geçen
sürede elbette kalemi elden bırakmadım ve pek çok karalamalarda bulundum fakat
ilk defa yirmi bir yaşında iken yazdığım metinler usta bir edebiyatçı
tarafından olur aldı. Ben de bu yüzden bu zamanı bir milat olarak kabul ettim.
* Kitap yada genel olarak yazma konusunu nasıl seçiyorsunuz? Etkileşim var
mı? Yoksa tamamen tesadüf mü? Yani kurguyu önceden mi belirlersiniz? Yoksa bütün olay
örgüsü siz yazdıkça mı gelişir?
Benim herhangi bir konuyu,
duyguyu veya düşünceyi yazmamdaki en büyük etken iyi bir gözlemci ve dinleyici
olmam. Sadece yazarlıkla alakalı bir durum da değil bu, tüm hayat kademelerinde
olmazsa olmaz saydığım bir tutum ve davranış. Öğretmen olmam sebebiyle, sürekli
öğrenci-veli içindeyim, yani insanlarla iç içeyim. Onları gözlemlemek zihnimde
pek çok duygu ve düşünce çağrışımı yapabiliyor. Ayrıca sokakta veya diğer
sosyal ortamlarda karşılaştığım ve gözlemlediğim manzaralar da kaleme alacağım
şeyleri şekillendiren faktörler arasındadır. Yazdığım hikaye ve romanlarda
kurgu baştan sona zihnimde belirdikten sonra yazmaya başlarım. Ana hatlarını
belirledikten sonra araları doldurmak ise hikaye kurgusuna veya anlatmak
istediğim konulara göre farklılık gösterebiliyor. Fakat “içimden geldiği gibi”
yazan biri olmamaya çalıştım. Yazar, içinden gelenleri akıl, kalp ve vicdan
süzgecinden geçirerek kaleme almalıdır diye düşünüyorum.
* Kimsenin okumayacağını bilseniz bile yazmaya devam eder miydiniz?
Tabi ki. Zaten pek çoğumuz
kimsenin okumadığı ve okumasını istemediğimiz günlükleri yazarak başlamışızdır
yazmaya. Benim bakış açım, yazmayı bir terapi, bir tedavi ve rahatlama aracı
olarak görmemdir. “Kimse okumuyor ben de yazmam o zaman!” yaklaşımı hiç bana
göre olmadı. Üstelik kalem sahibi insanların mütevazi olmaları öğütlenir.
Gerçekten kayda değer ürünler ortaya koyuyorsanız er ya da geç kıymetinizi
bilenler çıkar. Şu da var ki, günümüz toplumu itibariyle gerçeklerden uzaklaşmamak
gerekir. Pek çok kıymetli edebiyatçı ve yazar dahi insanların ilgisinden ve
okunmasından mahrumken, yazarlık yolunda emekleyen biri olarak “okunmuyorum”
kompleksine girmem yersiz bir davranış olur. Hele bunu bahane edip kalemi
bırakmak, tek kelimeyle kendime ihanettir diye düşünürüm.
* İlk kitabınızı çıkarmaya nasıl ve ne zaman karar verdiniz?
Kitap
çıkarmak benim lise yıllarındaki bir hayalimdi. Uzun zaman fırsat kolladım.
Yayınevlerine taslaklar yolladım ama sonradan anladım ki, henüz zamanı ve
mevsimi değilmiş. Daha sonra 2015 yılında şiirlerimi derledim ve bir yayınevi
ile olumlu bir görüşme gerçekleştirdim. Neticede “Tuval” isimli ilk kitabım
raflarda yerini aldı. Benim için hep ayrı bir yerde olacaktır bu çalışma. Çünkü
yazdıklarımı iki kapak arasındaki sayfalarda görmek ve elime almak bambaşka bir
heyecandı benim için.
* İnsanların çoğu "hayatımı yazsam roman olur" der. Sizce herkes
kitap yazabilir mi? Yazmak bir yetenek midir?
Yazarlık atölyelerinde ve
kurslarında usta isimlerden duyduğum ve zihnime kazıdığım bir söz vardır:
“Sanat, yüzde on yetenek, yüzde doksan çalışma ile olur.” Ben de böyle düşünen
biriyim ve o yüzden etrafımda yazmaya değer bir şeylere sahip olan insanları sürekli
yazmaya teşvik ederim. “Yazsam roman olur!” sözüne de “Neden olmasın?” diye
karşılık veririm. Çünkü romancılık, ne anlattığınız kadar nasıl anlattığınızla
da alakalıdır. Basit ve sıradan bir hayatı, muhteşem bir şekilde aktarırsanız,
okuyucular büyük bir keyifle okurlar. Tabi bu, kalemi eline her alan yazsın
demek değildir. Eğitimini almak şart yoksa bugün çokça karşılaştığımız hilkat
garibesi çalışmalar ortalıkta dolanıp durur.
