Merhabalar
Yine bir pazartesi, yine bir haftanın daha başı ve yine bir röportaj günü. Bugünkü konuğumuz çok tatlı, aynı zamanda da çok birikim sahibi bir yazar. Hem çocuk kitabı hem de polisiye yazıyor. O zaman hemen röportajımıza geçelim.
Müzeyyen Hanım öncelikle bloğuma hoşgeldiniz. Bu güzel röportaj için
şimdiden teşekkür ederim. Dilersiniz sorularımıza geçelim.
*Kısaca kendinizden bahseder misiniz?
Mardin’de
doğdum. Eğitimimi Ankara’da tamamladım. Çocuk Gelişimi okudum ama yazmak bende
bir tutku oluşturduğu için ne yazık ki iki yıl öğretmenliğin ardından yazmak
tutkusu ağır basınca Günaydın Gazetesine girdim. Ardından Türkiye Çocuk Dergisi
ve sırasıyla Takvim, ATV, Kanal D, Akşam gazetesi derken birikimim olan
kitaplarıma zaman ayıramadığımı fark ederek gazeteciliğe veda ettim.
*Yazmaya ne zaman başladınız?
12
ya da 13 yaşlarındaydım. Kitap okumak ben de bir tutku oluşturmuştu. Hayal
gücümün sınırsız oluşu beni yazmaya itti. İlk romanımı yazarken 13 yaşındaydım.
Ve ‘Sonsuz Aşk’ adında 360 sayfalık bir roman yazdım. Üvey annem
defterde yazdığım romanımı okuduğu zaman beni babama şikayet etmişti. ‘Kızın
bizi yazıyor’ diye. Babam beni yanına çağırıp ‘Kızım sen bizi mi yazıyorsun?’
diye sorduğunda ben çok şaşırmıştım. ‘Hayır baba ben hayal gücümü kullanarak
bir roman yazdım’ demiştim. Babam bana bu konuda çok destek olmuştu. Bana
daktiloyu aldığı günü ise hiç unutamıyorum. Benim için muhtemelen aldığım en
değerli hediye o olmuştu.
* Kitap yada genel olarak yazma konusunu nasıl
seçiyorsunuz? Etkileşim var mı? Yoksa tamamen tesadüf mü? Yani kurguyu önceden mi belirlersiniz? Yoksa bütün olay örgüsü siz yazdıkça
mı gelişir?
Gerçek
şu ki ilk yazdığım roman ailemi
içermediğini iddia etmiş olsam da sanırım bilinç altımda aslında tam da
olmasını istediğim bir konuyu yazmıştım. Üvey bir anne ve üvey bir abla. Diğer
romanlarım için de aynı şeyi söyleyebilirim. Mesela Kod Adı C.E.Y.D.A. 7
ciltlik bir polisiye seri. Her cildi 300-400 arası. 16 yaşındaydım serinin
taslağını hazırladığımda. Teksir kağıtlarına yazardım. Hala durur bende o
taslaklar. Hayalimde ‘Ceyda’ karakteri bendim. ‘Kemal’ ise gerçekte aradığım
erkekti. Yarattığım karaktere aşık olmuştum. ‘Eksik Paçalı Erkekler’ gerçek
yaşanmış olaylardan kurgulandı. Kitapta geçen hikayelerin kahramanlarının çoğu
çevremde olan tanıdıklardı. Son yazdığım
polisiyeler için de aynı şeyi söyleyebilirim. Günümüzde yaşanan istenmeyen
marjinal ve sapkın olaylara karşı hissettiğim çaresizliğimin bir dışa vurumu
oldu ‘Avcı’ ve ‘Gecenin İçinden İNFAZCI’
*Kimsenin okumayacağını bilseniz bile yazmaya
devam eder miydiniz?
* İlk kitabınızı çıkarmaya nasıl ve ne zaman karar
verdiniz?
Ben
kitap konusunda son derece şanslı bir kızdım. Çünkü babam inanılmaz bir okurdu.
