Ana içeriğe atla

Apartman Sohbetleri 2 Çocukluk Eğlencen Neydi?

Merhabalar

Apartman sohbetlerimizin 2. sorusuyla kaldığımız yerden devam ediyoruz. Bu soruları okudukça çocukluğuma dair o kadar çok anıya gittim ki, her şeyi anlatasım, sizlerle paylaşasım var. Hadi bakalım 2.soru neymiş? Ben neler anlatmışım. 


2.     Çocukluk eğlencen neydi?

Aslında çocukluğumda öyle şimdikiler gibi internette gezinirken sıkılma gibi durumlarımız olmazdı. Zaten sayılı olan oyuncaklarımız vardı ve paramızda yoktu. Elimize geçen bir sopayı bile at yapıp koştururken yorulup, gece de sızıp kalırdık. Ancak çocukluğuma dair en belirgin hatırladığım oyunlar yine taşlarla ilgili olanlardı. Zira oyuncak olarak çoğunlukla taşlara sahipseniz, taşlar size mutluluk verebilir. Şimdi oğluma söylediğimde şaşırıp kalıyor. Neden çünkü elinde her imkan var. Pahalı oyuncak alsan bile beğenmiyor. Neyse konumuza gelelim.


İlk favorim kendi başıma ya da genellikle kardeşlerimle oynadığım 5 taş oyunuydu ve o dönemin en favori oyunuydu. Beş taşı havaya atıp, elinin tersinde tutabilmek büyük marifetti ve yapabilen de çok az kişi olurdu. Beş taş oyunu yuvarlak 5 taş ile oynanan, tek el ile havaya atılan taşları yakaladığınız bir oyun. Her oyuncu kendi 5 taşını oyun için getirirdi. Önce bir taş havaya atılır. Sonra yerde kalan 4 taş sırasıyla havaya atılan taş havadayken eline alınır ve sırasıyla bunu tek defada 2,3,4 taş oluncaya kadar devam ettirirsin. Aslında adı her ne kadar beş taş olsa da, oyunun ilerleyen bölümlerinde ilave 4 taşa daha ihtiyaç duyulur ve oyun aslen 9 bölümden oluşur. Oyunun nasıl oynandığı ile ilgili internetten araştırma da yapabilirsiniz. Zevkli bir oyundur. Bu oyun aynı zaman da çocukların el  ve zeka becerilerini geliştirir. Hiç bir maliyeti yoktur ve yorucu değildir. Çocuklar oyun sırasında odaklanmayı da öğrenirler. Ayrıca arkadaşlıkları da pekiştirir. 

Bu oyunu oynadığım zaman kendimi çok mutlu hissederdim. Hiç bir zaman pahalı bebeklerim olmadı. Hatta çocukluğum boyunca sahip olduğum şey; saçsız, naylon bebeklerdi ve tüm çocukluğum süresince eskimeden dolayı yalvara yakara yenilenen bir elin parmaklarını geçmeyen bebekler oldu ki o bebeklerde bana değil 3 kardeşe birden aitti. Üstlerine arta kalan kumaşlardan kendi diktiğimiz elbiseleri giydirirdik. Nice zaman sonra büyümeye başladığımızda sanırım, herkesin birer bebeği olmuştu. O bebeklerde nasıl alındı hiç bir fikrim yok ama o bebeklere de çok iyi bakmıştık. 


Çocukluğumun bir diğer vazgeçemediğim oyunu ve eğlencesi ise; 9 taş ya da 9 kiremit oyunu. İki takıma ayrılan grubun biri taşları vurmak için sırayla topu atar. Diğer takım ise dikili çok taş kalmaması için resmen dua eder ve oyun başlar. Oyunun ana mantığı topu atan tarafın taşları üst üste dizmeye çalışması, diğerlerinin de taşları tam tersine yerde bırakma çabasından oluşur. Taşların yerde kalmasını sağlamaya çalışan grup, aynı zamanda topla karşı takımın oyuncularını vurarak oyun dışı bırakmaya çalışır. Oyun için ayrıntılı kurallara yine internetten ulaşabilirsiniz. Bu oyun genellikle köye gittiğimizde oynadığımız bir oyundu ve oyunun ana özelliği kalabalık bir toplulukla oynanmasıydı. Nitekim bir kaç kişi ile oynandığında hiç tadı çıkmıyor. (Hatta oğlum eskiden oynanan oyunlarla ilgili ödev yapacağını söylediğinde bu oyunu yazdırmıştım.)

Bayramlarda köye gitmeyi iple çekerdim. Bütün akrabalar toplanır, neşe-cümbüş içinde bayram kutlardık. Tüm kuzenler gelir 2 dayı, eşleri ve çocukları, 4 teyze eşleri ve çocukları (birinin eşi maalesef kendi kızı bile tanımıyor. Küçükken ölmüş. O hariç) ve bir de bizim aile hep beraber toplanır, o eşi benzeri olmayan bayramları yaşadık.(Bayramlarla ilgili anılarımı daha sonra başka bir yazı da yazarım.)