* Yazma ritüelinizden bahseder misiniz? Mesela hangi ortamda, hangi metaryallerle,
hangi müzikle ve nasıl bir coğrafya da yazmayı tercih edersiniz?
Yazmak için mekan ayırt
etmem. Bulunduğum yerlerde kendimi soyutlayabildiğim için çok rahatsız olmam
ama bu durum etrafımdaki insanlar tarafından yadırganabiliyor. Bazen otobüs,
bazen tramvay, bazen yolda yürürken gelen düşünceleri not eder, bulduğum ilk
fırsatta da düzenlerim. Planlı yazmak içinse genellikle sabah vakitlerini
seçerim. Enstrümantal müzik eşliğinde, kimi zaman yeşil çay, kimi zaman kahve
kalemime eşlik eder. Gerçi şimdilerde bilgisayar klavyesi kullanarak yazıyorum.
Kullandığım kağıt müsveddelerinin pek çoğunu ise hala saklarım.
* Yazmak isteyen ancak nasıl yazmaya başlaması gerektiğini bilmeyenler için
tavsiyeleriniz var mı?
Öncelikle yazma ve
yazarlık üzerine yayımlanmış pek çok kitap var. İnternetten veya kitapçılardan
bunları temin edebilirler. Ayrıca sosyal medyada pek çok yazarlık eğitim
videoları mevcut. Bunları takip edip, okuyup, dinlerlerse güzel bir başlangıç
yapmış sayılırlar. Eğitimi alınmadan yapılan işler büyük bir fiyasko ile
sonuçlanabilir. Artık imkanlar çok fazla olduğu için yazar adaylarının
kendilerini geliştirmeleri çok daha kolay.
* Bir gün kurgu olmayan bir şey yazmayı düşünüyor musunuz?
Kurgu olmayan bir şeyi
yazmak mümkündür ve edebiyatta tür olarak yerini almıştır aslında. Gezi
yazıları, günlükler, biyografi-otobiyografiler, anı yazıları vb. gibi pek çok
türü mevcut. Burada Attila İlhan’ın sözüne değinmek isterim ki, şöyle der;
“Kendi hayatını anlatmak yazar için roman yazmak değil, günlük tutmaktır.”
Bundan dolayı yazdığınız şeyin türünü iyi bilmek ve ona göre kalem oynatmak
gerekir. Hayatını anlatıp, roman yazdım demek çok doğru bir yaklaşım olarak
durmuyor. Şunu da belirtmek isterim ki, kurgu olmayan şeyler yazdım, yazıyorum,
yazacağım da.
* Bir yazar
olarak okuduğunuz ve beğendiğiniz yazarlar kimler?
Bu soruya pek çok isim
yazılabilir. Mesela en başta Attila İlhan, Hasan Ali Yücel, Nurettin Topçu,
Aziz Nesin, Necip Fazıl, Nazım Hikmet, Peyami Safa, Mehmet Akif, Sezai Karakoç,
Yahya Kemal… Uzayıp gider bu liste. Günümüz yazarlarından ise Nazan Bekiroğlu
ve Ali Ural en çok beğendiğim ve istifade ettiğim yazarlar.
* En son hangi
kitabı okudunuz?
Son olarak F. E. Peters’a
ait “İbrahim’in Çocukları” isimli dinler tarihi kitabını okudum. Son
dönemlerdeki sosyolojik olayları anlamada çok istifade ettiğim bir kitaptı.
* Yayımlanan üç kitabınız
var. Son kitabınızda bu yıl içinde yayımlandı. Ancak yine de yeni kitap veya
yeni projeler var mı?
Yazmak, hastalık haline
gelince yazmadan duramıyor insan. İçten içe bir dürtü halinde sizi iteliyor.
Sürekli bir şeyler yazmaya çalıştığım için projeler bitmez bende. Hali hazırda
tamamlanmış ve demlenmeyi bekleyen çalışmalarım mevcut olduğu gibi yazmakta
olduğum çalışmalar da mevcut. Hatta yazmayı düşündüğüm ve planını yaptığım
çalışmalar da beklemedeler.
* Asıl mesleğiniz
nedir?
Yukarıda da dediğim gibi
özel bir kurumda eğitim danışmanlığı ve matematik öğretmenliği yapmaktayım. Ve
mesleğimin, kalemime büyük katkılar sağladığını düşünüyorum.