Aziz Nesin’i, Yaşar Kemal’i vs. gibi büyük yazarları onun sayesinde okudum ve
tanıdım. Tabi bununla yetinmeyip Fransız, Rus, İngiliz ve Türk klasiklerini de
es geçmedim. Zamanla Beyaz Dizilere
yöneldim. Çerez gibi düşünün. İki saatte okuyup bitirebileceğiniz kitap
türüydü onlar. Zaman konusunda kısıtlıydım çünkü 2 çocuğum vardı ve onların hem
bakımı hem eğitimi benden soruluyordu. Kitap yayımlamaya karar verdiğim sırada
öncelikli olarak ‘Ev Kadınları’nı düşündüm. Ev kadınlarının neden kitap
okumadığını az çok biliyordum. Bu anlamda onlar için kısa ama romantik
hikayelerden oluşan bir kitap serisi hazırladım. İlk kitap ‘Damağımda Aşkın
Tadı’ydı. Çok hoş ve naif hikayelerden oluşuyordu. Romantizmin doruklarda
yaşandığı konuları içeriyordu. Gerçekten
de çok satmıştı. Yayımcımın ekonomik durumu ne yazık ki seriye devam etme
şansızımı elimizden aldı.
*İnsanların çoğu "hayatımı yazsam roman
olur" der. Sizce herkes kitap yazabilir mi? Yazmak bir yetenek midir?
Ben
çok zengin bir ailenin kızıydım. Şartlar ne yazık ki sizi istemediğiniz bir
hayatın karmaşasının tam ortasına atabiliyor. Hani tabiri caizse ben tam olarak
‘prenses’ler gibi büyütüldüm. Babamın da yaşamı başlı başına bir roman. Annemi
çeşme başında görüp aşık olmuş. Yokluk içinde yaşanan evliliğin sonucunda
annemi son kardeşimi doğururken kaybettim. Henüz 5 yaşındaydım. Babam,
servetini dişiyle-tırnağıyla edindi. Bizleri kimseye muhtaç etmeyecek şekilde
büyütürken biraz da şımarttı sanırım. Bu yüzden ben kendimi hep prenses olarak
görürdüm. Ama ne yazık ki yaşamınız bununla sınırlı olmuyor. Yanlış evlilikler
ve ilişkiler sizi istemediğiniz bir girdaba sürüklüyor. Hayatımı yazmaya
başladığım bir dönemde kızım tesadüfen bir paragrafını okuduğunda kendini
tutamayıp ağlamaya başlamıştı. Nerden nereye dediğiniz bir noktada olmak kolay
değil. Kitap yazmak bana göre ‘Allah
Vergisi’dir. Allah istemezse hiçbir şey olamazsınız. Ben Allaha hep
şükretmişimdir. 42 yaşımdan sonra çalışma hayatına atıldım. Hiç zorlanmadan
gazetelere girdim. İyi yerlerde görev aldım. Çocuklarımı okuttum ama bütün
bunlar Allahın bana bahşettiği o muhteşem yetenek sayesinde oldu. Az çok yeteneği olan bana göre kendini
geliştirirse yazabilir. Ancak çok fazla okuması, çok fazla araştırması ve çok
fazla gözlem yapması gerekiyor.
*Yazma ritüelinizden bahseder misiniz? Mesela
hangi ortamda, hangi metaryallerle, hangi müzikle ve nasıl bir coğrafya da
yazmayı tercih edersiniz?
Yazarken
yalnız olmalıyım. Müziğimle baş başa.. Her kitabımı farklı bir müzikle yazarım.
Mesela Kod Adı C.E.Y.D.A’yı Sezen Aksu’nun şarkıları eşliğinde yazdım.
Genellikle Klasik müzik dinlerim. Klasik Müzik beni bütünüyle bulunduğum
ortamdan koparıp farklı bir boyuta sürüklüyor.
* Yazmak isteyen ancak nasıl yazmaya başlaması
gerektiğini bilmeyenler için tavsiyeleriniz var mı?