Bayramın genelde 2. günü akşamı köye gittiğimizden gittiğimiz akşam mutlaka bu oyun oynanırdı. Fakat bizden daha büyük ağabey ve ablalarım sağ olsunlar, bizi pek oyuna almak istemezlerdi. Fakat toplarını saklayınca bizi de oyuna almaya mecbur kalırlardı. Bu mutluluk içinde biz oyunu kaybetmemek, topla vurulmamak için elimizden geleni yapardık. Ana düşünce ise şu; bizim yüzümüzden oyunu kaybederlerse, siz bize oyun kaybettiriyorsunuz diyerek, bizi belki bir daha oyunu almazlar. Bu nedenle vurulmamak çok önemli. Aynı zamanda da karşı tarafı vurmak. Çocukluğumda belki sene de iki kez bu kadar keyifle oynadığım oyunun tadı halen damaklarımda. Keşke o zamanlara geri dönebilsem ama elimde kalan, dilimde oluşan sadece bir KEŞKE kelimesi. 

Yeni yazımda görüşmek üzere. 

Kendinize çok iyi bakın ve hoşça kalın.

1.     Nasıl bir apartmanda büyüdün? Okuyun

2.     Çocukluk eğlencen neydi?

3.     Yedi yaş pantolonunu bulsak cebinden ne çıkardı?

4.     Çocukluk kahramanın kimdir?

5.     Gereksiz bir yeteneğin var mı?

6.     Hastası olduğun bakkal ürünü hangisi?

7.     En saçma zevkin?

8.     En büyük çılgınlığın?

9.     Çocukken en çok korktuğun şey?

10.     En sevdiğin ve sevmediğin özelliğin?

11.     Karşı cins karşısında en çok utandığın an?

12.     En maskulen/feminen yanın nedir?

13.     Asla cesaret edemeyeceğin bir şey?

14.     En sevdiğin fiziksel acı?

15.     Almış olduğun en saçma teklif?

16.     Kendini çok değerli hissettiğin bir an var mı?

17.     Annenden ve babandan ne öğrendin?

18.     Hangisi daha olası; cadı, vampir, kurt adam? Ve tabii ki neden?

19.     Manzarasız müthiş bir daire mi, manzaralı tek odalı bir daire mi?

20.     Hayat sana ne öğretti?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tüm Zamanların En Güzel Kadını : Prenses Fevziye

Kavalalı Mehmet Ali Paşa soyundan, Mısır'ın ilk kralı Fuad'ın kızı; yine Mısır'ın son kralı Faruk'un kız kardeşiydi Prenses Fevziye.

Beyza Alkoç - 3391 Kilometre

Merhabalar Beyza Alkoç'un 3391 kilometre kitabını ilk çıktığı zaman görmüştüm ama açıkçası almakla almamak arasında kalmıştım. Kitap hediyeleşme etkinliği sayesinde okuma fırsatı bulduğum kitaba tek kelimeyle bayıldım. 

Zeynep Sahra - Elmalı Turta

Merhabalar Zeynep Sahra'nın Ayçöreği hikayesi Elmalı Turta ile son sürat devam ediyor. Öncelikle yeniden belirtmek istiyorum bu kitap Ayçöreğinin devam kitabı. Yani öncelikle Ayçöreğini okumalısınız.

Fatih Murat Arsal - İki Mükemmel Hata

Merhabalar Uzun zamandır sizlere kitap yorumu yaz(a)mıyorum zira bu sıralar yorum yazmak için maalesef kafamı toparlayamıyorum. Hoş bir aydan fazladır kitap kapağı da açamadım. Kitap okumadan uyumayan ben; son zamanlarda kitaplara dokunamadım bile. Fakat okuduğum kitaplara ve yazarlara da haksızlık da etmek istemiyorum. Zira beğendiğim kitapların yorumsuz durmalarına maalesef gönlüm razı gelmiyor. Çıktığı ilk anda alıp okuduğum, ancak yorum giremediğim bir kitap İki Mükemmel Hata. O zaman başlayalım.

Gizem Bilici - Ateşkes

Merhabalar Gizem Bilici'nin kalemi ile tanışmam  Gönülçelen  kitabını hediye eden bir arkadaşım sayesinde olmuştu. Yakın zamanda Ateşkes kitabını da çok merak ettiğimden okumak istedim. 

Fatih Murat Arsal Tüm Kitap Yorumları

Tarihte Bugün 13 Mart

 

Monica Mccarty - Aziz

Merhabalar İskoç hikayelerine merak salmama neden olanlara selam olsun diyerek başlayalım.

Tay 2: Ebabil Takımı

 

Cahit Sıtkı Tarancı - Kırık Bir Aşk Hikayesi

Cahit Sıtkı Tarancı'nın meşhur bir şiiri var, " Abbas" adında.