* Yazmak sizin için hayat
boyu sürecek serüven mi? Yoksa yazmayı bırakmayı düşündüğünüz bir zaman var mı?
Yazmak benim kendim ile
alakalı bir durum. Beni rahatlatıyor. Bu yüzden yıllar geçse de bu keyifli
uğraşı bırakacağımı düşünmüyorum.
* Günümüz
gençliğine üç tavsiye verecek olsaydınız bunlar ne olurdu?
Okuyun, düşünün,
sorgulayın.
* Kitaplarınızda
yayımlandıktan sonra şunu yazsaydım yada şunu yazmasaydım dediğiniz oldu mu?
Her kitap tamamlandıktan
sonra içten içe mutlaka gözden kaçan şeyler olabilir diye düşünmüyor değilim.
Yayımlanan kitaplarım için de böyle bir düşünceye sahip olduğum oldu. Bir an
önce bir şeyleri halletme telaşı maalesef böyle olumsuz durumlara sebebiyet
veriyor.
* Kitap fuarlarıyla
ilgili düşünceleriniz nelerdir?
Kitap fuarları artık
tamamen bir ticari faaliyet haline gelmiş durumda. Renklilik ve hareket olması
bakımından tabi ki çok güzel ama niteliğinin sorgulanması gerekir. Çünkü bu tür
organizasyonların merkezinden artık maalesef kitap yok.
* Hayatınız
boyunca yaşadığınız pişmanlık var mı?
Yapma fırsatım varken
yapamadıklarım. Sanırım gerçek pişmanlık da budur.
* En büyük
korkunuz nedir?
Yanlış anlaşılmak. Çünkü
haberiniz bile olmuyor bazen. Siz başka bir şey söylerken, etrafınızdakilerin
sizi bambaşka anlaması kadar fena bir şeyi düşünemiyorum. Çoğu zaman kendinizi
ifade etme imkanınız bile olmuyor.
* Aşk sizce
nedir? İlk görüşte aşk var mıdır?
Aşk, insanın mantık ve
muhakeme kabiliyetini sarsan, şiddetli bir sevgi ve beğeni yoğunluğudur. İlk
görüşte aşk yoksa da, aşk ateşini alevlendiren kıvılcım vardır. Aşık olma
potansiyeli herkeste vardır. Bunu çeşitli yollarla fazlalaştıran ve canlı tutanlar
bazen bir yüzün, bazen bir sözün kıvılcımı ile tutuşabilirler.
* Okurlarınızla
aranızda nasıl bir bağ var?
Yazarlık yönümü biraz geri
tuttuğum için ve bu konuda münzevi tarzı bir hayatı tercih ettiğim için çok
canlı bir iletişimim olduğunu söylemek zor. Gelen mesajlara, yorumlara elimden
geldiğince cevap vermeye çalışıyorum. Öğretmen olarak tanınmak çok daha hoşuma
gidiyor.
* Ulaşamadığınız
biri ile sohbet etme şansınız olsaydı. Bu kim olurdu? Neden?
Pek çok isim sayılabilir
sanırım ama en çok Mevlana’nın dostu Şems-i Tebrizi olurdu. Nedenine gelecek
olursak, aykırı tipler hep dikkatimi çekmiştir.
* Hayatta en çok
kıymet verdiğiniz kişi?
Zor bir soru… Fakat kendim
diyebilirim.
* Son olarak
eklemek istedikleriniz var mı ya da okurlarınıza mesajınız var mı?
Fadi Bey keyifli bir sohbet oldu. Umarım ilerleyen zamanlarda sizi yine bloğumda konuk edebilirim. Zaman ayırıp röportaj yaptığınız için tekrar teşekkür ederim. Yolunuz açık, okurunuz bol olsun.
Röportaj okumayı seviyorum. Bu röportajı da keyifle okudum. Teşekkürler :)
YanıtlaSilİbrahim Erdoğan;
SilOkuduğunuz için ben teşekkür ederim :)
Kitap fuarlarında kitap ücretlerinin yüksek olduğu ve ticari kaygıların yüksek olduğunu düşünüyorum ben de.
YanıtlaSilÖğretmeni sayesinde yazmaya başlamış.Ne kadar önemli ilkokuldaki öğretmenlerimiz diye düşündüm.Benim de hayatımda ilkokul öğretmenim kilit isimdir.
Uygun zamanda bu genç arkadaşımızın da bir kitabını okumayı isterim :) Teşekkürler her ikinize de :)
Yurdagül;
SilHer konuda teşvik etmek çok önemli. Cesaret arttırır. Teşekkürler canım :)
öğretmenliğinin faydası olmuş demekkisi. duymadığım bir yazar aklımda olsuun :)
YanıtlaSil