Bunun için bir dönem seminer vermiştim. ‘Her Çocuk Potansiyel
Sanatçıdır’ adı altında. İstisnasız her insanın belli başlı bir sanata eğilimi
vardır. Ancak bunu ortaya çıkaracak etkenler çok önemlidir. Mesela benim kızım
daha 3 yaşındayken resim yapardı. Çok güzel çizerdi. Ben ona oturma odasının
bir duvarını tahsis ettim ve boyamasını istedim. Kızım, o duvarda hayal gücünü
ve yeteneğini konuştururdu. Orta okuldayken İstanbul Genelinde ödül aldı. Şu an
kızım İç Mimar ve resim yeteneği tartışmasız muhteşem. Sadece Ebeveynler değil,
öğretmenlere de çok iş düşüyor. Öğrencilerinin hangi sanata eğilimli
olduklarını gözlemleyip onları o yönde motive etmeli ve teşvik etmeliler. Ben
bir yazar olarak; yazmak isteyip de bir türlü başlayamayan potansiyel yazarlara
şunu önerebilirim. Akıllarına gelen en
küçük yazıyı kağıda döksünler. Günlük tutsunlar. Günlük bana göre kurgu
oluşturmada en büyük etkenlerden biridir. Küçük, küçük notlar alsınlar.
Eksik Paçalı Erkekler, yaşanmış gerçek olaylardan alıntıdır.
Yer, isim ve kişiler değiştirilerek yazıldı. Ama asıl gerçek benim yaşantım
olacak. Öncem ve sonram. Adını bile belirledim. ‘Bir Zamanlar Prensestim’
* Bir yazar olarak okuduğunuz ve beğendiğiniz yazarlar kimler?
Hani
derler ya ‘İlk’ler her zaman akılda ve yürekte kalıcıdır diye. Sanırım ben de
Aziz Nesin’i ve Yaşar Kemal’i bu anlamda
hiç unutamıyorum.
* En son hangi kitabı okudunuz?
Yüzüklerin
Efendisi... Serilere bayılıyorum. Neden bilmem ama tek kitap olunca sanki eksik
bir şeyler varmış hissine kapılıyorum.
* Yayımlanan 15 kitabınız var ve bunun 7 tanesi polisiye. Yeni
kitap veya yeni projeler var mı?
Şu
sıra gençlik serisine başladık. Eylül ayı
içinde 3 kitabım daha yayımlanacak.
‘Her şey On Beşinde Başladı’ ‘Gençlik Ateşi’ ve ‘Rüzgar Gülü’. Bunların
yanı sıra televizyon dizi ve sinema film projeleri üretiyorum. Şu sıra asıl hedefim
polisiye kitaplarımı dizi yapmak.
* Asıl mesleğiniz nedir?
Ben
liseyi dışarıdan bitirdim çünkü çok genç yaşta evlendim. Sonra Çocuk Gelişimi
okudum ve öğretmen oldum. Robert Kolejinde 1 yıl yuva öğretmenliği yaptım. Ama
yazmak bende bir tutku oluşturduğu için ne yazık ki öğretmenlik yerine
gazeteciliği tercih ettim.
Yazmak sizin için hayat boyu sürecek serüven mi? Yoksa yazmayı
bırakmayı düşündüğünüz bir zaman var mı?
Çocuk
yaştan beri ben bu serüvenin içindeyim. Beni mutlu eden, beni tüm sorunlarımdan
öteye götüren, yaşantımı rehabilite eden.
Emin olun onu ben bırakmak istesem bile onun beni bırakması mümkün
değil. Birbirimize çelik zincirlerle bağlandık desem yeridir.
*Günümüzde gençlerin sosyal medya sitelerinde çok zaman geçirmesini
nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sosyal
medya iletişim ağı olarak son derece güçlü ve etkili ancak her bağımlılık gibi
bu da ne yazık ki gençleri olduğundan daha fazla geriye götürüyor. Gençler
artık kafalarını akıllı telefonlara gömük vaziyette yaşıyor. Hayatın
güzelliklerinden uzak, yaşamın gerçeklerinden kopuk ve en önemlisi kitap okuma
alışkanlığından muaf yaşıyorlar. Düşünün kitap fuarına gelen gençlerin
ellerinde akıllı telefonlar var ama 5 liraya kadar inen bir kitabı pahalı
buluyorlar. Tabi pahalılık kavramı bir mazeret olarak sunuluyor. Kitap
okumaktan aciz olduklarını gizlemek için pahalılığı öne sürüyorlar.
Araştırmadan, okumadan, yetişen bir nesil düşünün ne kadar kültürlü olabilir
ki!
*Günümüz gençliğine üç tavsiye verecek olsaydınız bunlar ne olurdu?
Gözlem
yapmak, Çok okumak ve Araştırmak.
*Kitaplarınızda yayımlandıktan sonra şunu yazsaydım yada şunu
yazmasaydım dediğiniz oldu mu?
Olmaz
mı? Sıkça yaşadığım bir durum. Her kitabım 350-400 sayfa... Ama yine de yeterli
gelmiyor çünkü eksik kalan yazılar aklıma gelince ister istemez ‘Tüh keşke
yazsaydım’ diyorum.
*Yazmadığınız zaman ne yaparsınız?
Canımdan
öte canlarım torunlarımla zaman geçiriyorum. Bu arada büyük torunum İlker 6
yaşında, onunla masal serisine başlıyoruz. Miço ve Panço- İki farenin başından
geçen komik olayları anlatan bir masal serisi. Konusunu torunum İlker buluyor,
ben yazıyorum kızım da resimliyor. Yani anlayacağınızı aile işi...
*Kitap fuarlarıyla ilgili düşünceleriniz nelerdir?
Keşke
hepsine katılabilsem diye düşünüyorum. Muhteşem bir etkinlik. Çünkü okurla birebir konuşma ve tanışma
şansınız oluyor. Ben hep bunu derim ‘Benim en büyük servetim okurlarım’ diye. Gerçekten de öyle. Okurların gözlerindeki o
ışıltı beni benden alıyor emin olun. Bu yüzden elimden geldiğince bütün
fuarlara katılmaya çalışıyorum.
*Hayatınız boyunca yaşadığınız pişmanlık var mı?
Olmaz
mı? En büyük pişmanlığım yaşantımın yönetimini eşimin eline vermem oldu.
* En büyük korkunuz nedir?
Yaşlandığımda
elden ayaktan düşmekten korkarım.
*Aşk sizce nedir? İlk görüşte aşk var mıdır?
İki
sevgili düşünün. Birbirlerine ‘Aşkım’ diye hitap ediyorlar ve çok geçmeden
araları bozulunca birbirlerine etmedik hakareti bırakmıyorlar. Aşk bu değil.
Bana göre ‘Aşk’ İlahi olandır. Allah Aşkı vardır. Mevla Aşkı vardır. Evlat Aşkı
vardır. Torun Aşkı vardır. Bunlar gerçek ‘Aşk’lardır. Koşulsuz, karşılıksız,
tavizsiz.
*Okurlarınızla aranızda nasıl bir bağ var?
Tek
kelimeyle ‘Muhteşem’ İnanılmaz bir enerjimiz var. Sorunlarımızı,
mutluluklarımızı, dostluklarımızı paylaşmayı bilen bir grup gibiyiz.
*Ulaşamadığınız biri ile sohbet etme şansınız olsaydı. Bu kim
olurdu? Neden?
Bu
kişi ‘Honore De Balzac’ olurdu. Vadideki Zambak adlı kitabını yazarken hangi ruh
hali içinde olduğunu sorardım. Muhteşem bir kitaptı. Beni etkileyen ender
kitaplardan biriydi diyebilirim.
*Hayatta en çok kıymet verdiğiniz kişi?
Kızım
ve Torunlarım İlker ve Çınar.
*Son olarak eklemek istedikleriniz var mı ya da okurlarınıza mesajınız
var mı?
Çok
klişe olacak ama okurlarım bunu zaten biliyor. Abartmadığımdan da eminler.
Onları çok seviyorum ve onlar sayesinde
zor zamanlarımı kolaylıkla atlattım. Yenilmek üzereyken yeniden
ayaklandım ve yeniden yazmaya başladım.
Müzeyyen Hanım keyifli bir sohbet oldu. Umarım ilerleyen zamanlarda
sizi yine bloğumda konuk edebilirim. Zaman ayırıp röportaj yaptığınız için
tekrar teşekkür ederim. Yolunuz açık, okurunuz bol olsun.
Asıl
ben size teşekkür ediyorum. Bana değer verdiğiniz ve sayfanızda bana yer
ayırdığınız için.
güzelmiiş. müzikle yazıyomuş. ilk romanını ne erken yazmış amaaa tatliş teyzemiiz :)
YanıtlaSilDeep;
SilEvet :)
gerçekten hayal gücü sınırsızmış,tebrik edwerim yazarı..✔röpörtaj harika olmuş,emeğinize sağlık..🙂
YanıtlaSil